Denize sırtını dönen iktidar

AKP’nin 15 yıllık icraatı yoğun olarak tartışılıyor. Memnun olan da var, olmayan da! Ancak net olarak ortaya çıkan bir husus berrak olarak karşımızda duruyor. Bu iktidar 15 yıl boyunca deniz jeopolitiği konusunda olumlu adımlar atamadı. Denizlerden kopuk ve içe dönük yaklaşımlar, başta Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) olmak üzere rakiplerimize çok geniş manevra alanları kazandırdı. Deniz Kuvvetleri’nin CIA/FETÖ ortak tertibiyle biçilmesini bu iktidar seyretti. Öylesine yanlış adımlar atıldı ki kendi tutarsız politikalarımızın esiri olmak zorunda kaldık. Şimdi ulusal gururu da inciten ağır tecavüzleri sineye çekmek zorunda kalıyoruz.

AKILLAR FEZADA OLSA DA AYAKLAR YERDE OLMALI

İktidarının ilk yıllarda AKP, Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Ege sorunlarının doğasını kavramadığı için, “Ben çözerim!” gibi anlaşılmaz bir tutum içine girdi. Böyle bir yaklaşım diplomasi tarihinde bir ilk oldu. Çünkü “Ben çözerim!” diyeni uluslararası toplum ve rakipler alkış yağmuruna boğar ve çözüm için tavizler bekler. Öyle de oldu! Her aktör Türkiye’den adım atmasını bekledi. Gurur ve özlemle andığımız Milli Kahraman rahmetli Rauf Denktaş bile baskı altına alındı. Oysa tarihimiz ve jeopolitik bakış açısı, denizlerden çekilen Türkiye’nin, sadece karada verilen mücadeleyle sınırlarını savunamayacağını gösteriyordu. Osmanlı tarihi incelendiğinde şu yalın gerçekle karşı karşıya kalırız: “Osmanlı denizlerde güçlü olduğu dönemlerde hep toprak kazandı, zayıfladığı ve denizlerden çekilmek zorunda olduğu dönemlerde ise büyük toprak kayıpları yaşadık.”

Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve bu denizdeki Mavi Vatanımız birbirine tepeden tırnağa bağımlıdır. Bu üçlüden herhangi birinin statüsünde yapılacak bir değişiklik, diğerlerini büyük ölçüde etkiler. Bu nedenle Kıbrıs’ta verilecek tavizler bize hem Doğu Akdeniz hem de Mavi Vatanımızda ağır faturalar çıkarır. Bir Meis Adası’nın bile başımıza nasıl belalar açtığı görülmüyor mu? Karpas’taki olası bir Rum varlığı Türkiye ve KKTC’nin Mavi Vatanını felç eder. Rum ve Yunan basınından yansıyan bilgilerden, İsviçre’de yapılan son müzakerelerde bile AKP’nin denizler meselesinin dinamiklerini kavrayamadığını görüyoruz. Unutmayalım, denizle bağlantılı kara haritası üzerinde yapılan her pazarlık, örtülü olarak deniz haritası üzerinde de yapılan bir pazarlıktır. Bu yalın gerçeği anlamayanları müzakere masasına oturtmamak gerekir!

AKP EGE’DE DUVARA ÇARPTI

AKP, Ege’de yüksekten uçtu. Yunanistan’a ilk günden itibaren sıcak mesajlar gönderdi. Bu güzel denizdeki sorunların sadece Türkiye ile Yunanistan arasında olduğunu sandı. Oysaki Ege’deki her sorun esas itibarıyla Türkiye ile Batı arasındaki bir sorundur. Özü ve doğası jeopolitiktir. Bu nedenle uluslararası ilişkilerdeki değişmez kural işlemeye başladı. Rakipler yeni bir hamle için fırsatlar aramaya başladı. Batı ve özellikle AB ile Yunanistan ortak bir plan yaptı.

Ege’deki konjonktürel sorun sahası, Yunanistan’a ve başka bir ülkeye devredilmeyen ada ve adacıklarımızdı. Türkiye bunlardan birisi olan Kardak için 1996 yılında savaşı göze almıştı. Uykuya dalan AKP uyandığında Türk adalarında Yunan bayrağı ve Yunan askeri gördü. Ama gönderilen sıcak mesajlardan, Batı dünyasından alınan övgülerden ayaklar yerden kesilmişti. Millet nezdinde karizma da çizilebilirdi. Tek çıkış yolu gelişmeleri görmezden gelmekti. Gerçek anlamda milli bir muhalefet olmadığından, bu çok da güç olmadı. Geleneksel Türk basını her dönemde Ege sorununun doğasını milletten gizlemeyi başarmıştı.

Ege’de ve Doğu Akdeniz’de içeri doğru itilen Türkiye kara sınırlarını savunamaz. Deniz meselelerini anlamayanlar Türkiye’yi yönetemez! Gezegenimizde slogan haline geldi: “Jeopolitik dünyaya geri döndü!” Bu gerçeğin artık farkında olmalıyız. Derinliklerine nüfuz edemezsek bile en azından temel yasalarını öğrenmeliyiz. Yerlilik ve millilik her alanı sularla kaplı homojen bir denizdir. İçinde koca koca adalar olmaz! Bir alanda yerli ve milli olan her yerde yerli ve milli olur. Türkiye tepeden tırnağa, yerli ve milli Cumhurbaşkanı adayına kavuştu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.