Berlin-Beştepe: Şüpheli İdlib Ortaklığı

Türkiye, Türk-Alman ilişkilerinin “koşulsuz” normale dönmesini istiyor.NATO’cu ve Soros’culukla anılan Dışişleri Bakanı Maas’ın Türkiye ziyeretine dair Alman basınında çıkan haberler genellikle, Türkiye’nin rahip Brunson ile ilgili ABD Başkanı Trump’ın uyguladığı yaptırımlar yüzünden mali zorluğa düştüğü için Almanya’dan “siyasi ve ekonomik destek” umduğu doğrultusunda.
Türkiye “ricacı” konumunda gösteriliyor. Karşılıklı ziyaretlerin sıklaşacağı bildiriliyor.
Çavuşoğlu’nun diplomasiyi dinamitleyen “Nazi” hakareti unutulmuş, karşılıklı restleşmeler bitmiş görünüyor.
Türk Alman ilişkileri en dipteyken ne oldu da aniden normalleşme ihtiyacı hissedildi?
Mesele Washington’la “papaz olan” Berlin’in, Trump’tan “darbe üstüne darbe” alan Ankara’yı “yalnız” bırakmaması mı?
Konu farklı.
Trump’ın zirveye çıkardığı ihtilaflarla Berlin’in bariz biçimde Avrasya’ya yönelmesi, Ankara ile ilişkilerin düzeltilmesi zorunluluğunda elbette sayılacak tek neden değil.
STRATEJİ BERLİN’İ ANKARA’YA ZORLUYOR
Trump’la sürtüşmelerin ardından Erdoğan’ın “İttifak’ın bozulabileceği” gerekirse “Türkiye’nin NATO ve Batı’ya sırtını dönebileceği” sinyali Berlin’in eteklerini tutuşturmuş. Atlantik’le bağları gittikçe zayıflayan Berlin’in, Türkiye’nin Batı’dan kopmasının kendisine pahalıya patlayacağının bilincine vardığı anlaşılıyor.
Berlin’in, Türkiye’nin Rusya’ya yönelmesinin, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne muhtemel üyeliğinin küresel stratejik güç dengelerinde muazzam depremlere yol açacağını, dünyada gidişatı tersine döndüreceğini kavradığı gözlemleniyor.
Karadeniz ve kıyılarındaki ülkelere geçit veren Boğaz’ı ile, Kafkaslardan Orta Asya’ya kadar köprü rolündeki jeostratejik anahtar konumundaki Türkiye bu bilinçle şimdi yeniden çıkar ortağı.
Bilim ve Politika Vakfı (SWP) gibi kuruluşların son raporlarına da yansıdığı gibi Almanya Türkiye’siz Ortadoğu’da özellikle Suriye’de çok büyük”girişimlerde” bulunamayacağını anlamış bulunuyor.
Bu nedenle Bakan Maas’ın Ankara’yı ziyaretinden önce “Almanya’nın stratejik çıkarları” doğrultusunda “yapıcı ilişkilere” vurgusu dikkat çekici.
GÖÇ SORUNU
Türkiye üstünden bölgedeki nüfuzunu korumak ve artırmak emelindeki Almanya’nın güncel kaygısı İdlib’de düğümleniyor. Almanya’nın son günlerde iç politikada göçmenlere tepki olarak artan ırkçılıkla başı kötü belâda, Şam’ın kopartılan topraklarını tekrar kontrolü altına almak istemesi Berlin’i rahatsız ediyor.
Yeni bir göç dalgasının Merkel’in siyası yaşamını bitirebileceği endişesi var.
İdlib meselesi Ankara’yla yakınlaşmada bir diğer neden olarak ortaya çıkıyor. Beklenen göç akınında Türkiye’ye yeniden “koruyucu kale” rolü biçiliyor.
Alman basınında “İdlib’de birlikte hareket edilecek” haberleri “Şam’ın İdlib’e müdahalesini engellemek” için Ankara ile anlaşıldığına işaret ediyor. Almanya İdlib’de El-Kaide bağlantılı terör guruplarının silah bırakmasını içeren diplomasi öneriyor.
