‘Aile hukukunda arabuluculuk mümkün değildir’

Davaların uzamasına çare olarak arabuluculuk müessesesinin sunulması yerinde değil. Davaların uzamasının geniş bir yelpazede sıralanabilecek birçok nedeni var. Konu kapsamlı bir yargı reformu bağlamında değerlendirilmeli.

Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Her çocuk da korunma ve bakımdan yararlanma, anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Ne yazık ki günümüzde, aile kurumuna, başta ekonomik nedenlerden dolayı son verildiğine ve boşanma sayılarının her geçen gün arttığına tanık oluyoruz.

Bu önemli konuda aile hukukundaki değişiklikleri Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkan Yardımcısı Avukat Nuriye Kadan’a sorduk…

PRATİKTEN GELEN DENEYİMLER

- Aile hukuku konusunda İzmir Barosu Yönetiminde uzun yıllar görev yaptınız. Boşanmalarda ‘Aile Arabuluculuğu’ konusundaki görüşleriniz nelerdir?

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “aile arabuluculuğu” sisteminin getirilmesine ve boşanma davalarının maddi tazminat, nafaka ve mal rejimi davalarından ayrılmasına ilişkin çalışma yapıldığını söylemesi, tartışmaları beraberinde getirmiştir. Cumhuriyet Kadınları Derneği konuyu uzun yıllardır boşanma davalarına bakan hukukçuların pratikten gelen deneyimleri ışığında, kadınlarımızın toplumsal yaşamda erkekle eşitlenmesi ve aile kurumumuzun korunması mücadelesi ekseninde değerlendiriyor.

ŞİDDET TESPİT EDİLEMEZ

Aile arabuluculuğunda aile içi şiddet vakalarının kapsam dışında tutulacağı belirtiliyor. Ancak boşanma davaları çok büyük oranla şiddet sebebi içeriyor. Şiddet olgusu içinde yalnızca fiziksel şiddet olmayıp boşanma davalarının neredeyse tümünde psikolojik, sözel, ekonomik, cinsel, sosyal, fiziksel şiddet varlığı söz konusu. Bu durumda yargılama yapılmadan şiddet olup olmadığının ayrımının yapılması olası değildir. Bu nedenle de aile hukuku uyuşmazlıklarında arabuluculuk mümkün değil.

Ayrıca, Arabuluculuk Kanunu’nun 1/2. Maddesinde de aile içi şiddet içeren olaylarda arabuluculuğun mümkün olmadığı açık ve net hüküm altına alınmıştır.

Sürecin iki ayrı davaya bölünmesi maddi taleplerin sonuçlanma süresini uzatabilir, özellikle ekonomik olarak güçsüz ve kırılgan durumda olan taraflar açısından -ki bu genellikle kadın olan taraftır- geçici gelir güvencesinde aksamalar yaratabilir.

Yeni sistemde güvenli bir arabuluculuk sistemi kurulamaması halinde sonuçları çok ağır olabilir. Eşler arasındaki eşitsiz bir ortamda, aynı masa etrafında anlaşma, müzakere beklemek gerçekçi bir yaklaşım değil. Arabulucunun kadının güvenliğini, hatta kendi güvenliğini de temin edebilmesi mümkün olmayabilir.

Arabuluculuk sistemine hâkim ilkelerden en önemlisi taraflar arasındaki eşitliktir. Aksi takdirde zayıf konumda olan eşin -genelde kadınlar- evlilik birliğini -özellikle aile içi şiddet varsa- bir an önce sona erdirme düşüncesi ile her türlü koşulu kabul etmesi gibi bir sorunla karşılaşılabilir.

AVUKAT VE MAHKEME UZLAŞMA İSTEYEBİLİR

Kaldı ki avukatlar, Avukatlık Kanunu’nun 35/A Maddesine göre müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler.

Yine Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 137. Maddesine göre hâkimin de tarafları anlaşmaya teşvik etme yetkisi var.

DAVALAR NEDEN UZUN SÜRÜYOR?

- Arabuluculuk sistemi yargı sürecini nasıl etkileyecektir?

Boşanma davalarının uzun sürmesinin temel nedenlerinden birisi yargılama sistemindeki aksaklıklar. Davaların uzun sürmesini gerekçe göstererek zorunlu arabuluculuk sisteminin getirilmesi bir bakıma yargısal faaliyetlerin taşeronlaşmasının önünü açar.

