Çürümeyle Övünmek

Kitapseverlerin haftalardır heyecanla beklediği İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nın bu yılki konusu “Hayatı Edebiyatla Kuşatmak”... Ekonomik bunalımın şiddetlenerek toplumsal ve siyasal bunalıma dönüşmeye yüz tuttuğu süreçlerde hep görüldüğü gibi, edebiyatın günlük yaşama direnç ve zindelik aşılayan bir ilgi alanı olarak genişleyip yaygınlaşarak etkisini daha da duyurması olağandır. Hele bunalım, siyasal baskıyı artırıcı niyetler de taşımaktaysa, edebiyatın hakikat işçiliği güncel derinlik kazanmaya, ivedi görevlerle donanmaya yönelir. Ne ki böylesi dönemlerde çöküş, karamsarlık ve bunalım duyarlığı da toplumsal yaşamın dokularına sızmaya, yozlaşma ve çürümeyi hızla yaymaya başlar.

EDEBIYAT VE ONUR
Her kitap fuarında Yılın Onur Yazarı’nı belirleyen TÜYAP’ın seçici kurulu, bu yıl Selim İleri’yi tercih etti... ABD güdümlü FETÖ’nün kumpasları sonrasında Cumhuriyet gazetesinin etkili iki temsilcisi İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay’ın gözaltına alınarak Ergenekon Davası’nda yargılandıkları günlerde gazeteyi terk edip Zaman’a geçen Selim İleri’nin yazarlık onurunu ne kadar temsil ettiği yıllardır tartışıladururken, doğrusu bu karar şaşkınlık dolu soru işaretleri yarattı: Hayatı kuşatması önerilen edebiyatın temsil edildiği yazarlık onurundan kastedilen neydi?
Üvercinka’daki (Kasım 2018) yazısında Haktan Ayçiçek; Selim İleri için kullandığı ama ricam üzerine çıkardığı “çürük yumurta” nitelemesinin geçtiği yazısında sürecin arka planını şöyle belirliyor:
“Masonik örgütlen melerle Osmanlı yönetim anlayışı arasında süregelen il ginç örtüşme ve bağlaşımlar, özellikle Cumhuriyet’in za yıflatılmasında çok önemli işlev görmekle kalmamış, bu yapının uzantısı olarak mafiyöz ilişkileri yaşamın tüm alanlarıyla birlikte sanat ve edebiyata da bulaştırarak top lumu postmodern dünyaya sürüklemeyi üstlenmişlerdir.”

ULÛFECİ GELENEĞİN UZANTISI
Yazıda şu görüşlere de yer veriliyor: “Edebiyatımızda Osmanlı artığı ulûfeci geleneğin bir uzantısı olarak, Seçici Kurulu’nda bulunduğu ödülü Hilmi Yavuz’un 15 yıl önce kendi oğluna verdirdiği hatır lardadır. Gelenek şimdi kişinin doğrudan kendini ödüllendirme ye kadar yozlaşmış bulunuyor. Oysa tüm ödüllerin birinci kuralı şudur: Ödülü veren kurumun hiçbir mensubu ödü le katılamaz, şöyle ya da böyle o ödülle ödüllendirilemez.
“Türkiye’de en temel değerler ve kurallar çiğnenerek, kirletilerek nereye varılmak isteniyor? Toplum bilincinde saygınlık kazanmış kurumlara, şimdi de TÜYAP’a gölge düşürülmesiyle en başta toplumsal güven duygusunun si linip yok edilmek istendiği aşikâr...”

ÇÜRÜYEN SU
Ayçiçek; yazısını şu sorularla sürdürüyor:
“Kimse sormuyor. Oysa sorulmalı. Her edebiyatsever okur sormalı: Bütün ödüllerin seçici kurulu açıklandığı ve bilindiği halde, TÜYAP’ın Onur Yazarı Seçici Kurulu’nu bilmiyo ruz. Neden?
“Seçici Kurul’da kimler var? Selim İleri’yi Onur Yaza rı olarak kimler önerdi? Onur yazarlığına başka hangi isimler önerildi? Kimler kaç oy aldı?
“Seçici Kurul’dakilerin her birinin sırayla Onur Yazarı seçildiği doğru mu? Toplumun her yönden kuşatılması çabalarında edebiyatın yükleneceği işlevin belirlenmesinde Seçici Kurul kararlarının nasıl bir etkisi var?”
Ayçiçek soru ve belirlemelerinde ne kadar haklı? Buna okurları karar verecek. Ama 8 Kasım Perşembe sabahı Üvercinka’ya gönderdiği elmekte şu sözleriyle bana yönelttiği eleştiride son derece haklı ve öngörülü olduğunu itiraf etmek zorundayım: “Bugünkü Cumhuriyet Kitap’ın kapağına bir bakar mısınız lütfen? Yazımdaki o çok yerinde nitelemeyi çıkarmakla düştüğünüz yanlışı bakalım nasıl düzelteceksiniz?”
Gerçekten olay çok çarpıcıydı: Selim İleri, Cumhuriyet Kitap’ın kapağından okurlara itirafında ne dese beğenirsiniz: “Ben ki bir suyum çürümüş.”
Çürümeyle övünenlerin onur yazarı seçildiği bir ülkede ve dünyada artık hiçbir kirlenme şaşırtıcı değil. Şimdi şaşırtıcı olan hakikat işçiliğini sürdürme cesaretidir. TÜYAP’taki Cemal Süreya ve Demirtaş Ceyhun etkinliklerimizde yazar onurunu geçmişten geleceğe taşıyan isimleri kitapseverlerle konuşacağız.