Adımlar doğru yöntem telaşlı

Bir devrin kapanışına tanıklık ediyoruz. Kararlar geçici olabilir. Neler olduğunu anlamak açısından süreci özetlemekte fayda var. Bayramın ilk günü kambiyo rejiminde bir dizi değişiklik yapıldı. Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, finansman bonolarında gerçek kişiler için vergi tevkifat (stopaj) oranı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının ekonomik etkilerini en aza indirmek için, vatandaş, esnaf ve firmalara verilen desteğe ek kaynak sağlamak amacıyla yüzde 10'dan yüzde 15'e çıkarıldı. Yapılan değerlendirmeye göre bu karar, son dönemde bankaların kısa vadeli finansman bonolarını gittikçe artan bir şekilde mevduata alternatif bir finansman kaynağı olarak kullanmasının, vergi kaybına neden olduğu gerekçesiyle alındı. Karar sadece bireysel yatırımcıları kapsarken kurumsal yatırımcılar için stopaj yüzde sıfırda tutuldu.

ON KATA KADAR YETKİ VARDI

Gelelim esas konuya. Banka ve sigorta muameleleri vergisi nispetlerinin tespitine ilişkin kararda değişiklik yapılarak, kambiyo almak isteyenlere, banka, yetkili müessese (döviz büfeleri) ve diğer finansal kuruluşlar tarafından satılan dolar, avro ve benzeri yabancı paralarla yine bankalarda açılan altın mevduat ya da yatırım hesapları için fiziki olmayan altın satış tutarı üzerinden alınan kambiyo işlem vergisi 5 katına çıkarıldı. Buna göre, kambiyo işlemlerindeki Banka Sigorta ve Muamele Vergisi (BSMV) oranı binde 2'den yüzde 1'e çıktı. Söz konusu vergi Mayıs 2019'da 2008'den sonra ilk kez binde 1 olarak uygulanmaya başlanmış (daha önce sıfırdı), Aralık 2019'da binde 2'ye çıkarılmıştı. Temmuz 2019'da yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanı'na bu oranı on katına kadar artırma yetkisi verilmişti. Düşünün daha o zaman koronavirüs ortada yok. Ve böyle bir karar alınıyor. Amaç nedir? Aşağıda açıklayacağız. Ancak süreci aktarmayı sürdürelim. Bu karardan üç gün önce Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 100 gram ve üzeri altın alımına bir gün valör uygulanacağını bildirdi. Kurum geçen yıl yine aynı tarihte 100 bin doların üzerindeki döviz işlemleri için bu uygulamayı devreye almıştı. Buna göre söz konusu tutar ve üzerindeki işlemlerin hesabınıza geçmesi için bir gün beklemeniz gerekiyor.

DOLARİZASYONU KİM TEŞVİK ETTİ?

Sadede gelmeden önce şöyle bir geçmişe gidelim. Yıl 2002: "Bankalar arası kambiyo satış işlemlerinde Banka ve Sigorta Muamele Vergisi sıfırlandı. Kambiyo işlemlerinde, satış tutarı üzerinden binde 1 oranlı uygulanan banka ve sigorta muamele vergisi, aynen uygulanmaya devam edecek."

Ve yıl 2008 bu oran da sıfırlandı. 2008 finansal kriziyle beraber dünyada bol ve ucuz döviz dönemi başlayınca kambiyodaki kamunun yönlendirici binde 1'lik payına bile çok görüldü. Esasen dolarizasyonun temelleri atıldı. O günlerde yüzde 32'lere inmiş olan döviz hesaplarının toplam mevduat içindeki payı zamanla artarak şu günlerde 55'lerin üzerine çıktı. 2008'deki küresel kriz sonrası yaşanan parasal genişleme azgınlığı ile birlikte Türkiye gibi gelişen ülkelere sıcak para akışı hızlanınca, ki bunun nedeni TL faizinin nispeten yüksek olmasıydı, gelirine giderine bakılmadan şirketlerin döviz borçlanmasına da müsaade edildi. O gün bu politikanın uygulayıcıları bugün yeni bir parti şemsiyesi altında, sanki millete yeni bir şey vadediyormuşçasına yine sahneye çıkıyor. Şükür ki, bir çıpa olarak, daha önce sütten ağzımız yandığı için bireysellerin dövizle borçlanmasının önündeki yasak kaldırılmadı.

