Korona sonrası neoliberalizmin akıbeti ve kamucu anlayışlar

Koronavirüs dünyada insanlık âlemini ve devletleri iyice sarstı ve daha da sarsacak gibi. Çoğu kişinin ve dünya liderlerinin söylemine bakarsak artık milattan önce ve sonrası gibi korona öncesi korona sonrası bir noktada olacağız. Siyasal ve ekonomik sistemler hangi yönde değişim yaşayacak? Ahlak anlayışı farklılaşacak mı? Dine dayalı ahlak sistemi yerini seküler ahlak anlayışına bırakacak mı? Bireycilik mi yoksa toplumculuk mu ağır basacak? Bu konularda teoriler ve öngörüler yavaş yavaş ortaya konmaya başladı. Biz de bu hususta artık tartışmanın başlaması, kavramlar arasında boğulmadan sağlıklı analizler yapılması gerektiğine inanıyoruz. Bugünden itibaren kendi görüşlerimizi ortaya koymaya çalışacağız.

İşe birçok sistemi hatırlatma anlamında açıklamayla başlamak istiyoruz.

NEO-LİBERALİZM NEDİR?

1970’lerden itibaren iktisadi liberalizmin hayatiyet kazanması karşılığında kullanılan ve karşı devrim olarak iri devletten mini devlete dönüşü öngören bir sistemdir.

Bu sistem 19. yüzyılın serbest piyasa ekonomisinin en fazla alan kazandığı İngiltere ve ABD’de etki yaratmıştır. Bu etki 1980’de İngiltere’de Thatcherizm, ABD’de Reganizim olarak da adlandırılmıştır.

Neo-liberalizm bir anlamda piyasa fundamentalizmi ile aynı anlama gelmektedir. Bu sisteme göre devletin yönetimin aksaklıkları sayı olarak oldukça fazladır. Fredirich Hayek ve Milton Fiedman (1962) devletin iktisadi rolünü şiddetle eleştirmişlerdir. Hayek’e göre her türlü planlama iktisadi verimsizlik yaratmaya mahkûmdur. Çünkü iktisadi hayatı denetim altına almaya yöneliş devleti varlık alanlarına çeker ve totaliter yapıları teşvik eder.

Piyasanın mucizevi özellikleri vardır. Birincisi ve en önemlisi, uzun vadeli denge eğilimlerinden dolayı piyasalar kendi kendirlerini düzenlemektedirler. Adam Simith’in “görünmez eli” piyasada devasa bir sinir sistemi gibidir.

İkincisi, piyasalar üretken ve verimlidirler. Kaynaklar en karlı şekilde kullanıldığında zengin ve yoksulun da aynı dürtülere sahip olması nedeniyle piyasa ekonomileri makro düzeyde verimlidir. Piyasada bulunan özel işletmeler doğası gereği kamu kuruluşlarına göre daha verimlidir.

Üçüncüsü, piyasalar demokratik mekanizmalardır. Rekabet en önemli dengeleyici unsurdur. Tüketici ise üreticinin tercih ve üretim yapısını belirlediğinden kraldır.

Son olarak piyasalar hakkaniyet ve iktisadi adalet dağıtırlar.

KÜRESELLEŞME

Neo-liberalizmin itici gücü küreselleşmedir. Küreselleşme ulusal ekonomilerin, kenetlenmiş küresel ekonomi halinde birleşmeleri demektir. Üretim uluslararası nitelik kazanmış ve sermaye ülkeler arasında serbestçe ve hızla dolaşmaya başlamıştır.

Philip Bobbitt (2002) ulusal devletlerin artık piyasa devletleri haline dönüştüğünü ve buna da üretimin ve sermayenin uluslararası niteliğe bürünmesinden kaynaklandığını öngörmüştür.

Bretton Woods sözleşmesinin 1970’lerin başında sona ermesiyle IMF-DTÖ-Dünya Bankası küreselleşme ve neo-liberalizmin el ele yürümesini sağlayacak dönüşümü yaşamışladır.

KAPİTALİZM

Sermayenin özel teşebbüs eliyle üretim ve gelir paylaşılmasına ağırlığını koyduğu ve bunun kontrol edildiği sistemdir.

Kapitalist sistemde servet disiplinli bir işletme çerçevesinde rasyonalist ve rekabetçi bir düşünceyle üretime ve ardından tekrar sermaye birikimine sevk edilir.

KARMA EKONOMİ

Karma ekonomi, liberalizm ve kapitalizmin doğurduğu sakıncaları gidermek için kamu sektörünün özel sektörle birlikte ekonomik hayatta yer aldığı bir düzendir. Bu düzende kamu, ekonomik faaliyetleri düzenleyici ve kamu yararını da gözetleyen bir nitelik taşır.

Karma ekonomide devletin ağırlığının ne olacağı hususu hep tartışla gelmiştir. Bu tartışmalar bizi sosyal devlet anlayışına götürmektedir.

SOSYAL DEVLET

Kapitalizm ve liberalizmin doğurduğu adaletsizlikle ve özel teşebbüsün karı en çoklaştırmak isterken yarattığı gelir dağılımı adaletsizliği karşısında refahın adil dağıtımı ve istismarın önlenmesi, alt gelir gruplarının kamu tarafından alınacak tedbirlerle korunmasını sağlayan bir anlayıştır.

Türk devlet geleneğinde sosyal devlet anlayışı önemli yer tutar. Bunu gösteren en önemli belge Kutadgu Bilig’tir.Yusuf Has Hacib’e göre tebaanın hükümdar üzerinde üç hakkı vardır. Birincisi reayanın günlük ihtiyaçlarını sürekli temin edebilmek için paranın ayarını korumalıdır. İkincisi, halkı adil kanunlarla idare etmeli ve zorbalığa yol açmamalıdır. Üçüncüsü ise emniyet ve can güvenliğini sağlamasıdır.

YENİ DÖNEM YENİ ANLAYIŞLAR

Siyasal ideolojiler ve ekonomik sistemler koronadan sonra hangi değişimi gösterecek hususu artık tartışmaya açıktır.

Şu sorulara cevap aramak zamanı gelmiştir.

  1. Neo-liberalizm terk edilecek sosyal devlet anlayışının hâkim olacağı kapitalizm sistem kendini yenileyecek mi?
  2. Liberalizmi ayakta tutan iki dayanağı var: “Serbest bırak” ve “Denetle”. Bugüne kadar hep serbest bırak ayağı çalıştı. Denetleme olmadı. Burada devlet-kamu denetleme işlevini artıracak ve aşılanmış liberalizm yeni bir döneme girecek?
  3. Sosyalist eğilimler güçlenecek, birçok ülkede planlamacı ekonomiler uygulanacak?
  4. Tüm sistemlerin iyi taraflarını alan gelişmiş kaslara sahip bir karma ekonomi modeli mi ulus devletlerin modeli olacak?
  5. Küreselleşme de bu gelişmeler ışığında insan odaklı bir uygarlık projesine mi dönecek?
  6. Yoksa kamucu ağırlık totaliter eğilimleri besleyecek ve demokratik olmayan sistemler ağırlık mı, kazanacak?

Tüm bu tartışmaların odağında dini eğilimler mi sekülerizm mi bu gelişmelere eşlik edecek?

Evet, artık düşünce iklimlerine girme zamanı.

Devam edeceğiz…