Ağaç kesmek çözüm değil!

Mayıs 2017 tarihli makalemizde hemen her kesimin, hatta sosyal demokratların bile destekledikleri emtia borsası kurulmasının olumsuz bir girişim olduğunu vurgulayarak, fındık konusunu ele almıştık. Maalesef, borsanın ilk aşaması olan lisanslı depo faaliyete geçmek üzeredir. Biz yatırıma, modern depoya karşı değiliz. İsteğimiz bunların çiftçiye ait ve çiftçinin kontrolünde olmasıdır. Yani, lisanslı depo, neden Fiskobirlik’e veya Giresun Ziraat Odasına ait olmasın?

Bu yıl hasat döneminde, maliyetin altında bir fiyat söz konusu olmasıyla, fındık bahçelerinin sökümüne giden bir sürecin başlaması vb. olaylar fındık konusunu tekrar gündeme taşımıştır. Bahçe sökmenin ve klasik destekleme anlayışlarının bir çözüm olmayacağı düşüncesiyle, yine fındıktan hareketle, tarımdaki (her alanda olduğu gibi) en temel soruna işaret etmek istedik. 1950’lerden beri Türkiye’de iktidarlar tarımı ne kadar önemle desteklediklerinden söz ederken, muhalefetler de tarıma desteklerin artırılması, ucuz girdi sağlanması, yüksek fiyatla destekleme alımları yapılması vb. önerilerini dile getirmişlerdir. Bu manzara hiç değişmezken, ne yazık ki sağlıklı bir tarımsal yapı ortaya çıkarmamıştır. İşin vahim yanı bu anlayışın, sorunun sahibi olan üreticilerce de benimsenmiş olmasıdır. Üretici sorunun çözümünde sorumluluk almak veya çözümün bir parçası olmak yerine, sorunların çözümünü devlete bırakmıştır. Bunun, olumlu bir sonuç yaratmadığı 10 yıllardır yaşanarak görülmüştür.

SORUN ÖRGÜTSÜZLÜK!

Temel sorun üreticilerin örgütsüz olmalarıdır. Çiftçilerin mesleki örgütlenmeleri yanında kooperatif, birlik gibi amacı ekonomik olan yapılar altında örgütlenmeleri gereklidir. Bu gerekliliğe yanıt olarak, Türkiye’de tarihi geçmişi 1881 yılına giden, bugünkü yapısıyla 1957’den beri Ziraat Odalarının var olduğu dile getirilebilir. Kesin üye sayısı bilinmemekle birlikte, çiftçilerin 81 ilde örgütlü olması söz konusudur. Bunun yanında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının (GTHB) ilgili olduğu, 3.5 milyon üyesi olan yaklaşık 12 bin birim kooperatif, 348 bin üyesi olan 881 üretici birliği, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının ilgili olduğu 476 bin ortağı olan 318 Tarım Satış Kooperatifinin bulunduğu bilgisi yanlış değildir. Bu bilgilere göre, sayısal olarak güçlü bir örgütlenme olduğu ileri sürülebilir. Yanlış olan, bu kurumların taşıdıkları isimlerin Batı standartları ve teorik ölçülere göre gerçek çiftçi örgütleri olduklarını iddia etmektir. Bu örgütlerin yapı ve fonksiyonları incelendiğinde gerçekte bunların yıllarca kendi bürokrasisini yaratmış, deyim yerinde ise, örgüt-benzeri (quasi-organization) oldukları görülecektir. Bu kurumlarda görev yapanların konuyu yanlış anlamamasını dilerim. Bizim konumuz kişiler değil kurumlar ve sistemdir. Özellikle 1980 sonrası izlenen, günümüzde de sürdürülen liberal ve özelleştirmeye dayalı yanlış tarım politikalarının bu örgütlerin etkinliğini daha da azalttığı yadsınamaz bir gerçektir.

ÇÖZÜM VAR MI?

Seçim ortamına giren Türkiye’de iktidarı ve muhalefeti ile siyasiler çiftçiyi ziyaret edecek, sorun ve dileklerini öğrenmek isteyeceklerdir. Çiftçilerimizden bu defa bir beklentim var. Kesinlikle, girdi ve ürün desteği, destekleme alımı, ithalatın sınırlandırılması gibi klasik isteklerde bulunmayalım. Hal kanununun düzeltilmesi, aracıların kaldırılması, borsaların üretici yararına düzenlenmesi vb. istekleri tekrarlamayalım. Çünkü bu yol şimdiye kadar defalarca denendi ve sonuç değişmedi.

İsteklerimiz, bize sorunlarımızı çözmede yardımcı olmalıdır. Özellikle Avrupa Birliği’nde olduğu gibi üreticilere bir baskı grubu, etkin bir lobi grubu olma olanağı yaratmalıdır. İlk ve tek istenecek şey, güçlü bir demokratik mesleki ve ekonomik örgütlenmenin sağlanmasıdır. Bu çerçevede ilk adım ise yeni bir Ziraat Odaları ve Birliği yasası çıkarılması olmalıdır. Kapsamı kadar dili de çağın gerisinde kalan mevcut yasa derhal değiştirilmelidir. Sadece tarımsal üretimle ilgili olan, tarımsal girdi, ürün pazarlama ve ticaretiyle uğraşmayan gerçek çiftçilerin üye olabileceği bir yapı yaratılmalıdır. Örgüt en küçük yerel birim olan köyden başlayarak bölge ve merkez birliğine doğru, organik ilişki içinde bir sisteme dayanmalıdır. GTHB başta olmak üzere diğer kamu ve sivil toplum örgütleri ile ilişkiler, yaratılacak demokratik ve özerk yapıya ters olmamalıdır. Özetle, yaklaşık 3 milyon çiftçi ailesi, bunun aile çevresi ile düşünüldüğünde en az 10 milyon seçmeni olan, bir sivil toplum örgütü yaratılmalıdır. Merkez Birliği Başkanı çıkıp konuştuğu zaman, bunun arkasında milyonlarca seçmenin olduğu hissettirilmelidir. Benzeri de-

mokratik değişim gereği ekonomik örgütler olan kooperatifler için de söz konusudur. Yine fındıktan örnek verelim. Bunları istemez sadece destekleme alımı isterseniz, Devlet sanki fındık piyasasını tekellere bırakmamış gibi, destekleme alımı yapar. Bir çiftçi örgütü olan “Fiskobirlik” dururken kendini bu örgüte rakip durumuna düşürecek şekilde, kamu kurumu olan Toprak Mahsulleri Ofisine destekleme alımı yaptırır. Bu ancak geçici bir çözüm getirebilir. Gerçek çözüm, örgütlü olma ve olana da sahip çıkmaktan geçmektedir.

Umut var mı? Maalesef yok, ancak tek ve gerçek çözüm yolu bu.