VERGİ ARTIŞI SİZİ KORUMAK İÇİN

Söz konusu yüzde 1'lik kambiyo vergisini "Bu kadar mı paraya muhtaç kaldılar" diye eleştirenler oluyor. BloombergHT'nin araştırmasına göre kamunun bundan elde edeceği tutar aylık ilave bir milyar TL. Ancak daha önce yapılan düzenlemeler sonucu işlem hacimleri yarı yarıya düşmüş durumda. Son düzenleme ile birlikte hacimde hatırı sayılır bir düşüş beklenebilir. Kamunun bu düzenlemeyi gelir elde etmek için değil; kısa vadeli alım satımları, yani döviz ve fiziki olmayan altında, Kovid-19 süreci nedeniyle piyasalardaki yüksek dalgalı seyir nedeniyle spekülatif alım satımların yapılmasını kısıtlamak için yaptığı ortada. Nitekim geçen yıl dolar alım satımına getirilen bir günlük vadenin, altında da uygulanmaya başlanması hep bir politika setinin ürünü gibi geliyor bana. En nihayetinde devlet, "bu işlemi yapıp para kazanacaksan bana da vergisini vereceksin" diyor haklı olarak. Bir yandan da "fırtınalı sularda sörf yapma, ya dalga alır götürür ya da köpek balıkları" diyerek bir nevi bireysel yatırımcıyı uyarıyor da!

Çünkü alınan kararlar bankalarla yetkili müesseselerin kendi aralarında veya birbirlerine yaptıkları kambiyo satışlarını, Hazine ve Maliye Bakanlığına yapılan kambiyo satışlarını, döviz kredisinin ödenmesine yönelik döviz kredisi kullanılan ya da kullanımına aracılık eden banka tarafından kredi borçlusuna yapılan kambiyo satışlarını, sanayi sicil belgesini haiz işletmelere yapılan kambiyo satışlarını ve İhracatçı Birliklerine üye olan ihracatçılara yapılan kambiyo satışlarını kapsamıyor. Yani onlarda vergi hala sıfır. Paradan para kazanmak zorlaştırılırken, üretim, ihracat, ticaret ve kaynak aktarım mekanizmasına dokunulmuyor.

DÖVİZ ŞOVMENLERİ VE GERÇEKLER

Hatırlayalım 2001 krizinde dolar ve mark borcu olan haneler kurun birden sıçraması sonucu müşkül duruma düşmüş, yıllarca borç ödemek zorunda kalmış, birçok işletme batmıştı. Yine 2018'de bazı YouTube şarlatanlarına inanıp yüksek seviyelerden dolar alanlar aylarca "dolar çıksın da satalım" diye beklediler. Şimdi de benzer bir süreç yaşanmasın, vatandaş mağdur olmasın diye bu vergiler bir çıpa vazifesi görecektir. Sözün özü bu uygulamalarla kısa vadeli spekülatif alım satımların önüne geçilmek isteniyor. İlaveten, "Türkiye'de Türk lirası kullanılır" ilkesinin bir yasa maddesi olmaktan çıkıp ekonominin her alanına nüfuz etmesi sağlanmalıdır. Hatırlayalım 2016'da Hükümet, Türk lirası kullanımını teşvik için çağrı yaptı. O dönem kamu kurumları dahil döviz tutanlar, dövizlerini bozdurdular. Bu bir şova bile dönüştü. Ve o zaman görüldü ki herkes Türk lirasını unutmuş, cebinde dolar, avro ile dolaşıyor. Mahallenin sütçüsü bile eşiyle dostuyla yasak olmasına karşın avro ile borç alır/verir hale gelmiş. Sonra 2018'de kira sözleşmeleri başta olmak üzere birçok alanda TL kullanımına ilişkin düzenlemeler yapıldı. İşte biz o düzenlemelerin faydasını bugün görmeye başladık. Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Sinan Öncel, 17 Nisan 2020'de PeraPost'a yaptığı açıklamada, "Cumhurbaşkanlığı Kararı ile bundan 17 ay önce mağaza kiralamalarında TL'ye geçilmeseydi markalar bugünkü kur seviyesiyle Kovid-19'u bile göremeyecekti" dedi. Bir kesime göre serbest kambiyo rejiminden vazgeçmek çözüm olmayabilir fakat serbestliğin de sınırlarının olması gerekir. Bunun cezasını döviz kazancı olmayan şirketlerin döviz borçlanmasına izin vererek çekiyoruz. Neyse ki son üç yılda bu alanda da adımlar atıldı.

