Siyasal parti nedir Cumhurbaşkanı kimdir

Siyasal Parti, devlet iktidarına gelmek amacıyla kurulan örgütlenmedir. Partileri diğer bütün örgütlenmelerden ayıran nitelik budur.
Partiler, programlarıyla iktidarı kazandıktan sonra yapacağı işleri belirlerler ve ülke siyasetine yön verirler.

İKTİDAR YARIŞINDA DEĞİLSE PARTİ DEĞİLDİR

Son Anayasa değişikliğinden sonra Türkiye’de devlet iktidarının odağı Cumhurbaşkanlığı oldu. Hükümeti Cumhurbaşkanı kuracak, programın yapılmasına Cumhurbaşkanı önderlik edecek. Hükümeti Cumhurbaşkanı yönetecek.
Artık Başbakanlık adını taşıyan bir iktidar konumu yok. Cumhurbaşkanı, hem devlet başkanı hem de hükümetin doğrudan başındaki yöneticidir. Anayasa geleneğimizdeki Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık tek bir yöneticide birleşmiş oldu.
Meclisin güven ve güvensizlik oyuyla, ayrıca Meclis araştırması, soruşturması ve gensoru yoluyla hükümeti kurma ve indirme yetkileri elinden alındı. Meclis, yalnızca yasa yapacak. Aslında yasama organının bu yetkisi de Cumhurbaşkanına verilen Kanun Hükmünde Kararnamelerle bir hayli daraltıldı.
Bu durumda siyasal partiler hükümet kurma amacına yönelik çalışmalarını, büyük ölçüde Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden yürüteceklerdir. Kuşkusuz siyasette hükümeti paylaşma seçeneği de vardır. Bu da ittifaklar yoluyla olur. Ancak ittifak da olmayınca, bir siyasal partinin Cumhurbaşkanı seçimi dışında kalması, aslında Türkiye’yi yönetme hedefinden vazgeçmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla siyasal parti olmaktan da vazgeçmiş oluyor.

İKTİDARSIZ CUMHURBAŞKANI MODELİ ARTIK GEÇERSİZ

Partisiz, daha doğrusu iktidarsız cumhurbaşkanı modeli de kimi çevrelerde dile getiriliyor. Bu model, köşkte elçi kabul eden ve çay kahve ikram eden Cumhurbaşkanı anlayışından geliyor.
Türkiye’de Atatürk zamanında güçlü ve yetkili bir Cumhurbaşkanı vardı. İnönü ve Bayar da, bu geleneği sürdürdüler. Ancak özellikle 1960’tan sonra Cumhurbaşkanlığı makamının büyük ölçüde devre dışı kaldığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı bir tür apandisit gibi oldu. Vardı, fakat işlevi yoktu. Kesip alsanız, vücudun umurunda değil.
Türkiye’de Cumhurbaşkanı, son elli yılda, demokratik devrimlerden sonra işlevsiz kalan kral ve padişahların durumuna düşmüştü. Sarayı var, tahtı ve tacı var, ama iktidarı yok. İngiltere, Belçika, Danimarka gibi ülkelerde kralların hali böyle değil mi?

