Gökten bir kitap düştü ve yazıya dönüştü

Bu yazıyı neden yazdık? Oturmuş hangi konuda bir yazı yazsam acaba diye düşünürken, masamın tam karşısındaki kitaplığımdan, yoldan geçen belediye çöp arabasının titreştirdiği kitaplardan biri düşüverdi önüme: Hugh Kennedy’nin “Bağdat’ın İslam Dünyasını Yönettiği Zamanlar” adlı kitabıydı bu. Ben de evrenin bana verdiği bu mesajı aldım ve kitaplığımdaki bazı kitaplar konusunda bir yazı yazmaya karar verdim. Fakat bu yazının içeriğini kısa tutmak için de, sadece İngilizce eserlerden bahsetmek istedim. Çünkü onlara ulaşmak bile, başlı başına birer macera olmuşlardı, dünyanın dört bir yanını da içine alan. Daha sonra bir ara, Türkçe kitaplarımdan da bahsederim, belki.
Önüme düşen “Bağdat” konulu kitap yüzünden, bugün çalışma odamın duvarlarını çepeçevre saran kitaplıklarımla haşır neşir oldum biraz. Duvarımın biri, yıllardır dünyanın neresine gitsem, sokak kitapçılarını ziyaret edip satın aldığım İngilizce kitaplarla dolu. Bunların içinde Hindistan’ın Mumbai, Hyderabad, Kalküta ve Chennai şehirlerinin ana caddelerinin kaldırımlarındaki kitap sergicilerinden aldığım yaklaşık üç yüz kadar İngilizce kitap da bulunmakta. Öyle ya, Hindistan ile ilgili bilgileri en iyi nerden bulacaksınız? Elbette Hindistan’ın kendisinden, sokaklarından. Hint aydınları İngilizceyi küçük yaşta öğrenebildikleri için, hem yazma hem de okuma yönünden oldukça şanslılar. Ama Hint aydının kendi dilinde de yarattığı olağanüstü derin felsefi ve edebi eserler de var elbette. Yani sadece İngilizce ile ufuklarını karartmış değiller. Mesela, Arundathi Roy en sevdiğim yazarlardan. Bir milyarlık Hindistan’ın, dünyanın en renkli sınıf ve etnik karışımını tahlil eden ve onların günlük hayatlarını romanlarında ve denemelerinde yansıtan bir yazar. En bilinen romanı olan “Küçük Şeylerin Tanrısı” romanı gerçekten beni alıp, köri kokulu arka sokaklara götürmüştü. Bir başka ünlü kitabı da kitaplığımın köşesinden bakar durur bana: “Sonsuz Mutluluk Bakanlığı”.

AMARTYA SEN: TAGORE’İN KÖYÜNDEN ÇIKAN REFAH EKONOMİSTİ

Kitaplığımın Hint bölümünün en değerli konuklarından biri de, Hintli felsefeci ve ekonomist yazar Amartya Sen. Bir zamanlar, magazin fotoğraflarıyla içimizi burkan Hint yoksulluğunun en iyi analizini yapan bir yazar. Bendeki kitapları, Hint kültür ve sosyal yapısının incelemeleri ile ilgili: “Tartışmacı Hintli: Tarih, Kültür ve Benlik” konusunda yazılar. Amartya Sen, yüzyılımızın en yetenekli “Gelişme Ekonomisi” uzmanlarından sayılır bugün. Doğup büyüdüğü Batı Bengal eyaletinin Shantiniketan şehrindeki Tagore’in kurduğu üniversitede konserler için gittiğimde almıştım bu kitabını. Ve Amartya Sen’in, neden yoksulluk ve kıtlık üzerine uzmanlaştığını o zaman anlamıştım.
Kitaplığımın Hindistan bölümündeki bir diğer müthiş yazar ise Gurcharan Das. Harvard mezunu, uluslararası şirketlerin Hindistan genel müdürlüğünü yaparken, istifa edip tam zamanlı yazarlığı seçerek, Hint kültürüne olan görevini ifa etmiş olması çok ilginç gelmişti bana. Onun “Zincirlerini Kıran Hindistan: Bağımsızlıktan Bilgi Çağına” adlı kitabı, daha 50 sene önce yoksulluktan kırılan Hindistan’ın, bugünkü zaferini analiz eden bir eser. Kendi zincirlerini hala kırmaya çalışan Türk aydınının mutlaka okuması gereken bir kitap. Das’ın bir diğer önemli kitabı da “İyi olmanın Zorluğu”, zevkle okunup Türkiyemize uygulanmayı bekleyen fikirlerle dolu.

