Bünyamin Balamir 52. sanat yılını kutluyor: Uzay çağında da insan ruhu olacak

Sanatı ‘gönül yolculuğu’ olarak adlandıran Ressam Bünyamin Balamir, ‘Bizden sonra uzay çağına geçildiği zaman yine orada da aşklar olacak, nefretler olacak, sevgiler olacak.’ diye konuştu

Ressam Bünyamin Balamir 52. sanat yılını retroperspektif sergisiyle kutluyor. Sergi, 22 Mayıs’a kadar Ankara’da Emin Antik Sanat Galerisi’nde ziyaretçilerini ağırlayacak. Usta Ressam Bünyamin Balamir’le hem sanat yolculuğunu hem de günümüzde sanatın toplumdaki yerini konuştuk.

‘BENİM İÇİN BİR GÖNÜL YOLCULUĞU’

Sanat yolculuğunuz nasıl başladı? 52 yıl sonra neler hissediyorsunuz?

Evet, benim sanat yolculuğum 1967 yılında Çorum’da ortaokul öğrencisiyken başladığım bir yolculuk. Bir gönül yolculuğu. Bu sergimde 1973 yılından itibaren resimlerim var. 52. sanat yılı ama aynı zamanda da 52. kişisel sergim. Ben 1970’li yılların ortalarında insan, doğa, yaşam diyerek yola çıktım. Bu sergimde kendi yolculuğumdan izler var.

Sanatın üretim değil araştırma olduğuna inanan birisiyim. O anlamda çok zengin, çok çeşitli dönemlerim, çeşitli teknikler kullanarak yaptığım çalışmalar var. Ben her zaman amatör ruhumu korudum. Siz sordunuz ya nasıl bir duygu? 52. sergim ama ilk sergim gibi heyecanlandım.

‘ZAMAN KAVRAMINI BAŞKA BOYUTTA VURGULAMAK İSTEDİM’

Sizin için sanat zamanda yolculuk mu?

Resimlerimde zaman zaman o günkü sosyal yapıların, insani değerlerin, o günkü sosyal konumumun yansımaları görülüyor. Bana göre sanat kişinin kendi ruhsal dünyasına yaptığı estetik bir yolculuktur.

Doğa içerisine insansız unsurlar eklendi. Hafif sürrealist tatlar oldu. Soyut oldu. Kolajlar oldu. Karışık teknikler oldu. 1990'lı yıllarda değişik dönemler oldu. 2010'dan itibaren de akrilik ve yağlı boya ağırlıkta çalışıyorum. Son yıllarda Anadolu uygarlıklarından notisler girdi. Bu zamanda bir yolculuk. Sanatın dilinin evrensel olduğuna inanıyorum. Hititler en önemli kendi doğduğum yer onların başkentiydi. Ve oradan hareketle Hitit motiflerini fantastik mekanlar içerisinde zaman zaman klasik zaman zaman da soyut bir nesneyi dönüştürerek kullanıyorum.

Zaman kavramını başka boyutta vurgulamak gibi bir endişem var. Bu anlamda doku ağırlıklı yarı soyut yarı somut arada bir sanat dilim var.

‘SANAT EĞİTİMİ TEKNİĞİN ÖĞRETİLME SÜRECİ DEĞİLDİR’

“Sanat bir araştırmadır benim için” diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?

Sanat araştırmadır. Şimdi çok ayrıntılı girmeden söyleyeyim. Sanat tarihinde çok örnekleri var. Dufre diye büyük bir sanatçı var. Diyor ki ben sağ halimle resim yapıyorum. Ama artık heyecanım kalmadı. Ustalaştım. Heyecanım kalmadı. Onun için sol eliyle resim yapmaya başlıyor. Yeni heyecan aramak için. Şimdi bizim ülkemizde maalesef kavram kargaşaları var. Sanat eğitimi ile zanaat eğitimi çok farklıdır. Maalesef zanaat eğitimi yapılıyor çoğunlukla ama sanat eğitimi yapıldığı sanılıyor. Sanat eğitimi herhangi bir tekniğin öğretilme süreci değildir.

Şimdi bu anlamda araştırma şimdi şöyle bir örnek söyleyeyim. Victor Hugo’nun Sefiller romanı dünya klasikleri. Ben çocukluğumda da vardı. Var, hala var olacak. Sefiller romanının adını Perişanlar koyalım. Jan var, Jan’ın adını George koyalım.

Tekrar ikinci bir romanmış, baskıymış gibi piyasaya sunalım. Olur mu? Tabii ki olmaz. Peki 50 yıl, boyunca mührü basar gibi aynı resim yaptığınız zaman sanat olur mu? Bana göre olmaz. O zanaata dönüşüyor. Ruh yok, heyecan yok. Sanat, sanatçının kendi idealindeki mümkün olmayan dünyayı kurmasıdır.

‘RESSAM MISIN BADANACI MISIN BELLİ DEĞİLDİ’

Bugün sanat toplumun neresinde? Nasıl bir değişim oldu?

Şimdi gençlik yıllarımda karşılaştırdığım zaman bizim sanat dünyamızı bizim derken resmi kastediyorum, plastik sanatları kastediyorum. Geçmişte bugünkü zaman ütopikti. 50 yıl önce öncesine göre, 55 yıl öncesinde çok iyi biliyorum. Ütopikti. Şimdi bir yere geldik. Ama yeterli değil. Devede kulak anca oldu. Ama sanata ilginin arttığını söyleyebilirim.

Mesela bir markette alışveriş yaparken biri benim kim olduğumu öğrenirse canı gönülden sahip çıkıyorlar, ilgileniyorlar. ‘Hocam benim torunum, çocuğum resimler yaptı’ diye hemen gösteriyorlar. Bunu yaşıyorum ama yıllar önce ressam mısın badanacı mısın kimsenin umurunda bile değildi.

KAPİTALİZM ERDEMİ YOK ETTİ

Peki bir metalaşma yaşandı mı? Piyasalaşmanın resme etkisi oldu mu?

Benim eleştirdiğim en çok şey erdemin kaybolmasıdır. Kapitalist sistemin hegemonyasındaki dünyada maalesef resim yapanlar öyle bir yöne yöneldiler.

Yıllar önce sergi açtığım galerilerde, sonraki yıllarda hafif değişimler oldu. Bir önceki, iki önceki yılda işte galerici, ‘Müşteriler işte Bünyamin Hoca biraz tarzını değiştiriyor. Bizim resimler ne olacak? diye bana döndüler’ dedi. Halbuki bilinçli bir tüketici olsaydı, ‘Aynı şarkıyı dinleyip durmayacağım senden. Biraz farklı şarkılar söyle’ derdi.

Günümüzde dijitalleşme giderek artıyor. Görsel sanatlara ve resme de yansıdı bu gelişmeler. Siz dijitalleşme hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben çağdaşlık kavramını çok çok önemsiyorum. Çağı yakalamak gerekiyor. Dijital teknolojiler elbette ki kullanılabilir. Resimlerimin ikinci kopyasını ben bile yapamam. Öte yandan teknoloji insan ruhunu koyamaz. Mağara devri olarak adlandırdığımız ilk çağda, insanın nefreti vardı, kini vardı, sevgisi vardı, aşkı vardı, öfkesi vardı. Bizden sonra uzay çağına geçildiği zaman yine orada da aşklar olacak, nefretler olacak, sevgiler olacak, sevinçler olacak, üzüntüler olacak, acılar olacak. Ama yaşama biçimleri çok farklı.

Sonraki Haber