ABD’ye dost olan Rusya’ya düşman olur

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Ukrayna’ya asker gönderme açıklamasıyla başlayan tartışmalar Avrupa Birliği (AB) içindeki, özellikle de Fransa ve Almanya arasındaki ayrılıkları su yüzüne çıkardı. Macron ile Almanya Şansölyesi Olaf Scholz arasındaki anlaşmazlıklar giderek derinleşiyor.

Ukrayna krizinde ABD’nin peşine takılan Avrupa, kelimenin tam anlamıyla bir karmaşa ve çıkmaz içinde. ABD Ukrayna’da yenilgiyi kabullenmiş, Rusya ile görüşme seçeneğini gündemine almış ve Avrupa’yı yalnız bırakmıştır. Avrupa ise kendi içinde Rusya’ya karşı ortak bir Ukrayna stratejisi oluşturamamaktadır.

AVRUPA: SOĞUK SAVAŞ’IN ARA GÜCÜ

Avrupa jeopolitiğinin güvenlikten enerjiye ve ticarete kadar Rusya ile ilişkiyi gerektirdiği ortadadır. Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Soğuk Savaş döneminde ABD ile Sovyetler Birliği arasında sıkışmış, bağımsız bir güç olamamış ve dünyadaki saflaşmada hep arada kalmıştır. 80 yıldır ara güç olmak sanki Avrupa’nın kaderi olmuştur.

Soğuk Savaş’tan sonra da ABD’nin başını çektiği Atlantik ile Çin ve Rusya’nın başını çektiği Avrasya arasında sıkışmış, yer yer ABD ile çelişkiye düşmüş ve Avrasya ile özellikle de Rusya ile birlikte hareket etmenin yollarını aramıştır. Fakat ABD, NATO’yu doğuya doğru genişletmek ve Rusya’yı kuşatmak için Ukrayna’yı ateşe sürmesi ile başlayan sürece, mali ve askeri destekle birlikte Rusya’ya yaptırımlarla dahil olan Avrupa, gelinen aşamada bugün içine düştüğü krizi yaşıyor.

Avrupa’nın içine düştüğü çıkmazın nedeni ABD işbirlikçisi politika izlemeleridir. ABD ile işbirliği yaparsanız Rusya’ya Çin’e düşmanlık yaparsınız, ABD’den uzaklaşırsanız Rusya ile Çin ile dost olursunuz. Denklem budur. Bu ilişkilerde tayin edici iki ülke vardır: AB’nin motor ülkeleri Fransa ve Almanya. Almanya’nın ABD, Çin ve Rusya ile ilişkileri ayrı ele alınabilir. Bu yazıda kısaca Fransa’nın bu ilişkilerinin tarihçesine değinelim.

DE GAULLE’DEN CHIRAC’A ABD KARŞITLIĞI

De Gaulle’den bu yana Fransa’nın geleneksel dış politikasında Rusya hep önemli bir yere sahip olmuş ve Avrupa’nın bir parçası olarak görülmüştür. De Gaulle’den Jacques Chirac’a kadar ABD’ye karşı Rusya ve Çin ile işbirliği gündemdedir, Nicolas Sarkozy’den Macron’a kadar Rusya’yı Çin’den koparmak ve ABD hesabına Avrupa ile kader birliği yapması savunulmuştur.

General de Gaulle savaş yılları ve sonrası ABD hakimiyetine karşı özgür ve bağımsız bir Fransa’yı savunmuştur. Fransa’yı NATO’dan çıkaran de Gaulle, 1964 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanır ve Çin’in atom bombasına sahip olmasını sevinçle karşılar. 1966 yılında Asya gezisine çıkar ve Kamboçya’nın Başkenti Phnom-Penh’de yaptığı açıklamada ABD’nin Vietnam politikasını eleştirir. Ardından Moskova’nın yolunu tutar. Brejnev ile Sovyetler Birliği-Fransa temeline dayanan bir Pan-Avrupa savunması üzerine görüşür. Kafasında “Atlantik’ten Urallara kadar bir büyük Avrupa” düşüncesi vardır.

De Gaulle’ün ardından devlet başkanlığına gelen Georges Pompidou ve Valery Giscard d’Estaing, ana hatlarıyla de Gaulle’ün dış politikasını devam ettirdiler. Her iki Cumhurbaşkanı Moskova’yla uzlaşma ve ilişkileri geliştirme politikasının yanında, de Gaulle’ün politikasının aşırı anti-Amerikan niteliğinden sakınmaya çalışarak ABD karşısında bağımsızlığını koruma politikalarını sürdürdüler. François Mitterrand Atlantikçi olmakla birlikte 1989'da Rusya'yı da içeren bir Avrupa Konfederasyonu'nun kurulmasını önerir. Jacques Chirac döneminde Fransa, Ekim 2002’de ABD’nin önleyici savaş doktrinine karşı çıkarak Almanya ve Rusya ile birlikte ABD’nin Irak’ı işgaline karşı çıkar. Üç ülke ABD’ye karşı adeta diplomatik savaş başlatır. Fransa ile birlikte davranan Almanya ve Rusya’nın da karşı oyuyla Güvenlik Konseyi’nden Irak’a askerî müdahale kararı çıkmaz.

SARKOZY’DEN MACRON’A ATLANTİKÇİ FRANSA

De Gaulle’cü gelenekten uzaklaşan Fransa 2009 yılında, Sarkozy döneminde yeniden NATO’nun askeri kanadına döndü. Dış politikada Atlantikçi politika izleyen Sarkozy Rusya ile ilişkilerini sürdürdü ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile iyi ilişkileri kurdu. Sosyal Demokrat François Hollande Sarkozy’nin çizgisini devam ettirdi. Aslında Emmanuel Macron da Rusya ile ilişkiler açısından aynı çizgideydi.

Fransa’nın bu son üç Cumhurbaşkanı Sarkozy, Hollande ve Macron her ne kadar De Gaulle’ün NATO ve ADB karşıtı politikalarının izlerini silmeye kalksa da Fransız devlet geleneğinde NATO’yu Fransa’dan kovan ve askeri kanadından ayrılan De Gaulle’ün ayak izleri derinliğini koruyor ve Rusya ile dengeli bir ilişki sürdürüyorlardı.

Ukrayna savaşıyla her şey değişti. Başında sorunu diplomatik yollarla çözmenin çabası içinde olan Macron Aralık 2022’de ABD’de Biden ile görüşmesinden sonra giderek Rusya düşmanı bir çizgiye geldi. Yaptığı açıklamada ABD’ye Ukrayna’da oynadığı rol için teşekkür ediyor ve “NATO sınırlarının güvenliğini çok etkili bir şekilde sağlamıştır. Ukrayna'ya ekipman ve istihbarat desteğinin önemli bir bölümünü sağlayan Amerikalı müttefiklerimize minnettar olmalıyız… Bugün, kendisini bizim tarafımıza adamış, Avrupalılar kadar çaba göstermiş, kolektif güvenilirliğimizi çok açık bir şekilde artıran bir Amerikan yönetimine sahip olduğumuz için sevinmeliyiz. Amerika Birleşik Devletleri'ne minnettar olalım ve teşekkür edelim” diyordu.

O günden sonra Macron Avrupa’da Rusya düşmanlığının başını çekmeye başladı. Fransa’nın yakın tarihinde görülmemiş bir Rusya karşıtlığını sürdürüyor ve tek başına savaş kışkırtıcılığı yapıyor.