Milli kimliğimize sinsi saldırılar
Yurdumuzda, kültürel yönden gelecek kuşakları milli kimliğinden uzaklaştıracak karşıdevrim çalışmaları 1945’lerden, hatta 1938 sonrasından bu yana sürmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma” hedefini çarpıtarak mutlak Batıcılığa kapılanan siyasetçilerimiz, emperyalist Batılı devletlerin engin himayelerinde ve onların maddi destekleriyle, Atatürk Türkiye’sini yeniden parçalamak, sömürgeleştirmek ihanetinden bir an olsun vazgeçmediler.
KÜLTÜREL YOZLAŞMADAN ÇÖKÜNTÜYE
Bunu günlük yaşamımızın her anında değişik biçimlerde gittikçe artan bir biçimde görmekteyiz. Örnekleri o denli çok ki! Sizler de bugün çarşıda, sokakta başınızı ne yana çevirseniz çokça bu örnekleri görmektesiniz.
Kültürel yozlaşma, milli varlığın erozyonunda en başta rol alır. Dilinizi size unutturan en ummadığınız esnafın bile yabancı sözcükleri, hatta çoğu yanlış yazılmış yabancı adlandırmalardan başlayalım.
Zaten ithal ürünlerden geçilmeyen günümüzde, bir de esnafın, tüccarın, iş adamlarının işyerlerine ad olarak seçtikleri bazen trajikomikliğe varan yabancı adlarda yarışmaları, Türkçeyi unutturmak isteyenleri kıs kıs güldürmüyor mu?
TÜRK ÇOCUĞUNA, TÜRK MALINA YABANCI İSİM MODASI
Çocukların, torunların adlarını koyarken pırıl pırıl Türkçemizi adeta hasıraltı ederek, İngilizce başta olmak üzere yabancı adlarla daha doğuşunda bebelerimizi kendine yabancılaştırmanın, onu zebanilerin kültürlerinin önüne acımasızca atmanın ilk atağı olmaktadır maalesef. Çocuğun karakter oluşumunda ona konulan adın önemi tartışmasızdır.
Konut siteleri yapılıyor, adı çoğunlukla İngilizce veya başka bir yabancı dilde konuyor. Sanırsınız benim milletim bütün o yabancı sözcükleri bir gece rüyasında görüverip sırrına ermiş...
Şaka bir yana, raflardaki yiyecek, içecek, giyecek marka adları yabancılıkta sınır tanımıyor. Hele kadınlarımızı oldukça etkilemiş biçimde hemen herkesin giysilerinde bağıra bağıra yer alan yabancı adlar, sözüm ona pek havalı sayılan bir bağımlılık halini almış durumda.
Komik, romantik, maceracı, gençliğe seslenen içeriklerdeki deyimler, adlar, seslenişlerin İngilizce olması bizi pek modern mi kılıyormuş, kesinlikle hayır...
KAREN FOGG’A SUÇÜSTÜ
Tam tersine 2002’de ilk baskısını yapan ve “Karen Fogg’un E-Postalları”* kitabında, K. Fogg’un açıkça gençliğimize milli kimliğini unutturma mesajlarını ajanlarına çokça gönderdiğini görüyoruz. Bu kitap yabancı, ajan bir devlet görevlisine suçüstüdür. Nasıl olacaktı bu, şöyle: Özendirmelerle, imrendirmelerle, türlü “akıl çelici” tuzaklarla dilimizi unutmaya başlayacaktık. İşte şimdi yapılan tam da bu!
Dünyanın en akıcı, en işlek, en zengin dili Türkçe’mize her zamankinden daha çok sarılmalıyız dostlar. Kadınlara büyük işler düşüyor gene. İş kurarken, siz ya da yakınlarınızın işyeri adlarını, sular seller gibi yaşamımızda akıp duran binlerce yıllık Türkçe ad ve kavramlarla oluşturalım.
GÜNLÜK YAŞAMDA ÖZ BENLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM
Çocuklarımızın, torunlarımızın adlarını kendi dilimizin çiçekleriyle, erdemleriyle, güzellikleriyle bezeyelim. Birbirimize seslenirken “Olee, baaay, okeyyy, good...” gibi sözlerden vazgeçelim. Zaman yitirmeksizin, “Canım, dostum, kardeş, cicim, hoşça kal, evet, haydi vb.” sözcüklerimizi kullanıverelim tez elden.
Bizi bizden edecek, bizi bizlikten alıkoyacak, kendimizi unutturacak albenilerden yüz çevirelim. Vatan toprağımızın altındaki, üstündeki her şeyin gerçekten sahibi isek, işte bu kültürel yabancılaşmadan uzak duralım, bir an önce bütünüyle yaşamımızdan sürüp çıkaralım. İşte o zaman Türk milletini milli kimliğinden koparamazlar. Haydi, hep beraber!
* Karen Fogg’un E-Postalları, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları, 3.Basım, Kasım 2002.