NATO batağından Şanghay’a

ABD, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi aldı diye F-35 uçak projesinden çıkardığı Türkiye’nin peşin ödediği parasına karşılık uçaklarını vermezken, bir nesil eski F-16 uçaklarını teselli ödülü diye vermek için ‘Yunanistan üzerinde uçamazsın’ gibi kabul edilemez tuzak koşul koyuyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Madrid’deki NATO Zirvesinde ABD Başkanı Biden ile...

Bu yıl Mayıs’ta İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurusuna Türkiye’nin karşı çıkışı, ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışını koz olarak kullanmasıyla 40 günde duraksadı. Madrid NATO Zirvesi de hegemonyasını güçlendiren ABD’nin, Rusya ve Çin’e meydan okumasıyla sonuçlandı. ABD, Türkiye’ye teselli mükâfatı olarak, tacizci Yunanistan üzerinde uçmamak koşuluyla F-16 satışına onay vereceğini, Yunanistan’a ise yeni üsler kuracağını açıkladı. Bu arada, Suriye’de 30 kilometrelik güvenli bölge oluşturma harekâtı dört aydır bekletilirken, sonunda olması gereken biçimde Esad yönetimi ile uzlaşmaya yönelindi. ABD ve AB’nin dayatmasıyla iki yıldır Doğu Akdeniz’de durdurulan hidrokarbon arama çalışmaları ise, ağustos ayında dördüncü sondaj gemimizle Mavi Vatan’ın Batı ufkunda değil, Antalya Körfezi dış sınırında başlatılabildi. Türkiye’nin ABD’ye, AB’ye, NATO’ya karşı eylemsizliği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Eylül’de Şanghay Beşlisi toplantısına katılmasıyla sonlanmaya yönelir mi acaba?

YARIN KIBRIS RUM KESİMİ

Türkiye’de yönetimin iç kamuoyuna başka, yabancı ülke temsilcilerine başka konuştuğu ne yazık ki bir kez daha görüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK-PYD/YPG yandaşı İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı sertçe ve dik duruşla karşı çıkmıştı. Ancak bu karşı çıkışta, asıl PKK-PYD/YPG koruyucu ve kollayıcısı ABD’nin hedefe alınmaması, eksiklikten öte bilek güreşinin sonunu olumsuz getirecek büyük bir yanlışlıktı.

Mayıs ayının ortasında Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olma istekleri açıklanınca Erdoğan’ın karşı çıkışıyla başlayan bilek güreşi, 28 Haziran Madrid Zirvesi arifesinde Türkiye-İsveç-Finlandiya’nın imzaladıkları mutabakat ile sonuca ulaşılmamış olmasına karşın, son buluyordu. Hedef olması gereken boyutta seçilmediğinden, Erdoğan fırsatı değerlendirememiş, Biden ise ABD’nin hegemonyası adına kazançlı çıkmıştı.

Türkiye yönetimi ise mutabakatı diplomatik başarı sayıyor, NATO’da ilk kez PKK’nın yanı sıra PYD/YPG ve FETÖ’nün terör örgütleri olarak kaydedilmesini başarı hanesine ekleyerek yeterli görüyordu. Duayen devlet adamı Demirel sohbetlerimizde politik hedeften söz ederken, “Hoca, okunu yüksek atacaksın” diye ders gibi öğüt verirdi. Demirel’in önerisine göre hedef yüksek, yani geniş kapsamlı ve büyük tutulmalıydı. PKK/PYD-YPG destekçiliği nedeniyle yalnızca Finlandiya ve İsveç’in üyelik başvurularının hedef alınması yetersizdi. Söz konusu örgütlerin en büyük destekçisi NATO’nun patronu ABD ile NATO üyesi diğer destekçiler de kapsama alınmalıydı. NATO’nun görüşme tutanaklarından öte, Yeni Stratejik Konseptine terör örgütleri diye PKK-PYD/YPG ile FETÖ adlarıyla eklenmeliydi.

