Fransa seçimlerinin ilk turu üzerine değerlendirme: Fransız halkı ABD gölgesine karşı çıkıyor

Sonuçlar Fransa’da ABD, NATO ve neoliberalizm karşıtlığının yükseldiğini gösteriyor. Böylesine bir manzarada Macron’un seçilmesi ancak bir Pirus Zaferi olarak nitelendirilebilir. Hatta Macron’un da yükselen Atlantik karşıtı dalgaya kapılması olası gözükmektedir

Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu, Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde yapıldı.

Resmi sonuçlara göre oyların %27,6’sını alan Emmanuel Macron ve %23,4 oy oranına ulaşan Marine Le Pen ikinci tura kalan adaylar oldu.

İlk turun sürprizi ise sert bir sol söyleme sahip Jean Luc Mélenchon’un %22 oy oranına ulaşmasıydı.

Seçimler öncesi adından sıkça söz ettiren gazeteci aday Eric Zemmour ise %8’lik oy oranıyla katıldığı ilk seçimde başarılı bir performans sergiledi.

Dünyanın büyük bir kırılma sürecinden geçtiği dönemde düzenlenen seçimler, Fransız seçmenlerin iç ve dış politikadaki tercihleriyle ilgili önemli ipuçları içeriyor.

NATO KARŞITI ADAYLARIN YÜKSELİŞİ

İlk tur seçim sonuçları üzerinden Fransız halkının dış politika eğilimleri hakkında şu temel değerlendirmeleri yapmak mümkün:

1. Rusya ve Batı’nın Ukrayna üzerinden karşı karşıya geldiği ve NATO’nun kaderinin tartışıldığı bir dönemde düzenlenen seçimlerde, Fransız halkının büyük çoğunluğu NATO’ya karşı mesafeli duran adaylara oy verdi. Le Pen, Mélenchon ve Zemmour’un yanı sıra NATO karşıtı irili ufaklı adayların ilk turda aldığı oyların toplamı %50’yi geçmektedir. Bu durum Fransız halkının NATO’ya ve dolayısıyla ülkeleri üzerindeki ABD gölgesine karşı çıktığını gösteriyor.

2. NATO’ya mesafeli duran adayların ortak bir diğer özelliği ise Rusya ve Çin başta olmak üzere Asya ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi yönünde siyasetler izlemeleri. Rusya-Ukrayna savaşının patlak vermesi sonrası adaylardan Rusya’yla ilişkiler konusunda çatlak sesler gelse de siyasi programları incelendiğinde Atlantik’i Doğu’yla dengeleme siyasetini savundukları görülüyor. Dolayısıyla, Fransa’da Atlantik merkezli dünyanın reddi yönünde bir iradenin tekrar kuvvetlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

3. NATO’ya mesafeli duran adaylar, aynı zamanda Fransa’nın Afrika ve Ortadoğu’daki müdahaleci siyasetlerini de kimi noktalarda eleştirmektedir. Seçimlerden ikinci çıkan Marine Le Pen’in temsil ettiği siyasi hareket NATO’nun Libya lideri Muammer Kaddafi’ye yönelik müdahalesine karşı çıkmakla kalmamış baba Le Pen, o dönem Sirtre’de direnen Kaddafi yanlılarına destek mesajları vermiştir. Mélenchon ise sadece Libya değil Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da Fransa’nın ABD’nin kuyruğuna takılmasını sıklıkla eleştirmiştir.

NEOLİBERAL MERKEZ KUVVET KAYBEDİYOR

Fransız halkı Rusya-Ukrayna savaşının yanı sıra derinleşen ekonomik kriz, Sarı Yelekliler eylemleri ve kültürel entegrasyondan kaynaklı sorunların çözülemez hale geldiği bir süreçte sandığa gitti. İlk tur sonuçlar, Fransızların iç politikadaki temel eğilimlerini de yansıtması bakımından önemli:

1. Batı merkezli küreselleşme ve neoliberal siyasetleri savunan merkez adaylar “sol liberal” Macron ve “sağ liberal” Valery Pécresse ve benzer adayların oylarının toplamı %36’yı geçmemektedir.

Diğer yandan ulusal ekonomik modeli savunan Le Pen, Mélenchon ve kısmi olarak Zemmour’un oy oranlarının toplamı %50’yi geçmektedir.

Seçim sonuçları Sarı Yelekliler eylemleri üzerinden yükselen neoliberalizm karşıtı siyasetlerin Fransız halkında karşılık bulduğunu gösteriyor.

2. İlk tur sonuçlar, İngiliz modeli sekülarizm dayatmasına karşı Fransız tipi laiklik anlayışını savunan adayların oyların çoğunu aldığını gösteriyor. Le Pen, Mélenchon ve kısmi olarak Zemmour’un bir diğer ortak özelliği ise Ulus Devlet modelinde ısrarcı olmaları. Sosyal devlet konusunda ise Mélenchon’un daha devletçi siyasetler izlediği söylenebilir.

3. Le Pen ve Zemmour’a giden oylar, Fransız halkının azımsanmayacak bir bölümünün Fransız devletinin yabancılar ve 2. Kuşak göçmen çocuklarına karşı izlediği entegrasyon siyasetlerini yetersiz gördüğünü gösteriyor.

LE PEN VE MÉLENCHON SEÇMENLERİ ARASINDA GEÇİŞKENLİK

Daha önce gerçekleşen seçimler ışığında, ikinci turda Macron’un şansının Le Pen’e karşı daha yüksek olduğu söylenebilir.

Le Pen ailesinin ikinci tura kaldığı 2002 ve 2017 seçimlerinde önce Jacques Chirac ardından ise Macron, Cumhuriyet ve faşizme karşı birlik sloganlarıyla Le Pen’e karşı sol oyları kazanmayı bilmişti.

Bugün ise Mélenchon’a oy veren %20’lik kitle, ikinci turda seçimlerin kaderini belirleyeceğe benziyor. Anketler Mélenchon’un Le Pen karşısında Macron’a oy çağrılarına rağmen seçmenlerinin en az %30’luk kısmının Le Pen’e oy verebileceğini gösteriyor.

Bu durum, moda tabirle “aşırı sağcı” Le Pen ve “aşırı solcu” Mélenchon’un tabanları arasındaki geçişkenliğe de işaret ediyor.

24 Nisan’a kadar nelerin değişeceğini şimdiden kestirmek ise güç.

İki turlu seçim sistemi ve adayların hala Soğuk Savaş dönemi “aşırı sağ” ve “aşırı sol” kavramlarına olan kolaycılık olarak tanımlayabileceğimiz tutkusu, Fransa’nın açmazını yansıtıyor.

Sonuçlar Fransa’da ABD, NATO ve neoliberalizm karşıtlığının yükseldiğini gösteriyor. Böylesine bir manzarada Macron’un seçilmesi ancak bir Pirus Zaferi olarak nitelendirilebilir. Hatta Macron’un da yükselen Atlantik karşıtı dalgaya kapılması olası gözükmektedir.

Özetle, seçim sonuçları Washington yanlısı ve karşıtları olarak bölünmekte olan dünyada Fransız halkının çoğunluğunun ABD gölgesine karşı oy kullandığını gösteriyor.

NOT: Bu makale ilk olarak United World International analiz sitesinde İngilizce olarak yayınlanmıştır.

Sonraki Haber