02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Amerikancı faşist darbe

Hikmet Çiçek

Hikmet Çiçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Neredeyse yarım yüzyıl oluyor. Yaşananlar tarihe, “12 Mart askeri müdahalesi” olarak geçti. “Amerikancı faşist darbe” de diyebiliriz. Aslında söz konusu olan tek bir darbe değil. Darbe içi darbeler, iç çatışmalar, ihanetler, tasfiyeler, ajan faaliyetleri ile dolu geçen birkaç yıllık bir süreç. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler’in Cumhurbaşkanlığı’na aday olup da seçilemeyişine kadar, hatta ondan sonra da süren bir iktidar kavgası.

'KONTRGERİLLA'

12 Mart sürecinde siyasi literatürümüze yeni bir kavram girdi: Kontrgerilla! Kontrgerilla (ya da Gladyo) teorisyenleri, emperyalizme bağımlı iktidarların otoritesinin sarsılması halinde, geniş halk kitlelerine “reform” vaadinde bulunulmasını öneriyorlar. Bu da psikolojik savaşın bir yöntemi. 47 yıl önce Amerikancı müdahaleyi gerçekleştiren 12 Mart generalleri de muhtıralarına, “sosyal ve ekonomik sorunların çözülmesini” ve “reformlara bir an önce girişilmesini” yazmışlardı. Türkiye halkı, “reform” sözcüğünün en çok kullanıldığı bu dönemde en ağır baskıya uğradı.

Gladyo’nun ya da o zamanlar yaygın adıyla “Kontrgerilla”nın Türkiye’de açıkça ortaya çıktığı dönem 12 Mart dönemidir. Gladyo teorisyenlerinin önerileri ve yöntemleri ilk defa bu dönemde geniş ölçüde uygulandı. Bu faaliyetler bizzat dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç tarafından yönetildi ve yönlendirildi.

GLADYO İKTİDARI

12 Mart döneminde Türkiye’de ilk kez Kontrgerilla iktidarı tamamen ele geçirdi. 12 Mart döneminin özellikleri Gladyo belgelerinde yazıldığı gibidir. Halka karşı terör, tertip ve kışkırtmalar “teoriye” uygun bir biçimde uygulanmıştır.

İŞKENCELİ SORGULAR

Orgeneral Tağmaç, bu görevlerini yönetirken Cumhurbaşkanı Sunay’la işbirliği yaptı. Bu eylemler sırasında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Cihat Alpan’dı. Sıkıyönetimin ilk aylarında MİT, polis ve ordu işbirliği sağlanmakla birlikte hala polis önde görülüyordu. Sanıklar emniyet müdürlüklerinde gözaltına alınıyor ve polis tarafından sorguya çekiliyordu. Zaman geçtikçe bazı askeri binalar ve MİT’e ait yerler de işkence için kullanılmaya başlandı, sorgulara MİT elemanları katılmaya başladı.

Öte yandan halkı ve gençliği bölmek için muhtıradan önce çeşitli tertip ve kışkırtmalara girişildi. Kontrgerilla, tertip ve kışkırtmalarında özellikle gençlik hareketine sızdırdığı ajanlarını kullandı. Bazı gençlerin çok sevdiği bazı “silahşör”lerin ajan oldukları daha sonra ortaya çıktı. Bunlardan açığa çıkarılanlar Erdal Gökyüzü, Muzaffer Köklü ve Eyüp Temeltaş’tır. Hukuk Fakültesi öğrencisi Gökyüzü, daha sonradan Muğla Emniyet Müdürü olacaktı!

Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde Amerikan yanlısı bir darbe için kendi taraftarlarını bu dönemde örgütlemeye başladılar. Darbenin hazırlanmasında Özel Harp Dairesi ve MİT’in önemli rolü oldu.

EĞİTİLMİŞ GLADYO

Özel Harp Dairesi Başkanı Tümgeneral Cihat Akyol, MİT Müsteşarı ise Fuat Doğu idi. Tümgeneral Akyol, “kontrgerilla” konusunda ABD’de eğitim görmüş bir subaydı. ÖHD öncesinde MİT’te görev yapmıştı. Müsteşar Doğu ise Tümgeneral Akyol ile yakın ilişkiler içindeydi. NAZİ generali Gehlen hayranıydı. İkisi de Cumhurbaşkanı Sunay ile yakın ilişki içindeydiler.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, ülkücü komandoların saldırılarını onları “milliyetçi çocuklar” olarak ilan ederek adeta teşvik ediyordu.

EN KARANLIK GÜNLER

12 Mart dönemini ikiye ayırmak mümkündür. 1971 yılı sonlarına kadar süren birinci dönemde Sunay-Tağmaç kliğiyle Gürler-Batur ekibinin işbirliği ile AP iktidardan uzaklaştırıldı. Bu dönemde kurulan Nihat Erim hükümeti, esas olarak Sunay-Tağmaç kliği tarafından denetlenmekle birlikte içlerinde Gürler-Batur ekibine yakın “reformcu” 11 bakan da yer aldı. 1972 yılı başlarında 11’ler tasfiye edildi, dengeler değişti ve Türkiye tarihinin en karanlık günleri yaşanmaya başlandı.