DEMİREL’İN NASİHATİ

Demirel, “Siyaset adamı ve devlet adamı farklı olmak zorundadır” derdi. Dış politikada müzakerelere siyaset adamı olarak girerseniz, Demirel’in deyişiyle “Tekeden süt sağan diplomatlar” sizi istedikleri noktaya çekebilirler. Demirel’in “Siyasette dün dündür, bugün bugündür” sözü ise siyaset bilimine kazınmıştır. Beklenmeyen “Mutabakat” şaşkınlığı karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan bu klişeye sarılıyor, “Siyasette dün dündür, bugün bugündür, 24 saatte çok şey değişebilir” diyordu. Erdoğan, “Siyaset, kavga ve gürültü işi değildir. Siyaset barışa endeksliyse, dost kazanma gayreti içinde olacaksınız” diyerek tutumunu savunuyordu. İsveç ve Finlandiya’ya yeşil ışık yakılması Batı için yeterli değildi, başka hedefleri de vardı. Tekeden süt sağanlar NATO Zirvesi yemeğine İspanya’nın davetlisi olarak katılan Türk düşmanı Güney Kıbrıs Rum lideri Anastasiadis’i Erdoğan’ın yanında aynı foto karesine sokarak, gelecekte Kıbrıs Rum kesimini de NATO’ya almak istedikleri ve planları olduğu mesajını verdiler.

ABD’NİN TUZAKLI İKRAMİYESİ

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in katılımıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö, İsveç Başbakanı Andersson tarafından imzalanan mutabakat NATO belgesi olmayıp karşılıklı niyet beyanı niteliğinde bir zabıttır. ABD Başkanı Biden bu gelişme üzerine sosyal medya hesabından açıklama yaparak, “Varılan memorandum nedeniyle Türkiye, İsveç ve Finlandiya’yı kutluyorum. NATO’yu güçlendirecek ve müşterek güvenliğimizi destekleyecek Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya davetine yönelik kritik bir adım ve zirveye harika bir başlangıç” diyordu. Doyum noktasına ulaşmış NATO’nun yeni üyelerle büyümesi, Türkiye’nin ve hatta Avrupa’nın aleyhine idi, ama ABD’nin hegemonya hedefiydi. Açıklamasıyla Finlandiya ve İsveç’e davetinin kendilerine ait olduğunu ifade eden Biden, zafer kazanmış olmanın mutluluğu içinde Madrid zirvesinde gülücükler dağıtıyordu. O sıra merak edilen ABD’nin bu sonuca ulaşmak için Türkiye’ye karşı hangi kozu kullandığıydı!...

Memorandum, İsveç ve Finlandiya’nın söz konusu terör örgütleriyle mücadelede iş birliğini kabul etmesi, destek sağlanmaması, terör suçlularının iadesi konusunda gereğinin yapılması, savunma sanayisinde ambargo ve kısıtlamalara gidilmemesi, Türkiye’ye yönelik terör propagandasının engellenmesi, bu örgütlerin para toplama ve eleman devşirme faaliyetlerinin yasaklanması ve soruşturulması konusunda bir taahhüt, ama uyulup uyulmama konusunda elbette bağlayıcılığı yok.

Atılması gereken adımların uygulanması, adalet-istihbarat, güvenlik kurumlarının katılımıyla oluşturulan “Daimî Ortak Mekanizma” tarafından denetlenecek. İlk toplantısı 26 Ağustos’ta yapıldı ve vaatler tekrarlandı. Ancak, daha başlangıçta çatlak sesleri duyulan İsveç ve Finlandiya’nın mutabakata ne denli uyacakları kuşkulu. Nitekim, hâlâ ülkelerinde teröristlerin gösterilerine izin veriyorlar. ABD, Almanya, Fransa, Yunanistan vb. ülkelerin teröristlere destekleri sürerken kendileri de yol bulacaklarını umuyorlar.

