Anayasanın 34. maddesi

Sendikalar amaçlarını gerçekleştirmek için çeşitli yöntemler kullanabilirler. Medya yolu ile kamu oyuna ulaşabilirler, milletvekillerine, bakanlara mektup yazarak sorunlarına dikkat çekmeye çalışabilirler veya en etkili yöntem olarak Anayasanın 34. maddesindeki demokratik temel bir hakkı kullanabilirler. Bu madde herkesin önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğunu ve bu hakkın kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve ahlâkın korunması amacı ile ancak kanunla sınırlanabileceğini öngörmektedir. Siyaset sokaklara duyarlıdır ve 34. maddeyi kullananlar mutlaka sonuç alırlar. Fransa’da yaşananlar ve hükümetin attığı geri adımlar bunun en son örneğidir.
SENDİKALARIMIZ 34. MADDEYİ NEDEN KULLANMAZ?
Sendikalarımız Türk-İş’in başında Seyfi Demirsoy ve Halil Tunç’un bulunduğu yıllarda çok cesurdu. Saraçhanebaşı’na on binleri toplayıp hükümetin karşısında dik durabilmiş ve işçi yararına isteklerini hükümete kabul ettirmişti. Genel-İş Sendikası üyesi Çorumlu işçiler Abdullah Baştürk’ün başkanlığında İstanbul’a kadar yürüyerek kendilerini memur yapan Çorum Belediyesinin bu kararı geri almasını sağlamışlardı. O günlerden sonra köprülerin altından çok sular aktı ve bugünkü sendikalarımız geçmiş ile kıyaslanamayacak kadar uysal, sessiz ve çoğunluğu AKP’nin gölgesine sığınmış vaziyette sendikacılık yaptığını sanmaktadır. Sendikalarımızın çoğunluğu kendilerini bir partinin ayağına zincirle bağlamış kağıttan kaplanlara dönüşmüşlerdir. Şimdi önlerinde zincirlerini kırmak için çok yaşamsal bir fırsat vardır. Bu asgari ücretin insanlık onuruna yakışacak biçimde belirlenmesi sorunudur.
PROTESTO SENDİKACILIĞIN TEMEL HAKKIDIR
Sendikacılarımız meydanları sevmiyor ve AKP hükümetini protesto etmekten korkuyor. Bu korkunun nedenini anlamak mümkün değildir. Sorulduğunda “Ülkede polis devleti var. Meydanlara çıkanları toplayıp götürüyor. İşçinin başını derde sokmaya hakkımız yok” diyorlar. Böylesine ürkek, böylesine yasaların tanıdığı hakları kullanmaktan korkan sendikacılık demokratik düzenin kabul ettiği protesto sendikacılığı değil biat sendikacılığıdır. Biat sendikacılığı ile işçi haklarının korunamayacağını yaşamaktayız. Çalışma yasalarında işçi aleyhine onlarca maddenin hiçbirisini değiştirmek için ayağa kalkamayan sendikalar gerçek anlamda sendika değildir.
SEN YANMASAN BEN YANMASAM...
Yaşamak cesurların hakkıdır. Korkunun ecele faydası yoktur. Korkaklar her gün ölür. İşçi sınıfının tarihi haklarını elde etmek için, özgür sendikacılık için canlarını vermiş, sokakları kanları ile sulamış yiğit işçilerin tarihidir. Onlar olmazsa bugün kazanılmış olan haklar kazanılamazdı. Bugünlerde asgari ücreti belirleme çalışmaları yapılmaktadır ve bu konu yaklaşık 10 milyon işçinin yaşamsal sorunudur. Sendikacılar insanlık onuruna yakışan bir asgari ücretin belirlenmesini sağlamak için mutlaka Anayasanın 34. maddesini kullanmak zorundadır çünkü hükümet ve işveren temsilcileri bu belirlemeyi asla işçiler yararına yapmayacaktır. Barışcı bir yaklaşımla çalışanlar için âdil bir ücret belirlenmesini etkilemek için Anayasal haklarını kullanan işçileri varsın polis sokaklardan toplasın ve mahkemeler tutuklasın ama kardeşim, ama ey sendikacı dostlar Nazım Hikmet’in dediği gibi “Sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”.