Ödüle hayır mı?

Cemal Süreya, Marx’ın sanat ve kapitalizm üstüne saptamalarından yola çıkarak, “kapitalizm şiire düşman” demişti. Çünkü üretimin endüstriyel standartlarla bir örnek yapılması süreç içinde bireysel yaratıcılığın silinmesine yol açıyordu. Peki nasıl oluyor da sanata düşman bir sistemde sanat sürekli yaygınlaşarak dünya çapında kitlesel bir uğraşa dönüşüyor? Günümüzde küresel oligarşinin yönlendirip denetlediği kapitalizm koşullarında hemen bütün kentlerde resim ve heykel sergileri, seramik atölyeleri yaygınlaşıyor. Müzik toplulukları ve dinletiler, tiyatro salonları, iki heves bir kalas tanımının ötesine geçen girişimleri saymaya yetişemiyoruz. Başta şiir olmak üzere edebiyatın her türünde ceptel klavyesiyle yazılan yapıtlar İnternet üzerinden hem de e-kitap olarak anında dünyanın en uzak köşelerine ulaşıp okurlarla buluşuyor. Her türlü görselliğin, ses çeşitlenmesinin, yazı zenginliğinin, bilgi ve kopyalamada sonsuzluğun sığdığı ceptel sayesinde insan, duyarlık iletişimsizliğinden yakınamaz aşamaya geldi.

TEKTİP İNSAN YARATMA VE ÖDÜL İLİŞKİSİ

Sanatsal yaratımı deha düzeyinde gerçekleştiren sınırlı sayıda bireyin yerine, teknolojiyi de kullanan dehanın tekrarla pekişerek güçleneceği ve yaşamın atölyeye dönüşeceği ortamlarda herkesin sanatsal yetiyle donanarak sanatın kitlesel uğraş niteliğini alacağı günümüzdeki aşamaya ilişkin öngörüsünü Marx, “Sanat öldü, yaşasın sanat!” şiarıyla vurgulamıştı. İş bununla da kalmadı: Günümüzde Yapay Zekâ (YZ); resimden müziğe, şiirden romana birçok yaratıcı etkinlikte insanla yarışır düzeye geldi. Ne ki sanat, ne doğal ya da kendiliğinden güzelliklerin döne döne yansıtılmasıdır, ne de bilgi birikiminin sonsuz görünümlerde yeniden üretimidir. İnsanın nesneler üzerinde kendi duyusal ve zihinsel dokunuş ve görüleriyle güzellik kurallarına göre gerçekleştirdiği değişimde oluşuyor sanat. Bu arada, insan kendini de sürekli yenileme ve aşma tutkusunu da yaşama geçiriyor farkında olmadan. Oysa kapitalizm, özellikle küresel oligarşinin insana hazır giyim içerik ve biçimlerle yön vermeye, teknolojiyi tektip insan oluşturma niyetiyle tasarlamaya başladığı aşamada insanı kendi özünden ve sanattan yalıtmayı da gündemine almış; güzellik anlayışındaki standart sapmayı belirlemek ve biçimlendirmek üzere ödül kurumunu koymuştur. Böylece ödül, varoluşunu gerçekleştirme bencilliği ötesinde hiçbir insani varoluş ve işlev gözetmeyen milyonlarca sanatçının tek şansı olarak belirleyici olmuştur.

SANATÇI TEPKİSİNDE DEVRİM

Nobel’den beri, hakikate kapitalizmin ilke ve amaçları yönünde yaklaşmaya başlayan birçok sanatçı ve bilgin için ödüle ulaşmak, uğraşının nerdeyse temel ereği olmuştur. Ardından her ülke kendi sanat ödüllerini koyarak sanatçısını yörüngede tutmaya çalışmış, zamanla bunu kurumların, kentlerin, sanat ustalarının adlarına konan ödüller izlemiş; sonunda, özellikle postmodern yozlaşmalar eşliğinde, sanatçı daha ilk yapıtını ödül için yaratma eğiminde kapitalizmin yörüngesine oturmuştur. Ne ki bu gerçek, geçtiğimiz yıllarda apaçık görülmüş, ödül kurumuna karşı bireysel tepkiler oluşmuştur.

Geçtiğimiz haftalarda farklı siyasal - düşünsel eğilim ve sanatsal yönelimlerde 100’ü aşkın sanatçı bu gerçeklerden yola çıkarak, kapitalist pazarda örgütlenme çabasını devrim niteliğinde bir tepkiye yükseltmiştir. Kimileri farklı yönelimlerin buluşmasını bir zayıflık olarak görse de, her türlü kitlesel demokratik çıkış elbette çoğulcu katılımla güçlenip yükselebilir.

DEVRİMCİ GERÇEKÇİ SANATTA BİRLİK

“Sanatçılar ödül sistemine HAYIR diyor!” başlıklı bildiri, “Ödüllere neden HAYIR demeliyiz?” alt başlığıyla, gerekçesini şöyle koyuyor: “Ödüller, sanat eserinin estetik nesne olma özelliğini kirletir ve metalaşmasını sağlar. ...çeşitli vaatler barındıran ve böylelikle çekici kılınan ödüllerle, ödüle konu olan emeğin sömürü yoğunluğu artırılır ve sistemin bir parçasına dönüştürülür. Ödüller kapitalist toplumun, hırs, rekabet, rakibini alt etme, güç edinme gibi insanlık dışı, hastalıklı ‘değerlerini’ olağanlaştırarak yaygınlaştırır. ... Ödül sistemi, para kazandırma ve ün sağlama/markalaştırma vaatleriyle ayakta kalır. Oysa sanat bu tarz bir şike ilişkisini asla kabul etmez! Sanat eseri, bir çıkar amacı ve ilişkisi üzerinden inşa edilemez. ... Ödül verilerek sadece mükâfatlandırma yapılmaz, cezalandırma da yapılır. ... Sürekli olarak ayrıştırma ve seçkinleştirme kültürü yaratır. Ödüllendirdiklerini öne çıkartır, baskın ve seçkinmiş algısı yaratır. Ödül almamışları, bu sistemi reddedenleri, direnenleri bastırmaya, silikleştirmeye, değersizleştirmeye, hatta aşağılamaya çalışır. ... Sanatçı ne ayrıcalıklı ne de kutsal bir kişidir. ... kutsallık bir yandan ast-üst ilişkisini yaratır, bir yandan hizmetkârları belirler; hem ödül alana hem ödül verene hiyerarşik statü kazandırır. Böylece kapitalist hegemonyanın sürekliliğini sağlar. ... Sizleri ödül sistemine karşı durmaya, tavır almaya ve devrimci gerçekçi sanatın saflarında birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.”

Her sanatçı, metnin tamamını ve imzacıların adlarını bulacağı şu linki tıklayarak, bu tarihsel tavırda yerini alabilir:

https://docs.google.com/forms/d/1Z9bAjs_fMSlzFUa3up_qxYyKehb9FiOumwqiQJ06LCY/edit