‘Edebiyat toplumun aynasıdır’
‘Toplumun sorunlarını ele almayan bir edebiyat toplumdan kopmuş demektir; böyle olunca da ömrü çok uzun olmaz. Ne yazık ki son yıllarda edebiyatımızda gerçekçi, toplumcu eserleri pek göremiyoruz.
Rozerin Doğan, “Toplumla örtüşen meramı, derdi olan” bir yazar. Yüzü, sözü, kalemi mücadelesi Aydınlık... Yazar, editör, muhabir Rozerin Doğan ile Türk Edebiyatı’nda kadın yazarların dününü, bugününü konuştuk. Buyurun usta, söz sizde.
● Türk Edebiyatı’nın bugün geldiği durumu özetlemenizi istesek neler söylersiniz?
Edebiyat, toplumun ifadesidir, aynasıdır ve toplumun sorunlarına kayıtsız kalamaz. Toplumdan uzaklaşmış bir edebiyat varlığını sürdüremez. Yazar da ait olduğu toplumun kültür kodlarını taşır. Aynı zamanda edebiyat, doğduğu sosyal yapının tanığı olmak durumundadır.
Toplumun sorunlarını ele almayan bir edebiyat toplumdan kopmuş demektir; böyle olunca da ömrü çok uzun olmaz. Bakınca, ne yazık ki son yıllarda edebiyatımızda gerçekçi, toplumcu eserleri pek göremiyoruz. Yaşam koşullarının dayatması ve aydınımızın toplumun geniş kesimi ile bağının kopması bunun nedenlerinden biri.
Bir diğer önemli neden, ekonomik koşullar. Türkiye’de hem yayınevleri hem kitapçılar, zor ekonomik koşullar altında hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Çok değil on yıl öncesine kadar ayda yaklaşık on kitap basan yayınevleri, şimdi bunun yarı sayısına bile ulaşamıyor. Buna yani edebi eserlerin giderek azalmasına, okurun alım gücünün azalması da eklenince iş gittikçe darboğaza girmiş durumda.
Artık birçok yayınevi sosyal medyasındaki takipçi sayısına bakarak basacağı yazarı seçiyor. Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte ‘blog’larında yazılarını paylaşıp takipçi kazanan yazarlar ortaya çıktı. Yayınevleri de takipçi sayısının kitap satışını etkileyeceğini, önemli satış rakamlarına ancak böyle ulaşacaklarını düşünüyorlar.
Bütün bu etkenler ışığında baktığımızda edebiyat dünyasında yaprak kıpırdamıyor diyebiliriz.
KOŞULLAR AYNI
● Ülkemizde kadınların yazar olması daha zor mu ne dersiniz?
Türk edebiyatında kadınların önemli bir yeri vardır. Her alanda olduğu gibi bu alanda da fırsat eşitliği temel konudur. Cumhuriyet’ten sonra sağlanan eğitimde eşitlik önemlidir. İyi bir metin kaleme alınmışsa günümüzde yazarının kadın veya erkek olduğuna bakıldığını düşünmüyorum. Koşullar erkek ve kadınlar için aynı. Sadece günlük hayat kadınlara daha çok yük yüklediği için bu alanda yoğunlaşmada sorun yaşadıklarını düşünüyorum. Toplumsal olayları cesurca edebi eser haline getiren kadın yazarlarımız, Türk edebiyatına önemli katkılarda bulunduklarını unutmayalım.
Size yazma öyküsünü bildiğim bir kadın yazarımızın ilk eserini nasıl yazdığını anlatayım; 1978’de yaşanan Maraş katliamı davasını, o dönem Türkiye İşçi Köylü Partili avukatları yürütür. İnci Aral da bu avukatlarla arkadaştır. Avukatlar, mahkeme celplerini ve ellerindeki tüm malzemeyi kendisine verirler. İnci Aral, bu belgelerden yola çıkarak ilk kitabı olan “Kıran Resimleri” kitabını yazar. O günden bugüne çokça roman kaleme alan Aral, günümüzün önemli kadın yazarlarının başında gelir.
KADINLAR CESUR DAVRANIP TOPLUMUN ÖNCÜSÜ OLDULAR
● Yaşayan önemli kadın edebiyatçılarımızı neler besledi, bugün genç kuşak kadın edebiyatçılar neden pek yetişmiyor, görüşünüz nedir?
Kadınlar her alanda olduğu gibi edebiyat alanında da oldukça kalıcı izler bıraktılar, bırakıyorlar. Cumhuriyetin kuruluşunda etkin rol almış, ülkenin en karanlık dönemlerinde ışık olmuş ve olmaya da devam eden kadın yazarlar, edebiyatta da önemli izler bıraktı. Kadın yazarlarımız da erkek yazarlar kadar cesur davranıp, toplumun öncüsü oldular.
Halide Edip’ten Suat Derviş’e günümüz edebiyatçılarından İnci Aral, Gülten Dayıoğlu, Nezihe Meriç, Azra Erhat, Feyza Hepçilingirler, Füsun Akatlı, Pınar Kür gibi çokça isim sayabilirim. Bunların hepsi edebiyatımızda derin iz bırakan yazarlardır. Bu yazarları incelediğimizde, toplumun en az bir kesiminin kendisini bulacağı öyküler anlattı okura. Memleket meselelerine sırtlarını dönmediler.
