Üretim seferberliği kadını da korur
Kadına yönelik şiddetle mücadelede sadece ceza veya tedbir hükümleri yeterli mi? Av. Zühre Genişel, verilen hükümlerin uygulanmasında yetersizlikler olduğunu belirtti, mücadelenin bütünlüklü bir program ile mümkün olduğunu ifade etti.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, geçen hafta çeşitli etkinliklerle kutlandı. Peki kadına uygulanan her türlü şiddet için ne yapmalı? Vatan Partisi Merkez Karar Kurulu Üyesi, Aydın İl Başkanı ve Öncü Kadın Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Av. Zühre Genişel, sorularımızı yanıtladı.
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nün önemi nedir?
25 Kasım, 1999 tarihinden beri BM nezdinde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak kutlanıyor. Dominikli üç kadının tecavüze uğrayarak erkek şiddeti sonucu öldürüldüğü gün olarak kabul ediliyor ve o gün kadına yönelik erkek şiddeti, tecavüz, ev içi şiddet, cinsiyet eşitsizliği gibi konular işleniyor.
EMPERYALİZME KARŞI MÜCADELE GÜNÜ
Aslında 25 Kasım kadına kadın olduğu için uygulanan şiddetin günü değil, emperyalizme karşı vatan savaşı veren üç kadının Dominikli diktatör Rafael Trujillo’nun gizli polis teşkilatı tarafından cezaevine eşlerini ziyarete giderken katledildiği gündür. Latin Amerikalı kadınların emperyalizmin kadına karşı uyguladığı şiddete karşı mücadele günüdür. Bu gerçekle, üç Dominikli kadının emperyalizme karşı mücadelesini selamlıyorum ve kadın mücadelesini sadece ev içi şiddet ve tecavüz konularına hapsetmememiz gerektiğini belirtmek istiyorum.
- Kadına yönelik şiddette ailenin korunması hakkında ve TCK’daki yaralama, hakaret, tehdit, ısrarlı takip gibi yasa ve hükümler yeterli mi? Hukuki açıdan, eksiklikler varsa hangi düzenlemelerin yapılması gerekir?
Kadına yönelik şiddetle ilgili olarak yazılı ve görsel medyada yasaların yeterli olmadığı, cezaların caydırıcı olmadığı yönünde genel bir kanaat bulunsa da aslında bu tam doğru değil. Aynı eleştiri 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a karşı da yöneltiliyor.
CEZASIZLIK ALGISI
Cezaların miktarından değil ancak verilen cezaların infazından, yani infaz hukukundan kaynaklı cezasızlık algısı var maalesef. Verilen cezaların infaz edilmesi halinde cezasızlık algısı ortadan kalkacaktır. Bu konuda TBMM’de bir çalışma da yürütülmekte. Yine 6284 Sayılı Kanunun tedbir hükümlerinden ziyade uygulamasından kaynaklı sorunlar var. 6284 Sayılı Kanun, zannedilenin aksine şiddet mağduru veya şiddet riski altındaki kadını koruyacak çok çeşitli tedbirleri öngörüyor. Bu tedbirler failin mağdurdan uzaklaştırılması, mağdura barınma ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak parasal yardım, yakınlarına ulaşmasını sağlayabilecek ulaşım tedbirleri, kimlik ve adres gizleme, faile rehabilitasyon, mağdura psikolojik destek sağlanması gibi. Ancak bu hükümlerin eksikliğinden değil uygulanmasında yetersizlikler, eksiklikler ve koordinasyon sıkıntısı bulunuyor. Bu eksikliklerin doğru tedbirler ile aşılması mümkün.
- Uygulamada görev yapan kurumlar (KADES ve ŞÖNİM) dışında başka kurumsal yapılara ihtiyaç var mı?
KADES uygulaması şiddet riski altındaki kadının en kısa süre içinde kolluğa ulaşmasını sağlayan bir uygulama. Telefona yükleyerek kolluğun risk altındaki bireye en kısa sürede ulaşmasını sağlıyor. ŞÖNİM (Şiddet Önleme Ve İzleme Merkezi) ise şiddet mağduruna eğitim, sağlık, hukuk destekleri, ekonomik destek, psiko-sosyal destek, rehberlik ve danışmanlık, iş ve meslek danışmanlığı gibi hizmetler sağlıyor. Her iki kurumun da etkili olarak kullanılması ile şiddet mağdurunun sorunlarının çoğunun çözülebilmesi mümkün. Özellikle ŞÖNİM yönünden diğer bakanlıklar, hizmet birimleri ile eşgüdümün ve süratin sağlanması, aynı zamanda bu hizmetlerde önceliklendirilme halinde etkili bir kurumsal işleyiş sağlanabilecektir.
BARINMA KOŞULLARI YETERLİ DEĞİL
- Sığınma evlerindeki barınma koşullarını, şiddete uğrayan kadın açısından değerlendirir misiniz?