PARTİSİZ CUMHURBAŞKANI OLMAZ

Etkisiz ve yetkisiz Cumhurbaşkanının partisiz olması doğal. Cemal Gürsel (27 Mayıs 1960 - 28 Mart 1966), Cevdet Sunay (28 Mart 1966 - 28 Mart 1973), Fahri Korutürk (6 Nisan 1973 - 6 Nisan 1980), 1982 yılından sonra Kenan Evren (12 Eylül 1980 - 9 Kasım 1989), Ahmet Necdet Sezer (16 Mayıs 2000 - 28 Ağustos 2007) bu konumdaydılar. Partileri yoktu.
Turgut Özal (9 Kasım 1989 - 17 Nisan 1993) ve Süleyman Demirel (16 Mayıs 1993 - 16 Mayıs 2000) ise Çankaya’ya sürgün olarak gönderildiler. Hükümet başkanlığındaki iktidarlarını kaybettiler. Abdullah Gül, 2007’den sonra Tayyip Erdoğan’ın gölgesinde Cumhurbaşkanlığı yaptı, iktidar sahibi değildi.
Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığının apandisit gibi işlevsiz konumuna razı olmadı. Cumhurbaşkanlığı sistemini Türkiye’ye dayattı. Aslında Başkanlık sistemini getirdi ama sistemin ismini koyacak gücü bulamadı. O nedenle Türkiye Başkanlık sistemine benzer bir sisteme geçti, fakat Cumhurbaşkanı adı korundu. Yeni sistemin hâlâ yeterince anlaşılmamış olmasında bu ad karışıklığının da etkisi var kuşkusuz.
Yeni kurulan sistemde partisiz Cumhurbaşkanı olmaz.
Öncelikle hangi programla hükümet edecek, partisi yok!
İkincisi ülke çapında hangi örgütlenmeye dayanacak, partisi yok!
Bu durumda partisiz cumhurbaşkanı kendisine başka dayanaklar mı bulacak? Bu soru dahi partisiz cumhurbaşkanı olmayacağını anlamamıza yetiyor.

MUHALEFET YAPACAK CUMHURBAŞKANINA İHTİYAÇ YOK

Partisiz Cumhurbaşkanı fikri, aslında hükümet yönetmek için değil, hükümete muhalefet etmek için Cumhurbaşkanı seçme anlayışını temsil ediyor. Çünkü arkada kalan dönemlerde Cumhurbaşkanlığına böyle bir işlev yükleyenler de oldu. Kendilerini ömür boyu muhalefete mahkum edenler, hiç olmazsa Cumhurbaşkanlığı makamından muhalefet yapmak gibi çözümler ürettiler.
Bugün Cumhurbaşkanlığı seçimi için öne sürülen kimi isimlere bakınız, tören mangasını selamlayabilir ama vatan savaşını yönetemezler. Çocukların yanaklarını okşayabilir ama terörün üstesinden gelemezler. Filim çevirebilir ama ekonominin çarkını çeviremezler. Cumhurbaşkanlığı uçağında koltuğa uzanıp yatabilir ama komşularla işbirliğini gerçekleştiremezler.
Hele bu çetin koşullarda, Türkiye’nin muhalefet yapacak bir Cumhurbaşkanına hiç ihtiyacı yok. Halk bunun farkındadır ama ana muhalefet partisi bile farkında değildir. Çünkü iktidar olma iddiası bulunmuyor. Ne programı, ne siyasetleri, ne ABD projelerinde yer alışı, ne de kurduğu FETÖ ve HDP/PKK ittifakları buna izin veriyor.

VATAN SAVAŞINI VE ÜRETİM EKONOMİSİNİ YÖNETECEK CUMHURBAŞKANI

Cumhurbaşkanı, hükümeti yönetecektir.
Türkiye’nin önünde iki önemli hükümet görevi var: Terörü bitirmek ve Millî Direnme Ekonomisi yoluyla Üretim Ekonomisine geçmek!
Bu çetin koşullarda, Türkiye’ye vatan savaşını kesin zafere götürecek ve Üretim Ekonomisinin kuruluşuna önderlik edecek bir Cumhurbaşkanı gerekiyor.
AKP’nin adayı, bu görevleri başaracak birikim ve yetenekte gözükmüyor. Türkiye, içinde bulunduğu sorunlardan, o sorunları yaratanların önderliğinde çıkamaz. Adayları hazır, fakat çözümleri yok.
CHP ve MHP ise, iktidar olmaya talip bile değiller. Genel Başkanlarını aday gösteremiyorlar. İktidar mücadelesinde havlu atmış gibi bir halleri var.
Vatan Partisi, Vatan Savaşını kesin zafere ulaştıracak ve Üretim Ekonomisini kuracak programa, siyasetlere ve tecrübeli kadrolara sahiptir. Vatan Partisi, bir bir Türkiye’nin gündemine giren programı ve çözümleriyle kendisini kanıtlamaktadır.
Vatan Partisi, Türkiye’yi yönetmek için kurulmuştur ve yönetme yeteneğini başarılarıyla ispatlamıştır.