TÜRKİYE DIŞINDAKİ EN TÜRK İMPARATORLUKTU: HİNDİSTANDAKİ BABÜRLÜLER

Bu arada, Hindistan’ın önemli bir kültürel geçmişini teşkil eden müslüman Hintleri de unutmayalım. Bunların arasında, kitaplığımda iki ciltlik “Merak Edilen Hindistan: 1200-1700” adlı, Hindistandaki Müslüman varlığını ortaya koyduğu eseri bulunan, Seyyid Athar Abbas Rizvi bulunuyor.
Hindistan’daki Çağatay Türkleri olan Mughal İmparatorluğu’na karşı oldukça derin bir ilgi duyduğum için, Babürname’den Humayunname’ye ve Büyük Ekber’in hayatı ve politikalarına kadar onlarca eser de kitaplığımın Hindistan bölümünde yer alıyor. Zaman zaman, bu kitaplar ile bir zaman yolculuğu yapıp Kanuni dönemindeki Hindistan’a, yani Ekber’in memleketine tatlı seyahatlar da yapabiliyorum.
Kitaplığımın Hint bölümünün hemen altında, İran ile ilgili Tahran, İsfahan ve Şiraz’dan topladığım kitapların yer aldığı İran bölümü bulunuyor. Aslında, Avrupa’nın ve Amerika’nın her sahafında İran ile ilgili, 3000 senelik tarihini ele alan kitaplar bulabilirsiniz. Bir bizim memlekette yokluğu çekiliyor İran ve Hint ile ilgili kitapların galiba.
İran konulu kitaplarımın en önemlileri, Mehdi Moslem’in “Humeyni Sonrası İran’da Fraksiyon Politikaları”, Richard Frye’nin “Perslerin Altın Çağı” ve J.M.Çook’un “Pers İmparatorluğu”. Bunlar, zevkle okuyup İran’ın 3000 senelik tarih ve zengin kültürü ile dolup taştığım eserlerdir. İran ile ilgili kitapların çoğunu, Hindistan sokak satıcılarından ve Avrupa shaflarından aldığımı hatırlıyorum. Çünkü, İran’da İngilizce kitap yazma ve satma oldukça zor bir durum. Belki aynı sebeplerle, bizim Türkiye’mizde de zor olması gibi.

ABD TARİHİNİ HOWARD ZINN’DEN ÖĞRENMELİ

Kitaplığımın İngilizce bölümünde gezinmeye devam ederken, gözüme çarpan en kıymetli eserlerden birinin de, ABD’li ünlü sosyalist Howard Zinn’in “ABD’nin Halk Tarihi” olduğunun farkına varıyorum. Bizde Resmi Tarih diye sürekli eleştirilen tarih anlayışı ile tanıdığımız ABD’yi, bir de kendi halkı tarafından ve onların gözünden inceleyen Zinn, yıllar öncesinden ABD’nin bugünkü halini açıklayan analizler yapıyor bu kitapta.
Elbette kitaplığımın baş köşesinde yer alan bir başka başyapıt, ABD’li tarihçi filozof Will Durant’ın dev eseri “Medeniyetimizin Doğulu Kaynakları”. Sesli kitap olarak tam 47 saatte dinleyip bitirebildiğim bu dev eser, beni dünyanın dört bir köşesine seyahat ettirmişti oturduğum yerden! Tarih yazımının ve anlatıcılığının başyapıtlarından olduğunu düşündüğüm bu eser, tekrar tekrar ziyaret edilecek bir kaynak bence.

BİN SENELİK HİÇ BİTMEYEN SEFERLER: HAÇLILAR

Kitaplığımızın İngilizce bölümünün en kalabalık köşesini galiba Haçlı Seferleri ile ilgili eserler oluşturuyor. Bir kere tarihin derinliklerine ilgi duyarsanız, önünüzde seyahat edeceğiniz 10 bin yıllık bir malzeme var elbette. İnsanın mağaradan çıkıp, tarıma başladığı günden bu yana geçirdiği heyecanlı zamanlar, beyni belki de bizimkinden farklı çalışan yukarda bahsettiğim türden tarihçilerin elinde, birer tatlı hikaye olup bize ulaşmakta. Bu tarih seyahati içinde, en kanlı ve bir bakıma en anlamlı zamanlar da, Ortaçağ Avrupası ile Ortaçağ Ortadoğusu arasındaki, hem mücadele hem de yakın ilişki dönemi. 1095’ten başlayıp 1500’lere kadar süren bir askeri, kültürel ve sosyal mücadelenin tarihidir Haçlı Seferleri. Onun için de, benim şahsen çok ilgi ile takip ettiğim bir tarihsel zincirdir. Hele de bunun içine Selçuklular, Osmanlılar, Cengizliler, Memlükler, Abbasiler girince, tarih okumanın keyfi bir başka oluyor.
Bir de Haçlılar ve Moğolların Orta Doğudaki terörünün, doğrudan doğruya Türk mistik Sufi kültüründe ve Yunus Emre, Mevlana Celaleddin Rumi, Babailer, Hacı Bektaş Veli gibi yakından tanıdığımız atalarımızın kişisel tecrübelerinde ne denli önemli rol oynadığını düşününce, insan bu dönemlerin tarihini gerçekten de okuyup yutmak istiyor.
İnsanlarımız artık kitap okumuyor o kadar, maalesef. Bireyciliğin tüm dünya insanını kendi içine hapsettiği günümüzde, kitaplar, herkese bu yalnızlıkları içinde bile yüzyılları aşan, milyonlarca insan ile bağlantı kurabilmesini sağlayan birer kişisel araç rolü oynayabilirler. Kitaplar ile Babür’den İnce Memed’e, Taras Bulba’dan Büyük Akbar’a, oldukça şahsi bir bağlantı kurabiliyoruz ve ilişkiler bakımından zenginleşiyoruz. Umarız kitap okuma, tarihe bu kitaplarla bir yolculuk yapma ve atalarımızın bize bıraktığı bugünkü Türk kültürünü nasıl oluşturduklarını anlama konularında biraz iştah uyandırmışızdır.