Bir ‘açılım’ daha kapandı

Her yılın 10 Kasım’ı, Türk ulusu olarak bizim tek yas günümüz. 2017 yılının 10 Kasım’ında, Atatürk’ün ülkesinde iktidar olan parti kendine yakışanı yaptı, büyük yasta yerini aldı.
***
Bu olayın üzerimdeki etkisi, 2003 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Irak’ı ABD için işgal etmeye yarayacak savaş tezkeresini reddettiği gün hissettiklerime çok benzer oldu. O gün, “evet, işte bizim meclisimiz!” demiştim. Bu 10 Kasım’da “evet, işte bizim ülkemiz!” dedim.
***
Ama bu tavır bizden çok, AKP seçmenini mutlu etti. Yıllardır partilerini “Atatürk yalnızca sizin mi, o asıl bizim” diye savunanlar, partinin tepelerinden inen düşmanca çığlar karşısında ezilip kalıyorlardı; ama parti başka Atatürk başka! deyip başları öne düşüyordu.
***
Partisi ne olursa olsun, camide Atatürksüz hutbeler yüzünden ibadetini eksilmiş hissedenlerin huzursuzluğuna tanık olanlarımız çoktur. Atatürk’e düşmanlık yaratmaya gayret eden muktedirlere karşın öğretmenin tek başına direnmesi sayesinde, anaokulundan dönen çocuğunun kalbini gösterip “Atatürk burada yaşıyor” dediğini heyecanla anlatan ana-babaları dinlemiş olanlarımız da... “Dokuzu beş geçe ayağa kalkmadım” diye köşe yazısı döşeyenlerin arsızlığı, bir avuç kendini bilmez dışında hiç kimseye hoş gelmedi, malûm.
***
2017 yılının 10 Kasım’ında, toplumun derinliklerinde biriken o büyük huzursuzluk kazandı. Devlet, yasımızdaki yerini aldı. Saat dokuzu beş geçe trenler durdu, polis sirenleri yasımızı duyurdu, bütün bir ulus büyük yası paylaşmanın onurunu yaşadı.
Gerçekte olduğu ve tam olması gerektiği gibi...
***
Şimdi, 10 Kasım günü saat dokuzu beş geçe ayağa kalkmamakla övünen eksik ruhların son gayreti, bu duruma “AKP’nin Atatürk açılımı” etiketi yapıştırmak.
Oysa “açılım”ların tek ortak özelliği var: Tarihe, ulusun birliğine ve toplumun en temel isteklerine karşı, nerelerde ve kimlerce üretildikleri belirsiz olan bir takım siyasi projeleri dıştan ve tepeden dayatmak. Dolayısıyla “Atatürk açılımı” şimdi devletin yasta yerini alması değil. Tam tersine, o “açılım”, Atatürk’e karşı hakaret, saldırı ve inkâr gayretlerinin kendisi idi. İktidarın bu gayretlere set çeken büyük yasa sahip çıkma tavrı (Ermeni Açılımı, Çözüm Açılımı gibi), düşmanca açılımlardan birinin daha yerle bir edilmesinden başka bir şey değildir.
Şimdi bir “açılım” daha kapandı. Diğerlerinin kapanışı gibi, bu “açılım”ın kapanması da elbette çok isabetli ve Atatürk’e haksız, hadsiz saldırıları da sona erdireceği için çok sevindiricidir.
***
İktidar partisinin bu tavrını, bazılarımızın “oy avcılığı içindir, samimiyetsizdir, kanmayız, inanmayız” diye karşılaması, beklenmedik bir şey olmadığı gibi, haksız da değil. Daha düne kadar, her ulusal bayramımızda hastalanan “devlet adamları”nı hayretle görenler bizleriz. “Yok artık!” dedirten ulusal bayram yasakçılığını yaşayanlar da, Andımız’ı ırkçılık ilan edip kaldıranlara tanık olanlar da biziz. Eşit vatandaşçılık deyip Anayasa’dan Türk vatandaşlığını ve Türk Milleti’nin egemenliğini silmeye kalkışmış olanları da biz gördük. Ve biz direndik.
Ama hatırlamadan olmaz. AKP andımızı kaldırırken, varsa eğer, sizin partiniz ne yapmıştı? Partinizdeki arkadaşınızla tartışmak zorunda kalmış mıydınız, kalmamış mıydınız?
Gerçekten, o karanlık rengin çok tonları var. “Mustafa Kemal’in askeri değil yurttaşıyız” diyenler AKP’den mi? Eşit vatandaşçılığı resmî belgelerine yerleştiren yalnızca AKP mi? “Ulusalcılık yapmıyoruz, çok fazla Atatürk demiyoruz” diyen dernek yöneticileri nereli? 10 Kasım yasına tahammül edemeyen gazeteler Agos’tan Yeni Asya’ya, Evrensel’den Milli Gazete’ye, Akit’ten Türkiye gazetelerine uzanıyor ve bunların çoğu kendilerini AKP’li olarak tanımlamıyor. Ve daha kimler, daha neler...
***
İktidar partisinin Türk ulusunun büyük yasına sahip çıkması, partiler arasında adeta bölüşülmüş o saldırgan örgünün çözü