TÜRKİYE FIRSAT KAÇIRDI

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin veto hakkının saklı tutulduğunu söyleyip, “Biz Parlamentomuzdan geçirmedikten sonra zaten bu iş yürümez. Önce İsveç ve Finlandiya’nın üzerlerine düşen görevi yerine getirmeleri lâzım. Eğer yerine getirilmezse, Parlamentomuza gönderilmesi söz konusu değil” diyor. Türkiye’nin fırsat kaçırdığı ise ABD’de bile yankılandı. ABD’nin önde gelen medya kuruluşlarından Bloomberg’de Bobby Ghosn’un yaptığı analizde, “Erdoğan NATO’da büyük bir fırsat kaçırdı” başlığı kullanıldı. Bobby Ghosn, daha önce de Bloomberg’de Türkiye ile Batı ülkeleri arasında iplerin gerilmiş olduğunu söyleyerek dikkat çekmişti. İsveç ve Finlandiya ile uzlaşmaya ilişkin görüşünde, “Erdoğan, kriz zamanındaki bir lider gibi davranmak yerine sınırlı siyaseti tercih etti, büyük liderliğini göstermedi” diyordu. Kaçırılan fırsat Bobby Ghosn’a göre, “NATO’da daha büyük ağırlık kazanma fırsatı”, bize göre ise “NATO’nun büyümesine ve ABD’nin hegemonyasına engel olmaktır.”

Stoltenberg’in taraflar arasında koşturma diplomasisiyle değil de NATO’nun patronu ABD’nin baskısıyla sağlanan mutabakat, Madrid’de NATO Zirvesi perdesinin parlak spotlarla açılmasını sağladı, Avrupa-Atlantik bölgesinde güvenliğe en büyük ve doğrudan tehdidin Rusya olduğu ilân olunurken, Çin’e dek uzanan hedeflere dayalı yeni stratejik konsept kabul edildi. Kısacası ABD, Madrid’de hegemonyası adına NATO’yu genişletme ve isteklerini kabul ettirme başarısını sağladı. Bu başarıya gölge düşmemesi için Türkiye’yi mutabakata zorlamakta kullandığı koz “koşullu F-16 satışı” olmuştu. Madrid Zirvesi’nde Erdoğan ile Biden’ın yüz yüze görüşmesinde ABD Başkanı’nın samimi olmadığını öne süren Bloomberg Analisti Ghosn, “Biden’ın F-16 çıkışı da Türkiye için teselli ikramiyesi” dedi, ama tuzak çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim kampanyalarında Madrid mutabakatını zafer olarak elbet kullanacaktır, tuzak içeren “F-16 teselli ikramiyesi” ise hiç de kullanılabilecek gibi değil.

TÜRK HALKI ‘HAYIR’ DİYOR

NATO üyesi Türkiye, yıllarca Batı ile ortak hareket içinde bulunsa da Avrupa Birliği kapısında haksız ve hukuksuz bekletilmeyi onur meselesi yapmayıp sindirmeye çalışmışsa da Doğu Akdeniz’de ve Adalar Denizi’nde Batı’nın sınırı Yunanistan ile çizilerek Türkiye dışlanmış bulunuyor. Yunanistan’daki 5 üssünü 9’a çıkarmaya karar veren ABD, Türkiye’yi kendi coğrafyasında üsleriyle çevrelemiş durumda. Türkiye içinde de İncirlik ve Kürecik gibi üslerde isteğine göre hareket edebiliyor. İşte bu ABD, Türkiye’nin batıdaki Mavi Vatan bölümünü Yunanistan’a, Güneydoğu Anadolu bölgesini Büyük İsrail’e devşirilecek Kürdistan’a verebilme hayali içinde. Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi aldı diye F-35 uçak projesinden çıkardığı Türkiye’nin peşin ödediği parasına karşılık uçaklarını vermezken, bir nesil eski F-16 uçaklarını teselli ödülü diye vermek için “Yunanistan üzerinde uçamazsın” gibi kabul edilemez tuzak koşul koyuyor, görünen manzara Türkiye’nin NATO bataklığında çabaladığı...

Bugün Türkiye’de “NATO’ya evet mi hayır mı?” diye referandum yapılsa, Türk halkının “Hayır” diyeceği biliniyor. NATO’nun patronu ABD, NATO’yu kuruluş amacının dışında kendi hegemonyasını koruma ve kollama silahı olarak kullanmakta. (…)

Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası tepkiyle NATO’nun askerî kanadını terk eden Yunanistan’ın geri dönüşünde, vahim bir ulusal hatayla çok daha büyük fırsatı değerlendirememişti. Erdoğan, Fransa ve Yunanistan’a “Evet” diyen Türkiye’nin aynı hataya İsveç ve Finlandiya başvurusunda bir kez daha düşmeyeceğini basa basa vurgulamışsa da NATO’daki beklenti hiç de böyle değil.

Sonraki Haber