NATO ve Türk tarımı

Bugünlerde ülke gündeminde "İsveç'in NATO'ya katılması" var. NATO'nun Türkiye'yi parçalama amacıyla PKK'ya nasıl yardım ettiğini biliyoruz. NATO'nun büyümesinin Türkiye'ye nasıl bir tehdit olduğunu, NATO'dan çıkılması ve ülkemizdeki üslerinden ABD'nin kovulması gerektiğini Vatan Partisi on yıllardır halka ve iktidarlara anlatır. Vatan Partisi, İncirlik'te eylem yapar, hatta Türkiye Gençlik Birliği (TGB), ABD askerlerinin başına defalarca çuval da geçirmiştir. Türkiye'de anti-emperyalist siyasetin başını Vatan Partisi çeker. Bu yazımda kısaca NATO, yani ABD'nin tarımımız üzerinde de oyunlar oynayarak Türkiye'ye nasıl zarar verdiğini anlatmaya çalışacağım.

Türkiye NATO'ya (felaketine) girmek uğruna sadece Kore'ye asker göndermedi, aynı zamanda Truman Doktirini, Marshall Yardımı gibi sinsi planlara alet olarak tarımının ve yerli üretiminin de önünü kesmeye ta o zamanlardan başladı. ABD ile yapılan 1945'deki "Karşılıklı Yardım Antlaşması" ismi altında borçlanma antlaşması ile 1947'deki ikili antlaşmayla, 1948'deki Ekonomik İşbirliği Antlaşması ile, 1956'daki "Tarımsal Ürünlerin Ticaretinin Geliştirilmesi ve Yardımlaşma" amaçlı antlaşmalarla neler kabul edilmiş, o zamanki hükümetler bugünün kötü ekonomisine, kötü tarımına giden yolun taşlarını nasıl döşemişler kısaca görelim:

ABD'li bir heyetin Türkiye'de bulunması, bu heyetin verilen borçların nerelerde kullanıldığını kontrol etmesi ve bu heyetin diplomatik dokunulmazlığı olması sağlandı.

ABD, yapılan yardımları istediği zaman kesebilecekti.

Yapılan yardımların şartları, ABD tarafından değiştirilebilecek ve Türkiye yeni şartlar altında da yardım almak zorunda olacaktı.

Türkiye'nin, yapılan yardımlardan elde ettiği gelirle başka ülkelere olan borçlarını ödemesi yasaktı.

Türkiye ürettiği maden kömürü ve hububat gibi bazı ürünleri, Avrupa'ya, krom gibi ürünleri de Amerika'ya verecekti.

Türkiye devletçi politikalardan vazgeçecek, kamu ve özel teşebbüsler arasındaki rekabette müdahaleci veya yaptırımcı olmayacaktı.

Türkiye, yerli üretimi koruyan uluslararası ticareti düzenleyen resmi ve özel engelleri azaltacaktı.

Türkiye, Amerikalı şahıslarla Türk Hükümeti arasında doğabilecek anlaşmazlıkların uluslararası mahkemelerin yetkili olduğunu kabul edecekti.

Türkiye'de yetiştirilen ürünlerin ihracatını ABD kontrol edecekti.

Türkiye ve ABD Hükümetleri, Türkiye'deki ABD mallarına olan talebi artırmak için beraber çalışacaktı...

YARDIMLAR 'İTHAL EDİN’ DİYE YAPILDI

Bunun gibi birçok maddeyle ABD'ye büyük imtiyazlar verilmiş ve Atatürk'ün Sevr ile beraber çöpe attığı kapitülasyonlar, yeniden Türkiye'ye dayatılmıştı. 1950'li yıllara kadar Türkiye'de tüketilen zeytinyağı , tereyağı ,kuyruk yağı yerine margarin tüketilmeye başlanmıştı. Üstelik margarinin daha sağlıklı olduğu yalanı kamuoyuna servis edilerek yapılmıştı bu. "Küçük Amerika olacağız" diyen CHP'li Nihat Erim gibi siyasetçilerin açtığı yolda, Kore'ye asker göndererek düşman için Mehmetçik'in kanını akıtan Adnan Menderes son hızla yürüdü. Yapılan yardımlar Türkiye'nin üreten değil, dışa bağımlı ve ithal eden bir ülke olması içindi.

Türkiye'ye verilen borç para yine ABD'den traktör, pulluk, gübre, tohum gibi ürünlerin satın alınmasında kullanıldı. Alınan bu alet ekipmanın bakım, onarım ve yedek parça ihtiyaçları da yine ABD'den karşılandı, bu da yine borçlanmaya ve dış ticaret açığına sebep oldu. Devamında hepimizin bildiği gibi 80 sonrası Özal'ın 24 Ocak kararları, özelleştirmeler, AB ile de bu minvalde yapılan antlaşmalar, tarımı daha derin sorunlara sürükledi. Bugüne geldiğimizde ABD'nin "dostu" olmanın sonuçlarını görüyoruz. NATO'yu dost olarak görenlere, NATO ile ekonomideki kötü gidişin, ABD ile tarımsal üretimdeki aksaklığın ne ilgisi var diye soranlara ben de sormak isterim: Türkiye'nin eski bir tarım bakanına milli tohum projesinden vazgeçmesi ve ABD'den tohum alması gerektiği ile ilgili mektup gönderen bir ABD elçisi, sizin için bir şey ifade etmiyor mu?

BOLLUK İÇİN NATO’YA HAYIR

NATO demek ABD demektir. Bugün NATO'ya, NATO'nun yeni üye ülkelerle büyüme girişimine evet demek Türkiye'nin ekonomisine, tarımına, sanayisine vurulmak istenen darbeyi kabul etmek, sineye çekmek demektir. NATO nasıl bizim savaş uçağı, İHA, SİHA, yerli tüfek, tank üretmemizi engellemek istiyorsa aynı şekilde buğday, arpa, patates, soğan, elma, portakal üretmemizi, hayvancılığımızı geliştirmemizi de istemiyor. Bugün AK Parti’nin yaptığı en büyük yanlış NATO'ya hayır diyememesidir. Geçmişten kalan "Atlantik Sistemi"nin puslu havasında yola devam edebilmek mümkün değildir. Üreten, hakça paylaşan, başı dik, güçlü, birlik içinde yaşayan, çarşı-pazarında bolluk ve ucuzluk olan Türkiye için NATO'ya hayır!