ALBAYRAK NEDEN AÇIKLAMADI?

Şimdi gelelim işin eleştiri kısmına. Daha önce de bu sayfalarda dile getirdik. Kamu, Türk lirasına sahip çıkmak istiyorsa, TL'nin güveni, itibarı söz konusu ise meselemiz, evvela devlet kendi parasına sahip çıkmalıdır. Dövizle yapılan ihaleler asgariye çekilmelidir. Bugün yapılan mega projelerin ihaleleri hala döviz üzerinden, Hazine garantili projelere yapılan ödemeler kur artışı yüzünden bütçedeki deliği genişletiyor. Bakınız kararlar sonrası ekonomist Zümrüt İmamoğlu ne diyor (Twitter hesabından paylaştı): "Bu vergi tipik bir sermaye kontrolü aracıdır. Sorunları düzeltmez. Şiddetli kur dalgalanmalarında zaman kazandırır. Peki biz bu zamanı ne için kullanacağız? Var mı bir plan, SWAP dışında? Kambiyo vergilerini artırırken aynı zamanda bir hikaye, bir program açıklamazsak daha fazlası da gelir korkusuyla sermaye çıkışları hızlanabilir. İyi kurgulanmış bir programı bütün olarak uygulamalıyız. SWAP'lar da, bu tür vergiler gibi ancak zaman kazandırır."

Zümrüt hoca bir yerde haklı. Ancak zaten kaçacak sermaye de kalmadı. Devlet iç borçlanma senetlerinde (DİBS) yabancı payı yüzde 5'lere çekildi. Hisse senetlerinde 21.3 milyar dolar, DİBS'te 7 milyar dolarlık yabancı kalmış. Onların da önemli bir kısmı "çok büyük bir hadise olmazsa kısa vadede çıkıp gitmez" deniyor. Gelelim Zümrüt hocanın haklı olduğu kısma; bunlar bir plan, program dahilinde yapılır. Henüz Hükümet cephesinden kamuoyuna açıklanan bir yol haritası ortada yok. Çaba var, niyet var, gözleri bağlı herkesin bir fili dokunarak tarif etmesi gibi bir hadise var, ancak hem dış ticaret, hem para politikası hem de finansal işlemler tarafında bütünlüklü bir politika açıklanmış değil. Karma ekonomi modeli, kamu yatırımları konusunda daha cesur olunmalı. Daha geçen hafta kimya sektörü temsilcilerinden bir iş insanı kapalı bir toplantıda, devletin kimya alanındaki yatırımları doğrudan finanse etmesini, cari açığın böyle kapanabileceğini söyledi. Yıllardır dile getirilen Kalkınma ve Yatırım Bankası da işler hale geldi. Yatırımlar için 16 milyar TL kredi verdi bile. Yine Varlık Fonu da belli projelerle devreye girecek. Ancak bir cephede telaşlı adımlar atılırken diğer cephede de cesur olunmalı. Hazine ve Maliye Bakanı Dr. Berat Albayrak'ın Kovid-19 sürecine ilişkin atılan adımları aktarırken bu tartışma yaratacak kararların bir plan dahilinde yapıldığını anlatması gerekir diye düşünüyorum.

