Estetik operasyonlara rağbet neden

Emperyalist kapitalist sistem, insanı emeğe, topluma, cinsiyetine ve kendisine yabancılaştırdı. Kendisine ve başta kendi vücuduna yabancılaşan insan vücudunu bir oyun hamuru gibi oynamakta ve doğal olanı bozma telaşesinde.

Kendi vücuduna yabancılaşmanın en çarpıcı örneğini son yıllarda gittikçe yaygınlaşan estetik operasyonlarda görüyoruz.
Hürriyet Gazetesinde Dilek Avşar, 21 Şubat 2022 tarihinde “Rakamlar ve 2022’ye Bakış”(1) başlıklı bir yazı yayınladı. Avşar yazısında 2022 yılında yapılan estetik operasyonlara değiniyor.
Avşar’ın verdiği bilgilere göre dünya genelinde her yıl estetik operasyonlar %15 oranında arttığını, ülkemizde 2020 yılında 1 milyon civarında ameliyatsız ve ameliyatlı müdahale yapıldığını belirtiyor.
Yazısında 2022 yılına da bir projeksiyon tutan Avşar, bu yıl en çok meme estetiği, burun operasyonu, yağ almayla birlikte bütün dünyada çok popüler hale gelen popo büyütme ve vücut şekillendirme operasyonlarının ilk sıralarda olacağını vurguluyor. Avşar yazısını önce sağlık sonra güzellik diyerek sonlandırıyor.
Avşar’ın verdiği bilgilere göre estetik operasyonların düzeyini ve vücuttaki öncelikli alanlarını görüyoruz.

MAKİNEDEN ÇIKMIŞ İNSANLAR

Estetik operasyonların bu kadar yaygınlaşmasının temelinde insanın kendi vücuduna yabancılaşması yatıyor. Kendisini sadece fiziki özelliklerine göre beğenen ve mutluluğu bu özelliklerde arayan insan, kapitalist sistemin güzellik yargılarına göre vücudunda beğenmediği bir yeri değiştirmek ve mutlu olmak için bıçak altına yatmaktan çekinmiyor. Üstelik bu bıçak altına yatma sürecinin bir sınırı da yok. Sınır kişinin o anki mutluluğu.
Kapitalizm için insan bedeni bir üründür ve bu üründen kar elde edilmelidir. Kapitalist sistem önce bir güzellik algısı ve modası yaratıyor. Ardından bu modaya talebin artması için onun reklamını başta medya ve ünlü fenomenler eşliğinde topluma sunuyor. “Angelina Jolie dudağı, Brad Pitt çenesi, Jennifer Lopez kalçası” bu propagandanın en meşhurlarıdır. Yoğun propaganda eşliğinde hiç ihtiyacı olmayan insanlar bu güzellik algısına kapılıp ameliyat masalarına yatıyor. Kapitalist sistem her sene değiştirdiği bu güzellik algılarıyla insanları da kendisine bağımlı hale getiriyor.
Burada hemen belirtelim; kişinin sağlığı için yapılan müdahaleleri tartışmıyoruz. -ki bu operasyonların tartışılacak bir yanı yok.- Tartıştığımız konu sağlığın gerektirmediği hatta bazı noktalarda insan sağlığını da tehlikeye atan estetik operasyonlar.
“’Ne var kardeşim bırak mutlu oluyorsa estetik yaptırsın” diyebilirsiniz. Peki sahiden mutlu oluyor mu? Ya da mutluluk bunun neresinde?
Kendi vücudunu beğenmeyen ve onu takıntı haline getiren bir insan mutlu olabilir mi? Kendi vücuduyla kavga etmeyi ona kim telkin ediyor; sistemin güzellik yargıları. Sıfır beden, kemersiz ince hafif kalkık bir burun, küçük kulaklar, dolgun göğüsler ve dudaklar, iri kalçalar, keskin tabak gibi çeneler, yapılı üçgen bir vücut… Kapitalist sistemin kadına ve erkeğe dayattığı güzellik ölçütleri bunlar. Mutluluğu burada arıyorsanız ve bu ölçütlerin dışındaysanız vücudunuzu değiştirmekten başka çareniz yok.
Üstelik sistemin güzellik değerleri her dönem değişmektedir. Sisteme ayak uydurmaya çalışanlar ise her dönem soluğu bıçak altında alıyor.
Bu sürece dahil olan kadın ve erkekler hepsi aynı makineden çıkmış gibi birebir aynı.
İnsanın estetik yaptırdıktan sonra mutlu olduğu iddiası, estetik yaptırmadan önce mutsuz olduğu kapısına da çıkıyor. Kapitalist sistemin mutluluk vaadi bıçağın ucundadır.
Estetik cerrahinin artmasının bir başka sebebi de çıplaklaşmadır. Bu çıplaklaşmanın temelinde başta kadın vücudunun teşhir edilmesi yatıyor. Meme ve popo büyütme operasyonlarına artan ilgi bu görüşümüzü doğrulamaktadır. Kapitalist sistem insanın üzerindeki kıyafetleri yırtmakta, vücudu sergiletmektedir.

