Ne kalır ömürden?

SAKMER’de Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği’nin düzenlediği, Aydan Ay’ın yönetip sunduğu "Gerçekçi Edebiyatımızın Değerleri / Temmuz’da Yitirdiklerimiz" adlı toplantıda Behzat Ay, Demirtaş Ceyhun, İsmet Kemal Karadayı, Mehmet Seyda, Muzaffer Buyrukçu ve Ağustos’ta yitirdiğimiz Bekir Yıldız anıldı. Konuşma ve şiirlerin yanı sıra, Zühal Tekkanat ve Necati Güngör’ün anıları; Ümit Öztürk, Fatma Başural, Gözde Eldemir ve Melahat Başural’ın şiirlerle katkıları; Seyyit Nezir’in anı ve dipnotları, aşırı sıcağa karşın ilgiyle izlendi. Yazarların çocuklarından gelen demeçler bölümünde Erdem Buyrukçu’nun Almanya’dan, Haldun Karadayı’nın Antalya’dan iletilerle katıldığı etkinliğe Bekir Yıldız’ın kızları Vildan Yıldız Kraemer ve Elif Rigal de çok uzaklardan katkılar verdi; gelen mektupları SAKMER yöneticisi Devrim Uygun ve tiyatrocu Tuncay Tarhan okudu. Eşi Nihal Tekkanat, Seyda’yı anlatırken; eğitimci Tamer Tezin, Ceyhun’un "Edebiyatımı Geri İstiyorum" kitabından hareketle posrmodernizm tartışmasını değerlendirdi; etkinliğin sonunda Mehtap İskender, ortamı ezgileriyle şenlendirdi.

KÜÇÜK İSKENDER NIYE YOK
Yazarlar üstüne çok ilginç saptamaların da verildiği etkinliğin sonlarında, dinleyicilerden bir arkadaş, 3 Temmuz’da yitirdiğimiz şair Küçük İskender hakkında tek söz edilmeyişini eleştirince, sunucu Aydan Ay, "Gerçekçi yazarları andığımız bir toplantıdayız" yanıtını verdi. Dinleyici arkadaşın kırgınlığı üzerine Seyyit Nezir toplantıda son dipnot için söz aldığında özetle şu noktalara değindi:
Gerçekçi değerlerin gündemden düşürülmesinde emperyalizmin yerli borazanlarınca kollanan postmodern edebiyatın önemli payı oldu. Postmodern anlayışın şiirimizdeki gözde temsilcilerinden K. İskender için nur içinde yatsın dileğimizi esirgeyecek değiliz. Ama şu bir gerçek ki, K. İskender ve kuşağı, hayatın çekilmez hale geldiği duygusuyla boğuntulu sokaklarda kaybolan gençleri ölüme özendiren, intihar alkışçısı, kirlenme ve kirletilmeyi matah olgu pahasıyla şişirerek sözüm ona asi şiirlerle öne çıkmaktan gurur duydular. Çağdaş edebiyatımızı yaratıcı bir üretkenlikle geliştiren gerçekçi yazarları andığımız bir etkinlikte, "reklamın kötüsü olmaz" anlayışıyla, birikimi tüketme niyetleriyle her fırsatta kendisinden söz ettirmeyi beceri sayanlara kapı aralamak yakışık almaz. Ne ki postmodernizm, bir arkadaşımızın sorusuyla yine gelip kapımızı tekmeledi.
ŞAİRİN KARA KUTUSU
Postmodernin ilk belirtileri için, daha 1930’larda, "bilinç atıkları", "kültürel dışkı" deyimi kullanılmış; dünya edebiyatının büyük gerçekçi ustaları, "okuru gübrelikte pertavsızla bok böceği arama zahmetine sokmayı hüner sayan züppelik" diye uyarmıştı. Gerçekten Küçük İskender de, "ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar" derken (2001), Pandora’dan mülhem kara kutusunda özenle topladığı yaşam düşmanı zehirli atıkları okurlarına üstelik anlamsız ve gereksiz sıkıntılarla kesintisiz boca etmeyi planlamıştır. Sosyal medyada sayfadan sayfaya dolaştırılan, hiçbir şiirsel iletisi olmayan "güzel perdeler" şiiri, daha ilk iki satırında, onun ceptel düzeyindeki Türkçe bozgunculuğunu ele veriyor:
Sesli harflerle sen konuş
Sessiz harfler bana yeter
Kentli insanın ayaklanmasını anlattığı safsatasının belkemiği bu dizelerdedir.

ÇÜRÜMEDEN KALAN
Şiirinin "meteor etkisi"ni vurgulayan kâzip şöhretler yalan söylemiyor: Yaşamı toptan yıkıma niyetlidir. Postmodernizmin tüketici, sözde düşünsel ve estetik niyetler yüklü saldırı programı ve patlayıcılarıyla yaşamın tüm gözeneklerine kanser bulaştırma yeteneğini sergilediği örnekler önceleri şaşırtıcı ve çok etkili gelse de, okur, çok geçmeden gerçeği görmüştür. Gerçek şu ki, Küçük İskender’in bir kutucuk dünyasında çürüme ve karanlık övgüsünden başkaca bir şey yoktur. Beden ve ruhun göçü sonrasında ömürden kalan söz ve yazılarını hayır!la anmaktan daha doğal ne olabilir.
Ne diyordu yapısökümcü Derrida?: Aslolan; sözlü ve yazılı, görsel ve mimari, düş ve yaşamla örülü metinlerdir. Buradan bakılınca, yapısökümlerle bile Anka doğurmayacak kül metinler kalmıştır ömründen kala kala...