GEÇ Mİ KALINDI YOKSA ZAMANI MI?

İktisatçı Dr. Cüneyt Akman ise Twitter hesabında, Tobin Vergisi ve sermaye kontrolü gibi yorumları biraz abartılı bulduğunu belirterek, "Ne bu vergi tam manasıyla bir Tobin Vergisi sayılabilir ne de şu anki haliyle sermaye kontrol aracı. Fakat istemeyerek de olsa gidişatın sermaye kontrolüne doğru olduğuna katılırım. O kontrol ise zaten fiilen kismen yapiliyor 2018'den beri" yorumu yaptı.

Bununla beraber Vatan Partisi'nin Üretim Devrimi Programı bugünün şartlarında en güncel program olarak önümüzde duruyor. Dr. Doğu Perinçek bugüne kadar 27 başlıkta o programı gün gün Aydınlık sayfalarında açıkladı. O programın esasını Hakan Topkurulu da yazılarıyla güncel gelişmelere gönderme yaparak bu sayfalarda anlatıyor. Dünyada kamunun ekonomideki ağırlığının artacağı bir dönemin başladığını pandemi sürecinin ilk günlerinde söyleşilerimizle sizlere aktardık. En liberal ekonomistler bile bu vurguyu yaptı. Dünyanın saygın ekonomistlerinin yazılarından toparlamalarla değerlendirmeleri sizlerle paylaştık. Geçen hafta ve öncesinde gelen kararlardan "Türkiye içine kapanıyor" diyerek ürkenler var. Gerçekçi olalım, dünya içine kapanıyor! Bu bir özeleştiri dönemi, yüksek borçlanma, tasarrufu öteleyen aşırı tüketime karşı ve şımarık küresel finansal hareketlere karşı cephe alma dönemi. Ancak yukarıda da belirttik bunun için belki en kötü dönem seçilmiş olabilir. Prof. Dr. Fatih Özatay şöyle diyor: "Sermaye kontrolüne bir de şöyle bakın; küresel krizde, sonrasında gelişmişlerin bol para artı sıfır (eksi) faiz politikası -bizim gibi ülkelere sermaye girişini patlattı -Türkiye çok borçlandı. Sonuç, kur sıçramasına karşı kırılgan bilançolar -Trump’un tweeti: Kur sıçradı, krize girdik. Düşünmeli: 2009 sonrası dış borçlanmayı zorlaştırıcı sermaye kontrolü getirseydik, başarıyla uygulasaydık, son yıllardaki ekonomik kırılganlığımız olur muydu? 2018-19 krizi yaşanır mıydı? Ve neden o zaman değil de şimdi? Tam da ihtiyaç duyduğumuz anda sermayeyi ürkütüyoruz."

Bu sorulara Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın, Cumhurbaşkanlığı'na bağlı finans ve ekonomi ofislerinin kamuoyunu tatmin edecek cevaplar vermesi, hem ekonomi yönetimine hem de Türk lirasına güveni artırmak anlamında fayda sağlayacaktır. Diğer yandan şunu da not edelim: Ekonomide mutlak çözümler yoktur. Koşullara göre ilkeler çerçevesinde politikalar izlenmelidir. Dünün doğrusu bugün işe yaramayabilir. Öyle bir süreçten geçiyoruz. TÜSİAD'ın eski Başkanı Cansen Başaran Symes'ın bir özel yazışmamızda söylediği gibi: "Hepimize bu yeni tanışıyor olduğumuz dünya da kolaylıklar diliyorum."

Yakın dönemde "Türk lirasını desteklemek için" dolar yakarak protesto gösterileri yapanlar olduğu gibi, TL için türkü yakan ozanların eylemleri de dikkat çekmişti.