FIRTINA” OPERASYONLARI

Kontrgerilla, 1972 yılı başlarında İstanbul’da görülmemiş bir baskı faaliyetine girişti. Ordu içinden ve halktan yüzlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı. Baskınlar, operasyonlar, tertip ve sabotajlar birbirini izledi.

“Fırtına” adı verilen operasyonları, Marmara yolcu vapuru ile Eminönü arabalı vapuruna yapılan sabotajlar izledi. Bugün, her iki gemiye de yapılan sabotajların bir Gladyo provokasyonu olduğu biliniyor.

GLADYO ELEMANLARI

İstanbul’daki başlıca Gladyo elemanlarının kimlikleri ve görevleri şöyleydi:

Faik Türün: 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı. İstanbul’daki kontrgerillanın kurucusu, yöneticisi ve operasyonların baş sorumlusu. Emekli olduktan sonra Umumi Mağazalar Şirketi’nin İdare Meclisi’ne getirildi. Adalet Partisi’nden Manisa Milletvekili oldu. Şubat 2003’te öldü.

Memduh Ünlütürk: Tümgeneral Ünlütürk, Türün’den sonraki en yetkili kişi olarak görev yaptı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Tağmaç, Ünlütürk’ü İstanbul’a gönderirken Orgeneral Türün’e şöyle diyordu: “İşte sana tam istediğin gibi bir adam.” Ünlütürk, emekli olduktan sonra Ereğli Demir Çelik Fabrikaları İdare Meclisi Üyeliği’ne getirildi. CHP hükümeti döneminde bu görevinden uzaklaştırıldı. Ünlütürk, 7 Nisan 1991 günü Üsküdar’da evinde öldürüldü. Suikastı Dev-Sol üstlendi.

Turgut Sunalp: Orgeneral Faik Türün’ün yardımcılığını yaptı. Korgeneral Sunalp, Kültür Sarayı yangını, Marmara ve Eminönü gemilerinin batırılmasını solcuların üzerine yıkan sıkıyönetim bildirisini hazırlayan kişi. 12 Mart operasyonlarında ve Ziverbey Köşkü sorgularında aktif rol aldı. Emekli olduktan sonra Koç grubuna bağlı bir bankanın yönetim kurulu üyeliği yaptı. 12 Eylül darbesinden sonra MDP’yi kurdu. Seçimlerden sonuncu parti olarak çıktı. 28 Ağustos 1999 tarihinde öldü.

Hiram Abas: “Kontrgerilla” ile CIA arasındaki ilişkişi sağlayan ünlü MİT elemanı. Hiram Abas, 26 Eylül 1990 günü evinin yakınında arabasının içinde öldürüldü.

Mehmet Eymür: Erenköy’de işkence gören insanların “Binbaşı” olarak tanıdıkları ünlü MİT sorgucusu.

12 MART’A FETÖ ÖVGÜSÜ

Fethullah Gülen, Amerikancı bir müdahale olan 12 Mart rejimini şöyle övüyordu:

“27 Mayıs sol güdümlü bir harekettir. 12 Mart da öyle olsun isteniyordu. Fakat ihtilale beş kala hadiseye el koyan Memduh Tağmaç ve arkadaşları muhtıranın mecrasını birilerinin güdümünden kurtardı. Ondan böyle bir atak beklemeyen solcular ne yapacaklarını şaşırdılar. Onlarda görülen 12 Mart aleyhtarlığı, biraz da yetişemediğine ekşi diyenin durumu gibi bir tavır. Eğer 9 Mart’ta yapılmak istenen harekata mani olunmasaydı, yapılacak ihtilal çok başka olacak ve ‘Devrim Anayasası’ adıyla hazırlanan taslak yürürlüğe girecek, Türkiye isim olarak olmasa bile sistem olarak tam bir komünist ülke haline getirilecekti… Bu solcu güçler ve onların akıl hocalığını yapan devrimbaz sivillerin ortak arzusuydu. Nitekim Ziverbey soruşturmasında hepsinin maskesi düşmüş ve menfur düşünceleri bir bir ortaya çıkmıştı. 12 Mart, bir ihtilal ve darbe değildir. Hükümeti belli konularda uyaran bir ikazdır. Elbette askeri olması yönüyle tasvip edilemez. Hür iradeyi güç kullanmak suretiyle dize getirmenin tasvip edilmesi mümkün değildir de ondan. Fakat çok daha kötü bir hareketi önlemesi bakımından bu harekete iyimser bakmak mümkündür. Yani, kötüdür ama çok daha kötüye göre o kadar kötü değildir.”