Günümüzde, popüler kültürün gençlere dayattığı emek vermeden, üretmeden hayatı idame etme seçenekleri ne yazık ki her alanda olduğu gibi edebiyatı besleyen damarları tıkamış durumda. Gençler artık sabırsız. Okumaya da yazmaya da ne yazık ki sabırları yok. Halbuki edebiyat emek ister. Çok okuyacaksın, toplumun karşı karşıya olduğu sıkıntıları duyumsayacaksın, sabırla çalışacaksın. Genelleme yapmak doğru olmayabilir, ama ne yazık ki çoğunluk bunlardan uzak.
YAZARLAR TOPLUMUN SÖZCÜLERİDİR
● Sizce yazarın meramı ne olmalı?
Cumhuriyet dönemi romanı, cumhuriyet devrimlerini halka anlatılmasında önemli rol oynadı. Bu dönemde özellikle roman, siyaset ile halk arasında köprü görevini üstlendi, devrimleri yorumlama, açıklama ve savunmayı ana şiar edindi.
Bir ulusun, yüzyıllar boyunca akıp giden yaşantısını, yetiştirdiği yazarların, şairlerin yapıtlarında, yazdıklarında buluruz. Yazarlar, dahil oldukları ulusun, toplumun sözcüleridir aynı zamanda.
Yazar ütopyayı, rüyayı, düşlediği ne varsa ulaşmak için yazmalıdır. Toplumdan kopmadan, toplumun aynası olarak eser yaratmalıdır. O zaman işlevinin gereğini yerine getirmiş olacak. Bu durumda okurdan da gereken ilgiyi görecektir.
YAZARIN İTİCİ GÜCÜ
● Çok okunmak mı, çok yaşanmışlıklar mı yazarın itici gücüdür?
Buna cevap vermek kolay değil. Ama geçmişe ve çıkan eserlere baktığımızda, yazarlar zor koşullarda yetişiyor. Türk edebiyatına baktığımız zaman da zor dönemlerden geçen yazarların günümüze ulaştığını görüyoruz. Bir dönem bu ülkede bugün kitaplarını okuduğumuz yazarların çoğu hapishanelerden geçtiğini biliyoruz. Nazım Hikmet, Orhan Kemal’le aynı hapiste yattı. Sürgünler ve yokluklar içinde geçti hayatları. Ama aynı zamandan çok okuduklarını, kitaba ulaşmanın zor olduğu dönemde bile buldukları her şeyi okuduklarını biliyoruz.
Aynı şeyi Köy Enstitülü yazarlar için de söyleyebiliriz. Köyden gelen çocukları eğiten bu kurum, döneminde Türkçeye çevrilmiş bütün eserleri çocuklara okutmak için var gücüyle çalıştı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel dünya klasiklerini çevirterek bu okullarda okunmasını sağladı. Bu da çocukların edebiyata yönelmesinde büyük rol oynadı.
Zor koşullardan gelen bu çocukların içinde, Adnan Binyazar, Osman Şahin, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Kemal Başarır, Talip Apaydın, Dursun Akçam, Mehmet Başaran gibi isimler edebiyatımızın unutulmaz eserlerini kaleme aldı
ÇORAK BİR DÖNEM YAŞIYORUZ
● Bugün neden böyle yazarlar ortaya çıkmıyor sizce?
12 Eylül 1980 darbesi her alanda olduğu gibi edebiyatımızda önemli tahribatlara yol açtı. Seksen sonrası uzun bir süre yeni eserler kaleme alan yeni yazarlar girmedi hayatımıza. Sonraki dönemde Beyoğlu’nun arka sokaklarında, tartışan ve buradan edebiyat üretmeye çalışan insanları gördük. Tabii ki, toplumdan uzak, kendi iç dünyalarına kapanmış, üç beş konu üzerinden durmadan konuşan bu insanlardan da iz bırakan yazarlar çıkmadı. Sonrasında tabii ki edebiyatımızı besleyen yazarlarımız oldu.
Ama bugün yukarda anlattığım nedenlerden dolayı ne yazık ki edebiyat açısından çorak bir dönem yaşıyoruz.
● Her olumsuzluğa karşın yazmanın sırrı sizce nedir?
Her şey önce yazarın toplumla örtüşen bir meramı, derdi olmalı. Ve tabii ki edebiyat tutkusu… Tutkusu, amacı, gitmek istediği bir yolu olunca her koşulda eser ortaya koyabilir. Bunlar olmayınca ne yazık ki, koşullar ne olursa olsun yazamazsınız. Eğer bunlara sahipseniz, hiçbir güç sizi durduramaz.
AYDINLIKÇILARIN KİTABI
● Önümüzdeki günlerde kitabınızın çıkacağını biliyoruz. Bu konuda bilgi verir misiniz?
Evet bir söyleşi kitabı. Önümüzdeki günlerde okurla buluşacak. Daha önce planlanan “Aydınlıkçılar” belgeselinin çalışmalarına ben de dahil oldum ve söyleşiler yaptım. Belgesel şu anda beklemede. Bu kapsamda yaklaşık 170 kişiyle söyleşi yapıldı. Bunun yaklaşık 130 kişisiyle ben konuştum. Benden önce yapılan söyleşileri de söyleşi sahipleri ile yeniden bir araya gelerek kitaba uygun hale getirdik.
Söyleşilerin tamamı sanırım dört kitabı bulacak. İlk kitaptan sonra diğerleri de gelecek.