Angelina Jolie dudağı en çok tercih edilen estetiklerden.

ESTETİĞİN İDEOLOJİSİ

Estetik operasyonların ideolojik plandaki kökleri liberalizmin bireyciliğidir. Bireyin kendine düşkünlüğü ve sevdası onu toplumsal olan bütün her şeyden uzaklaştırıp kendi vücuduna hapsediyor.
Liberalizmin günümüzdeki vaadi; insanın kendisiyle kavgasıdır.
İnsanla o denli derin bir çelişmeye düşen sistem, toplumu budalalaştırmaktan başka bir çözüm üretmedi. Sisteme itaat ettirmenin yolu, insanı aptallaştırmak oldu. Atlantik sistemi her türden yaratıcılığı yok ediyor, ancak aptalların itaat edebileceği bir düzen kuruyor. Ve o düzeni de aptallaştırdığı toplumun sırtına yüklüyor.(2)
Dış görünüşünü takıntı haline getiren insan sadece vücuduyla oynamıyor. Estetik operasyonlar bu bireyciliğin sadece bir parçası. Giydiği kıyafetten, oturduğu koltuğa, kahve içtiği bardağa kadar onun için her şey bir vitrin ürünü haline geliyor. Gösteriş ve çılgın bir tüketim anlayışı hayatın her alanında karşımıza çıkıyor.
Büyük halk ozanımız Yunus Emre 700 yıl öteden bize sesleniyor: “mal sahibi mülk sahibi/Hani bunun ilk sahibi/Mal da yalan mülk de yalan/Var biraz da sen oyalan” Kimler duyuyor Yunus Emre’nin sözlerini?
Günümüzde insanlar artık sadece malla mülkle de oyalanmıyor. Kapitalist sistemin tüketim anlayışı artık insanın kendisini de bir ürün haline getiriyor ve onu da tüketiyor.
Atlantik sistemi insanımıza yalnızlığı, bencilliği ve budalalaşmayı dayatıyor. Sistem, varlığını ancak budalalaşan insanların omuzlarında sürdürüyor. Budalalaşan insan mutluluğu toplumsal olanda değil, sadece bireysel olanda arıyor. Ancak Atlantik sistemi, yarattığı kültürle çökmeye mahkumdur. İnsanlık kendisine dayatılan bu yoz kültüre daha fazla tahammül edemez, çünkü bu kültür özünde insanlığı sömürmektedir.

DİPNOTLAR:

(1) Dilek Avşar, “Rakamlar ve 2022’ye Bakış”, Hürriyet, 21 Şubat 2022.
(2) Doğu Perinçek, ABD Yol Ayrımında, 4. Basın, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2021, s.63