Atatürk Orman Çiftliği babamızın malıdır

Ağustos 1928. Gazi Çiftliği. Köylünün biri sürülmüş arazinin bir bölümüne kendi tarlası gibi tohum atmış, kapatmış. Atatürk yolda bu köylüyle karşılaşır.

-Bu toprak senin mi?

-Hayır, Paşa Ağa’nın!

-O kimdir?

-Gazi Baba!

-O halde ne hakla ekiyorsun?

-Gazi bizim babamız değil mi? Elbet ekerim!

(Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.22, s.149)

Evet! Bunu yüzüne karşı söylemişiz.

Atatürk Orman Çiftliği bizimdir! Babamızın malıdır!

Kimse alamaz! Kimse satamaz!

“11 Mayıs 1938 tarihine rastlayan Çarşamba günü beraberlerinde Salih Bozok ve başyaverleri Celal Öner bulunduğu halde çiftlikte Marmara Köşkü’nü teşrif buyurmuşlar ve umumi kâtipleri Hasan Rıza Soyak, Dahiliye Vekili ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Şükrü Kaya, Ziraat Vekili Faik Kurdoğlu ve Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ı huzurlarına kabul buyurmuşlardır. 5.11.937 tarihli Başvekalet’e yazdıkları mektupta Hazine’ye hediye ettiklerini bildirdikleri çiftliklerin muamelesi biten evraklarını imza” buyurmuşlardır. (...) “imza ve takrir muamelesinden sonra Dahiliye ve Ziraat Vekilleriyle Ankara Valisi’ni yemeğe alıkoymuşlar, bağışladıkları çiftliklere ait hatıralarını, maksatlarını ve Türk çiftçiliği hakkındaki emir ve direktiflerini, bu sahadaki yüksek ideallerini, büyük neşesi içinde nakil buyurmuşlardır.” (ATABE, c.30, s.220-221)

ARTIK ANKARA’DA ORMAN VARDIR

5 Mayıs 1930 günü. Orman Çiftliği’nin beşinci yılında gazeteler şöyle yazar:

“Ankara’da orman olmaz diyenler, bilhassa artık şimdi gidip Gazi Çiftliği’ni bir kere görebilirler.”

O bataklıkta artık binlerce ağaç vardır.

Bütün Anadolu’nun en iyi buğdayı orada yetişmektedir.

Çiftliğin hayvanları ve bunlara ait teşkilatı Avrupa’da dahi emsallerine nadir tesadüf olunur mükemmeliyettedir. Süthanesi sütten yapılabilecek her şeyin en nefisini yapmakta, tavukçuluk teşkilatı bütün Türkiye için yepyeni bir servet kaynağının sağlam ve temiz temellerini atmış bulunmaktadır. Türk köylüsü pek ufak gayretlerle kendisini refah ve saadet içinde yaşatacak nimetlerin yakınındadır, adeta içindedir. (ATABE, c.23, s.308)

KABUL BUYURAN TÜRKİYE’DİR

O zaman da Amerika vardır. Ankara’da Amerikan Büyük Elçiliği vardır.

Buyrun gelin, Atatürk’ün Bütün Eserleri’yle sizi Dışişleri Bakanlığı Arşivi’ne götüreyim.

9 Kasım 1930.

Saat 16.00-17.20

Görüşmede hazır bulunan zevat:

Reisicumhur.

Amerikan Sefiri.

Amerikan Ticaret Müsteşarı Dr. Klein.

Hariciye Müsteşarı.

Hariciye Hususi Kalem Müdür Vekili.

“Dr. Klein kendisini tenezzülen kabul buyurmak lütfunda bulunduğundan dolayı Reisicumhur Hazretleri’ne şükranlarını hararetle arz etti ve Ankara’yı ziyaretinden ve gördüğü bayındırlık eserlerinden hayrete düştüğünü söyledi. Gazi Orman Çiftliği’ni gezdiğini ve çiftliğin kendi gözünde yeni Türkiye’nin ruhunu gösterir bir timsal ve memleketin hangi sahalarda yürümek istediğini gösterir canlı bir vesika olduğunu çok övücü ve çok samimi bir lisanla söyledi ve sözlerine devam ederek dedi ki:

‘Genel olarak Türkiye’de gördüklerim iki kelime ile özetlenebilir: Hayret ve takdir!’

