İlhan Berk’in derini

Olay, benzer çalışmaları yürütürken ya da değerlendirirken nelerin göz önünde tutulacağını, hangi ölçütlere dayanmak gerektiğini saptamaya elvermesi yönünden bir örneklem niteliğinde... Günümüzde edebiyat ve sanat ürünlerinin değerlendirilmesinde bile sayısal verilerin hesaba katılması zorunluğu var. En küçük yanılgılar bizi toplamda çok büyük yanlışlara götürebiliyor.
Sözü; Yalçın Armağan’ca hazırlanan, “Şiirin Çizdiği” adlı, “Edebiyat ve Şiir Üzerine Yazılar” alt başlığını taşıyan İlhan Berk’e ait kitaba (YKY, Ekim 2019) getirmek istiyorum. Kitabı, Üvercinka’nın “Taşeron Edebiyat” konulu kapak yazısıyla çıkan Aralık sayısının arka kapağında yer alan ilanda görünce Derya Soğuk Soykan’dan hemen istemiştim, o da, her zaman olduğu gibi ikiletmeden göndermişti. Teşekkür ediyorum... Bu arada bir teşekkür de Zafer Yalçınpınar’a: Dergiyi soluk soluğa basıma yetiştirmeye çalıştığım sırada kitabın çıkışını haber verirken, İlhan Berk’in unutulmuş yazılarına ait bulgu ve çalışmaları yayımladıkları EVV3L (http://evvel.org) ile (http://yayin.pasaj69.org) adlı internet sayfalarındaki(bit.Iy/ilhan berkbakmak; http://bit.Iy/ilhan berkgunlukler; http://issuu.com/adabeyi/docs/ilhan berkbakmak) linkleri anımsatıyor, bunların görmezden gelinişine sitem ediyor, ardından Armağan’a Uğur Yanıkel’le birlikte gönderdiği açık mektubu iletiyor (http://pasaj69.org/acikmektup.htm).

AKADEMİSYENLERİN TİTİZLİĞİ
Şurası bir gerçek ki, bir konuda kendinden önce yapılmış bütün çalışmaları anma konusunda genç akademisyenler oldukça titiz davranıyorlar. Kimileyin okura aynı cümlede birkaç dipnotu veriyorlar. Bununla birlikte, akademi dışındaki gerçek edebiyat ortamlarında yürütülen tartışmalardan düşünsel esinler yüklenmekle birlikte, onları çok gerekmedikçe kaynak göstermeyip kendi düşünce ve bulguları gibi okura sunmakta ahlaki bir yanlışlık görmüyorlar.
Demeye kalmadan, ülkemizde şiir estetiğinin akademik düzeyde sürdürülmesi yönünde özellikle 40 yıldır çalışkanlığı, titizliği, donanım ve cesaretiyle göz dolduran Özdemir İnce, kitap üzerine oldukça ağır suçlamalar içeren bir yazı yayımladı (Cumhuriyet Kitap, S: 1555, 05.12.19). İnce, özetle şunu söyledi: Kitapta, Servet-i Fünun dergisinden alınan (1939 - 1942 / s. 21 - 83) İlhan Berk imzalı yazılar şaire ait olamaz. Peki, Fransız şiirinin sorunlarını çok iyi bilen, Türk şiirinin modernleşme gereksinimlerini görebilen ama İlhan Berk adını kullanan kişi kim olabilir? İnce; bu yazıları o günlerde Tanpınar dışında hiç kimsenin yazamayacağını, Türk şiirinin evrensel donanım ve birikiminin buna elvermediğini öne sürüyor.

17 YAŞIN DERİNLİĞİ
İyi bir Rimbaud çevirmeni ve uzmanı olan ince, şiirin son 150 yıllık evrensel yolculuğunu döşeyen bu şairin Sesliler, Sarhoş Gemi, Aydınlanmalar (Illuminations) şiirlerini 1871’de 17 yaşındayken, Cehennemde Bir Mevsim’i ise 1873’te 19’undayken yazdığını nedense unutmuş görünüyor. İlhan Berk’in içindeki taşkın duyarlık onu besleyecek birikimle buluştuğunda ne doruklara erişti, hep gördük. Bunu Yazko Edebiyat’taki (S: 34, Ağustos 1983; Seyyit Nezir, “İlhan Berk Şiirinin Atardamarı”) yazısıyla yıllar önce onun şiirinin Türk şiirindeki ağırlığını dergi yönetmeni Memet Fuat’a rağmen vurgulamış biri olarak bugün daha kesin söylüyorum: Güneşi Yakanların Selamı (1935) adlı şiir kitabı Manisa Halkevi’nce yayımlandığında henüz 17 yaşında bulunan İlhan Berk’in derin şiir tutkusunu büyük bir serüvene açacak birilerinin Manisa’da olmaması mümkün mü?

CUMHURİYET AYDINLANMASININ GİZİLGÜCÜ
Cumhuriyet’in bu ülke ve halk için taşıdığı anlamı yıllardır kendine bile aman vermeden tartışan İnce, Halkevlerinin o zamanki öncü ve aydınlanmacı işlevini unutmuş olamaz.
Yazının tam burasında Yalçınpınar’dan yeni bir link geldi (https://www.karar. com/hayat-haberleri/misra-misra-kavga-1406951): Polemiği değerlendiren Yalçın Armağan, “İnce’nin argümanları yanlış bilgilere dayalı” dedi. Armağan, ayrıca Salâh Birsel’in “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu” kitabında, İlhan Berk’in 1945’ten önce de “tüm maaşını Fransızca kitaplara yatırdığı” bilgisinin yer aldığını anımsatıyor.
Unutmadan, İnce’nin yazıyı basıma yetiştirme telaşıyla, kendi Türkçe titizliğine aykırı biçimde (“yakından tanımanın sağladığı edepsizlik”, “ABD’li şairler” gibi) anlatım bozukluğuna düşüvermiş olmasının içeriğe yönelik söyledikleri için elbette güven sıkıntısı yaratmadığını belirtmeliyim.
İlhan Berk’in içindeki derin Ben’in gizli katmanları daha çok tartışılacak... Bu tartışma, her şeye taşeron edebiyatçılardan yakayı kurtarma ve yeni bir sürece başlama yönünde kalıcı ve sağlam veriler için edebiyata iyi bir örneklem sağlayabilir.