Vatan mevzusunda terör örgütüyle diplomasi yapılamayacağını Beştepe ve Berlin bilmez mi? Dayatma o noktada.
Evvelsi gün Bakan Çavuşoğlu’nun “Kimse kimseyi kandırmasın, Suriye rejimin saldırılarının amacı İdlib’i ele geçirmektir.” şeklindeki tarihin utanç sayfasına geçecek çıkışı bu bağlamda değerlendirilmeli.
EKONOMİK KRİZ BOYUTU
Almanya’nın “yardım eli uzatma” hamlesinin arkasında “kendini koruma” güdüsü ile “çöküşü”, dolayısıyla Türkiye’yi kontrol altına alma olarak görülüyor. Türkiye’nin İspanyol, Fransız ve hatta İtalyan bankalarını da dibe çekeceği; İspanya’nın 82 milyar dolar kaybedeceği söyleniyor. Berlin ve Paris için bu sayıların 17 ve 38 milyar dolar olduğu telaffuz ediliyor.
Türkiye’nin batağa düşmesiyle AB ve Avro’nun ciddi biçimde sarsılması bekleniyor. Berlin’in telaşı Avrupa Birliği’nin “dağılma” endişesinden kaynaklanıyor. Türkiye’deki çöküşün denetimini şart görüyor.
İLİŞKİLERİN NORMALLEŞME BEDELİ AĞIR
Borç sarmalındaki Ankara, Almanya’nın planlarını sarih değerlendirebilir mi?
Çavuşoğlu’nun Türkiye’nin bekasına zarar verecek son açıklamasına bakılırsa Ankara İdlib’de şimdiden teslim oldu.
Bakan Maas gazetecilere yaptığı açıklamada “Mali yardım konusuna kadar gelemedik.” diyor. Önce “Kurtarma paketinin koşulları” demek istiyor.
Alman basınında Türk-Alman işbirliğinin önünü kesecek başlıklar sıralanmaya başlandı bile. Türkiye’nin “içerde” ve “dışarda” kaba kuvvet kullandığı vurgulanıyor.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra 160 bin memurun siyasi nedenlerle işten çıkarıldığı, 50 bini hakkında dava açıldığı, 10 Milletvekilinin tutuklandığı, 100 belediye başkanının görevden alındığı, 190 haber ajansının kapatıldığı, 180 gazetecinin tutuklandığı çetelesi FETÖ ve PKK gibi sözler tek kelime ile anılmadan sürüme sokuluyor. Deniliyor ki; “Türk Silahlı Kuvvetleri Güney Doğu’da Kürtçe konuşan azınlığa öldürücü kaba kuvvet uyguluyor ve komşusu Suriye’nin topraklarını kısmen işgal etmiş bulunuyor.”
Bu tek cümle dahi, Berlin’den mali kurtarma bekleyen AKP’li siyasilerin Türkiye’nin açılımdaki gibi hangi tuzaklara düşmesine sebep olabileceklerini ifşa ediyor.
TSK’nın Güneydoğu’da Kürt halkını “katlettiği” propagandası ile Türkiye’yi müzakere masasında zorlayacaklarının ipucu veriliyor.
İç işlerinde Türkiye’yi hizaya sokmak, etnikçi propaganda çarkı işlemeye başladı.
Ekonomik güçlü Berlin’le aşık atmak pek öyle saray oyunlarına benzemiyor, siyasi bedeli ağır.
Atatürk Cumhuriyeti’nin prensiplerini bir türlü benimseyememiş, Türkiye’nin tüm kazanımlarını hoyratça harcayan AKP rejiminin içerde aslan kesilen kurmayları dışarda ezik. Başları dik olamıyor, bir önceki hataları telafiye çalışırken eşsiz stratejik üstünlüğü olan Türkiye’nin üstün çıkarlarını müzakere masalarında heder etme noktasına geliyorlar.
Uyarmaktan usanmayız; Şam ve Moskova ile kalıcı çözümler yerine, Batılı güçlerle Suriye’de ortaklaşa suç işlemekten artık vazgeçilmelidir, yoksa o İdlib bumerangının dönüp sizi bir gün Hatay’da, Diyarbakır’da veya Ankara’nın tam ortasında vurmasının önüne geçemezsiniz.