Türk Medeni Kanunu Madde 166/1 gereğince, evlilik birliği ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, evlilik en az bir yıl sürmüş ise eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır.

Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Günlük yaşamımıza ‘anlaşmalı boşanma’ olarak yerleşmiş olan bu hüküm, halkımız tarafından yaygın bir biçimde bilinmekte ve uygulama alanı bulmaktadır.

Boşanmaya bağlı maddi taleplerin taraflarca geleceğe bırakılması, anlaşmalı boşanmanın gerçekleştirilmesi ve maddi - manevi tazminat ile nafaka taleplerinin boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içinde, mal rejimi tasfiyesinin ise 10 yıl içinde açılacak ayrı bir dava ile istenmesi de yasamıza göre mümkündür. Hal böyleyken, davaların uzamasına çare olarak dava şartı olarak arabuluculuk müessesesinin sunulması yerinde değildir. Davaların uzamasının geniş bir yelpazede sıralanabilecek birçok nedeni var. Konu kapsamlı bir yargı reformu bağlamında değerlendirilmeli.

Diğer yandan, uyuşmazlığın sulh ile çözülebilmesi için halihazırda elde bulunan yukarıda sayılmış imkânlar varken, uyuşmazlık için çözüm olabileceği öngörülen arabuluculuğun dava şartı haline getirilmesi durumunda, anlaşma ihtimali hiç olmayan pek çok uyuşmazlık bakımından, boşanma davası süresine bir de arabuluculuk süresi eklenmiş ve süreç daha da uzamış olacaktır.

Diğer bir gerekçe olan “aile mahremiyeti” olarak ifade edilenler, çok büyük oranda suç teşkil eden şiddet, istismar gibi suçlardır. “Aile mahkemelerinde aile davaları aleni bir şekilde yapıldığı için aile sırları ortalığa dökülüyor” denilerek, Aile Arabuluculuğu “aile mahremiyetini koruyacak bir uygulama” olarak topluma sunuluyor.Aslında kadınların mücadeleyle yasalara geçirdikleri “şiddet konusunda devletin sorumluluğu ve önlem alma yükümlülüğü” ortadan kaldırılıp “özel alanın konusu” haline getiriliyor.

Aile arabuluculuğunda “kol kırılır, yen içinde kalır” bakışı hâkim. Arabuluculuk süreçleri ve aile içinde uzlaşmazlığa neden olan sorunlar “gizli” kalacak. Kadınların hangi koşullarda o masaya oturacağını, ne pahasına “uzlaştığını” mahkeme heyetleri bile bilmeyecek. Örneğin, uzlaşma olarak ifade edilen çözüm yönteminin, kamu düzenine aykırı olup olmadığına ilişkin bir denetleme nasıl mümkün olacak? Bunun açık bir yanıtı yok. Aile arabuluculuğu sistemiyle, boşanma ve kadına karşı şiddet “özel alan” kabul edilerek, devletin sorumluluk alanı dışına çıkartılacak.

YARGILAMAYI UZATAN SÜREÇLER

- Boşanma davalarında süreci uzatan başka neden var mı?

Biri de ekonomik ve sosyal durum araştırmasıdır. Yargılama sırasında tarafların talepleri ve verecekleri bilgiler doğrultusunda diğer tarafın malvarlığı, gelir durumu vb. bilgiler mahkeme tarafından ilgili kurumlardan celp edilir. Bu elbette zaman alır. Ancak diğer yandan tarafların bireysel çabaları ile öğrenme imkânı bulamayacakları bilgileri kamu gücü yardımı ile edinmelerini ve dava esnasında bir sulh ortamı doğacaksa taleplerini bu güvenceye dayalı olarak belirleyebilmelerini sağlar. Bir yargılama faaliyeti olmayan arabuluculuk süreçlerinde taraflar, bu tür araştırmaların gücünden yoksun kalır. Bu husus çoğu zaman, eğitim düzeyi ve ekonomik gücü erkek eşten çok daha az olan kadın eşi olumsuz etkiler.

Medeni Kanunumuz, Türk milletinin ihtiyaçlarına, özlemlerine, çağdaş, özgür, insanca, eşit yaşama ihtiyacına cevap vermiştir. Medeni Kanunun Aile Hukuku ile ilgili hükümlerine toplumumuza uymayacak yeni düzenlemeler getirilmesine gerek yoktur.

Sonraki Haber