Dr. Klein, Amerika’ya giden göçmenlerin Batı Eyaletleri’nin çorak topraklarını nasıl geliştirdilerse; Türklerin de eski medeniyetlerin merkezi olan bu topraklarda, o medeniyetlerin izlerini, ilerlemeye engel gelenekleri, hurafeleri yıkıp yeni bir medeniyet kurduğunu söyler.

“Sizin başardığınızın şerefi daha büyüktür” der.

Çünkü onlar yalnızca doğa ile mücadele etmişlerdir. Oysa Türkler hem doğa hem de geleneklerle... hem de çok kısa bir sürede büyük başarı!

FEN VE MAKİNE MESELESİDİR

Atatürk’ün uzun yanıtı öğreticidir:

Aslında daha uzun bir emeğin ifadesi gibi görünmektedir, ancak çiftliğin üç yıllık kısa bir ömrü vardır. Her şeyi doğadan beklemek olmaz. Fen ve makine meselesidir.

Mücadelemiz gerçekten çok çetin olmuştur.

İmparatorluktan harap bir memleket miras aldık.

Halk hep fakir bırakıldı.

Memleketin mühim ve verimli kısımları işgal altına alındı.

Silahlarımız elimizden alındı.

Vaziyet pek ümitsiz bir halde bulunuyordu. Her şeyden önce düşmanı memleketten dışarı atmak lazımdı. Bu her düşüncenin, her bakışın üstünde bir gereklilikti. Uzun emeklerden, gayretlerden sonra başarı sağlandı.

KARMA EKONOMİ

Memleketin imarı, üretimin artırılması ve iktisadiyatın başka ve yeni esaslar üzerinde tanzimi gerekiyordu. Bunun için paraya şiddetle ihtiyaç vardı. Bir de ne için saklayalım, Türk milleti iktisadi hayattan, ticaretten pek anlamıyordu.

Sonra Atatürk, sözlerine şöyle devam eder ve Dr. Klein’a sorar:

“Yapılacak işlerin milli sermaye ile, yani fertlerin teşkil edecekleri milli şirketler marifetiyle yapılmasına maddeten imkan görülemedi. Bunları hükümet kendi yapmaya karar verdi. Bu hareket tarzımızı tanınmış bir iktisat âlimi olmak sıfatıyla nasıl bulursunuz? Fikrinizi net ve açık olarak söylemenizi çok rica ederim...”

Dr. Klein hiç tededdüt etmeden yanıt vermiş:

“Mevcut şartlara göre hükümetin tuttuğu yoldan başka bir hareket tarzı seçilemezdi. Bu sahada zaten başarılar elde etmiş bulunuyor. İsabeti tahakkuk etmiş olan bu iktisadı siyasetinden dolayı hükümet tebrike layıktır.” (ATABE, c.24, s.309-311)

Amerika Başkanı’nın özel dostu olan Dr. Klein, Büyükelçi Grew’un özel çağrısı üzerine gelmiştir. Diğer ülkelerde birkaç gün kalmasına karşın Türkiye’ye 12 gün ayırmıştır. Unutmayın ki o sıralar dünyada şiddetli bir ekonomik buhran ve çöküntü yaşanıyordu.

Ama Türkiye’de milli bir hükümet vardı. Bağımsızlıkçıydı. Kendine güveniyordu. Üretim ekonomisinin siyasi açıdan da anlam ve önemini biliyordu.

İşte hepsi bu kadar!

Başarının anahtarı. Daha önce keşfedilmiş zaten.

Dünyanın ünlü ekonomistlerine ders veriyordu. “Büyük” devletler kapısında “tenezzülen” “kabul buyurulmayı” bekliyordu.

O zaman Atatürk’ün elindeki insan, deneyim birikimi, madii olanaklar vb açısından kıyasladığınızda şimdiki durum bal kaymak...

Başarı için her şey var. Yoktan var edilmeyecek. Bataklığa fidanlar dikilmiş. Binlerce, ağaçlar boy vermiş. Orman yetiştirilmiş zamanında.

Vardan yok edilmeyecek.

Ah şu Ankara!

Yetmez. Artık şöyle söyleyeceğim bundan sonra:

Ah şu Cumhurbaşkanlığı!!

Nesnel ve yasal durum bu çünkü.

Önümüzdeki tayin edici görev.