Hiçbir pire kötü değildir zihniyeti

24 Haziran 2018’de bir cumhurbaşkanı ve 600 milletvekili seçeceğiz. Cumhurbaşkanı adayları belli. 21 Mayıs akşamüstü milletvekilleri adayları da belli olacak. Ayın sonuna kadar partilerin seçim bildirilerini de öğrenmiş olacağız. Sonra seçim çalışmaları ve seçim günü gelecek. Seçim sonrasında yaşayacaklarımızın büyük bölümü, elbette seçim sonuçlarına bağlı olarak biçim kazanacak. Ancak Anayasa’nın ilgili hükümlerine bakarak, seçim sonrasında bazı olası durumlar üzerine akıl yorabiliriz.

*

Diyelim ki, 24 Haziran günü cumhurbaşkanlığını rakiplerden biri, milletvekili ağırlığını ise diğeri kazandı. Aralarında uzlaşma sağlanmaz da çatışma yaşanırsa ne olur?

*

Böyle bir durum için Anayasa’nın 116. Maddesi şöyle yazıyor:

“H. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin yenilenmesi: MADDE 116- Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir....”

*

TBMM 600 üyeli olacak. Bu üyelerin beşte üçü, yani 360’ı bir araya gelip ‘seçimi yenileyelim’ diye bir karar alırlarsa, başka hiçbir onaya gerek kalmadan hem kendilerini hem cumhurbaşkanını yeniden seçime götürebilecekler. Meclis üyeleri böyle bir kararla kendi beş yıllık görev sürelerini kesmeyi göze alırlar mı? Pek istekle yapacakları bir iş değil, ama yapabilirler. 1945’ten bu yana darbeyle giden iki meclis hariç, TBMM yedi kez erken seçim kararı alıp kendini feshetmiş.

*

Cumhurbaşkanı da benzer bir yetkiye sahip. 24 Haziran’ın ardından, o da başka bir yerin uygun bulmasına gerek olmadan ‘seçimler yenilensin’ diye karar alabilecek. Cumhurbaşkanı her istediği anda bu kararı alabilir mi? Alabilir; Anayasa ne gerekçe ne zaman sınırı getirmiş bulunuyor. Onun açısından erken seçime gitme kararı vermeyi zorlaştırabilecek hiçbir durum yok mu? Var. Böyle bir karar alırsa, yalnızca TBMM üyelerini değil kendisini de sandığa götürecek.

Ne var ki erken seçim kararı, 360 oy gerektiren TBMM’ye göre, cumhurbaşkanı için daha kolay alınabilir görünüyor. Çünkü eğer cumhurbaşkanı olan kişi ilk dönemindeyse sorun yok, ikinci kez aday olabilir. İkinci dönemiyse de sorun yok; bu durumda iki dönem kuralına takılmayacak, üçüncü kez seçime girecek, ama bu giriş, ikinci kez diye kabul edilecek.

*

Dolayısıyla taraflar hazırlıklarını, yalnızca 24 Haziran’a değil, bir o kadar da sonrasına dönük yapıyorlar. İki büyük bloktan Cumhur İttifakı, cumhurbaşkanlığında ilk turda %51’i bulmak ve TBMM’nde beşte üçü oluşturan 360+ milletvekili çıkarmak gayretinde. Öbürü Millet İttifakı bu çıtaların yanısıra, cumhurbaşkanlığını ikinci tura bıraktırmak ve TBMM’de rakip bloğa 360- koltuk bırakmak hesabında.

İşte bu hesaplarla barajı ittifakla dolanan tabela partileriyle Saadet’e ve dışarıdaki HDP ile HÜDAPAR’a adeta sempati yağmakta. Ümmetçi ve etnikçi küçük kuvvetler, çok-siyaset-bilir stragem ustalarımız sayesinde, adeta son gürlükteler. Seçmene gelince, o zaten kararını çoktan vermiş durumda. Kendi cenahının taktik-ustalarına ‘ilkeyi/uzun vadeyi bırak, maçı almak için ne gerekirse yap’ diye bağırmaktan neredeyse sesi kısılacak.

Bu, cidden zor dönemlerimizden biri.

Ama o ya da bu blokta “bizimkiler”in kazanması bakımından değil. Hesapsızca ilke verip müttefik alan, bunu da ‘şartların gereği’ mazeretinden ibaret savunmalara boğanlar yüzünden zor dönemlerimizden biri.

Gorki’nin oyununda ihtiyar Luka’nın ‘hiçbir pire kötü değildir’ zihniyeti her yanımızı sarmış gibi, “hepsi siyah, hepsi sıçrıyor... o kadar”! Gerçek ise şu ki, bu zihniyetin vadesi, hep birlikte kaşıntıdan perişan oluncaya kadar..