Kadın sığınma evleri daha çok acil barınma ihtiyacını çözmeyi amaçlıyor ve mağdur için en fazla 6 aylık bir barınma imkânı sağlıyor. Çoğu durumda sığınma evine kadın, çocukları ile birlikte gidiyor. Bu yönü ile barınma koşulları yeterli değil. Bu ortamın hem anne hem de çocuk bakımından geçici olması dikkate alınarak, kalıcı hayatlara ve normal bir düzene dönmeleri konusunda daha hassas davranılması gerekiyor. Sığınma süresi sonunda mağdurun kendisine hayat kurabileceği, geçimini sağlayabileceği, barınma sorununu çözebileceği imkânların yeterli olarak sağlanması noktasındaki ciddi eksikliklerin devletin gücü ve kararlılığı ile çözülmesi mümkündür.
KÖKLÜ ÇÖZÜMLER
- Hukuki düzenlemeler dışında kültürel ve sosyal açıdan devlet hangi önlemleri almalı?
Bu nokta çok önemli. Çünkü kadına yönelik şiddet ile mücadeleyi sadece ceza veya tedbir hükümlerine sıkıştırmak doğru da yeterli de değil. Bütün toplumu cezacı/korumacı ve aynı zamanda devletin yetersiz olduğu yönündeki kısır tartışmadan çıkarmak gerekiyor. Çünkü bu tartışmalar aynı zamanda kadını aile içinde var olamayan, bu nedenle aile bağlarından kopması gerektiğine ikna eden, kadını her biçimde yalnızlaştıran, aileyi de dağıtan bir sonuca götürüyor. Yanına devletin kadını korumaya gücünün yetmediğine ikna eden söylemler, kadını hepten çaresiz, yetersiz ve yalnız bir hale getiriyor.
Hedefimiz ceza hükümlerinin uygulanmasına gerek kalmayacak, koruma ihtiyacı ortadan kalkmış kadını var etmek olmalıdır. Kökleri derinde olan bu sorunu ancak köklü çözümler ile aşabiliriz. Çünkü kadına yönelik şiddetin altındaki nedenlere baktığımızda ekonomik, sosyolojik, kültürel kemikleşmiş bir durumun olduğunu görüyoruz. Aslında var olan ekonomik düzen, ekonomik ilişkiler, kadının toplumsal hayattaki rolünü de belirliyor.
DİZİLER KADINI AŞAĞILIYOR
Tüketim ekonomisinin kadına biçtiği rol; gündüz kuşağı programlarında, dizilerde tarif edilen; aldatan, aldatılan, para avcısı, üretmeden tüketen, kendisini pahalı mücevher veya zengin koca ile var eden, tüm ahlaki değerlerimize aykırı kadın karakterler. Kadının toplumsal ilişkilerden ve özellikle üretimden çekildiği, tüketimin konusu, cinselliğin nesnesi olduğu bir ortamda şiddete maruz kalmaması, aşağılanmaması mümkün değil. Örneğin kızlarımızın eğitimden, toplumsal hayattan koparılmasına neden olacak kız ortaokulları tartışması şiddeti körükleyecek bir uygulamadır. Yine LGBT, ONLYFans gibi uygulamalar, gündüz kuşağı yayınları, kadınları aşağılayan diziler, haberler gibi kadının saygınlığına yönelen tehdidin ortadan kaldırılması için elzemdir.
KADIN ÜRETİMLE VAR OLUR
Kadının üretimin, istihdamın asli unsuru olduğu, bilim, sanat, spor, siyaset bilcümle üretim ile var olduğu bir sistemi kurmamız gerekiyor. Üretim seferberliği aynı zamanda iş gücünü artırıp çeşitlendireceği için, temel üretici güç olan kadın, hak ettiği saygınlığı kazanacaktır. Aile içinde alınan eğitimden başlayıp örgün eğitim hayatı boyunca bu bilincin aşılanması gerekiyor. Milli eğitimin, basın yayının, iş hayatının, aile ve sosyal politikaların, yerel yönetimlerin bu amaca uygun olarak yeniden örgütlenmesi gerekiyor.
Üreterek var olan, erkek ile eşit, birlikte, mutlu ve sağlıklı aile hayatı da ancak bu şekilde sağlanabilir. Kestirmeden söylersek üretim ekonomisi ile ayağa kalkan milletimiz, üretimin gücü ve bilinci ile kadın ve erkeği birlikte üreten, birlikte gelişen ve arınan, bireye, aileye ve topluma dair güzellikleri, ahlakı büyüten bir toplumda şiddeti önleyebiliriz.
Kadına yönelik şiddetle mücadelenin hem uzun erimli hem bütünlüklü bir program ile mümkün olduğunu anlamak kritik önemde.

