İyi bir edebiyatçı: Selçuk Ülger

İrlandalı şair ve romancı Oscar Wilde (1854-1900), seneler seneler önce “Zamanımızda iyi edebiyatçılara iyi evlatlardan da az rastlanıyor” dediğinde, bu saptamanın kendisinden çok sonraları, 21. yüzyılda da geçerli olacağını tahmin edemezdi elbette. Sanatçının “güzel şeylerin” yaratıcısı olduğuna inanan Wilde, sıradanlığı reddediyor, sanatın her türden “fayda”ya kurban edilmesinden acı duyuyordu. Ona göre, sevinç veren iyi evlatlar ve mutluluk veren iyi edebiyatçılar parmakla sayılacak kadar az sayıdaydı. Tıpkı bugün olduğu gibi!

Anı-öykü türündeki “Yetmiş Yıllık Bekleyiş” kitabının (Kaynak Yay., Eylül 2025) girişinde “Genç yaşında yitip giden anneme ve bütün annelere…” ithaf notunu düşen yazar-çevirmen Selçuk Ülger, belli ki iyi bir evlat, hem de az sayıdaki iyi ve sıra dışı edebiyatçıdan biri.

GERÇEKÇİ EDEBİYATIN ÖRNEĞİ

Uzun yıllardır Frankfurt’ta taksi şoförlüğü yapan Selçuk Ülger’i ilk olarak, Macar şair Attila Jozsef’in dizeleriyle başlayan, Sandor Petöfi’nin, Miklos Radnoti’nin, Nazım Hikmet’in şiirleriyle süren etkileyici bir Macaristan yolculuğunu anlatan “Kavanozdaki Yürek” (Kaynak Yay., 2014) kitabıyla tanımıştık. Ülger bu kez de dostluklardan, yolculuklardan, anılardan, kitaplardan, vefadan hareket ederek okurlarını bambaşka yaşam kesitlerine götürüyor, sımsıcak insan öyküleri anlatıyor, gerçekçi edebiyatın dört dörtlük bir örneğini ortaya koyuyor.

Taksi şoförlüğü, bitmez tükenmez bir insan çeşitliliği galerisinde direksiyon sallamak, gaza basmak, yol almak, bazen de başkalarına yol vermektir. Jim Jarmusch’un, aynı gecede dünyanın beş farklı kentindeki taksi şoförlerini ve müşterilerini anlatan enfes filmi “Dünyada Bir Gece” (Night on Earth, 1991) filmindeki gibi Ülger, yanından hiç ayırmadığı kitapları ve not defteriyle bu mesleği büyük bir edebiyat avantajına çevirmiş, müşterilerini, meslektaşlarını, dostlarını biriktirdikçe biriktirmiş. Abartmadan ve Ülger’in gerçekçiliğine sadık kalarak söyleyeyim; son yıllarda hiçbir kitap “Yetmiş Yıllık Bekleyiş”teki gibi içimi sevinçle doldurmadı, hüzünlendirmedi, düşündürmedi, paylaşma ve edebiyat coşkusu vermedi desem yeridir.

ÜZÜM MÜ MELEK Mİ?

Mainz yakınlarındaki bir otobanda sağanak altında yolunu kaybeden Aksaraylı TIR şoförü de var bu anılarda, taksinin üstünde unutulan bir cüzdanın peşine düşmek de, taksiye binen rock müziğinin efsane ismi Mick Jagger’ı Hint fakiri zannetmek de… “Yetmiş Yıllık Bekleyiş”i okurken Nikos Kazancakis ve ünlü romanı “Zorba”yla Ege coşkusu duyuyor, Hitler faşizmine direnen gençlik örgütü “Beyaz Gül”ün kahraman üyelerinin karşısında saygıyla eğiliyoruz. Terzi Selahattin Usta’nın dükkanına uğruyor, Girit’te bir gezintiye çıkıyor, enfes şaraplardan yudumlayarak kaybettiğimiz bilge dostumuz Lasaros’a kadeh kaldırıyor ve ona sesleniyoruz: “Nedir bu be Lasaros? Bir bardakçık şarap içiyorsun, sonra dünya alabora oluyor! Hayat nedir be Lasaros? Allahını seversen söyle; şu üstümüze sarkanlar üzüm mü, melek mi, ayırt edemiyorum…”

Ruhi Su’nun sesini de duyuyoruz Ülger’in kaleminden, Nâzım Hikmet’in dizelerini de… Ve kitaba adını veren, Fanni ile Miklos Radnoti’nin yetmiş yıllık ölümsüz sevdaları bekliyor bizi. Ülger’in müşterisi ve dostu Franz Amca’nın cenaze törenine katılıyor, “Başımla gönlümü edemedim eş / Biri yüz yaşında biri yirmi beş” dizelerini çoğaltıyor ya da Viyana’nın Sacher turtasının tadına bakıyoruz. Almanya Futbol Federasyonu’nun merkez binasında, geçen akşam sarhoş bir taksi müşterisinden duyduklarımızın sağlamasını yapıyoruz; ne de olsa “Almanya bilgiye ve biraya en kolay ulaşabileceğiniz ülkedir!”

Bir yazara “iyi edebiyatçı” demek, sade ama yeterli ve dolu dolu bir tanımdır, önüne sonuna başka bir şey eklemeye gerek yoktur. Selçuk Ülger, iyi bir edebiyatçı… “Yetmiş Yıllık Bekleyiş” iyi bir edebiyat eseri... Ülkemizdeki piyasacı edebiyat hayhuyu içinde az rastlanır türden, okuruna edebiyat keyfi ve mutluluk veren bir kitap var elimizde.