Sözde Ermeni Soykırımı Yalanı ve Taner Akçam’ın İddiaları
Birinci Dünya Savaşı devam ederken meydana gelmiş olan Ermeni Tehciri geçmişten günümüze tartışılan bir konudur. Bu konuyla ilgili Türk ve Ermeni araştırmacılar tarafından ciltlerce kitap ve makale yazıldı. Ancak iki taraf da mutabakata varamadı. Bu çalışmamdaki amacımın ahlakî ve politik olduğunu söylemeliyim. Zira bir Türk tarihçisi olarak farklı iddialar ortaya koyan Taner Akçam’ın iddialarından birisi de Türkiye’de göreceli bir demokrasinin olmamasıdır. Taner Akçam’ın tezleri gündeme getirilerek Türkiye’de kendisinin iddialarının da okunduğu ve tartışıldığı bir kültürel-demokratik ortamın varlığı kanıtlamak istendi. Nitekim Türkiye’nin demokratik kurumsallaşma anlamında bazı eksiklikleri olduğu doğrudur ancak Türkiye’yi Tanzanya gibi bir ülke konumuna düşürmek de sorunlu bir çözümlemedir. Çalışmamın hedefi Ermeni Tehcirinin sosyo-poltik gerekçelerini ve sonraki aşamada olan olayları arşiv belgeleri ile ortaya koyabilmektir sonrasında ise Taner Akçam’ın iddialarını dile getirerek sorunsalın çözümünü okuyucuya bırakabilmektir. Son kertede dipnot ve kaynakça yarıştırmaktan ziyade özgün okumalar dile getirilmeye çalışıldı.. Emperyalizmin de diline pelesenk ettiği ve siyasallaştırdığı bu konuda sağduyulu Ermenilerle anlaşabileceği ve Tehcirin nedenlerini onların da idrak edebileceğini umuyorum. Çalışmada Taner Akçam’ın iddalarını öne sürdüğü kaynaklar okundu, bu iddialara cevap verilecek arşiv kaynakları, makaleler ve kitaplar araştırıldı ve Akçam’ın iddialarının gerçek olmadığı sonucuna varıldı.
Tarihçinin her zaman gerçeği araması gerekir. En azından gerçeği yazmaya çalışmak tarihçinin sorumluluğudur. Tarihçiler bir konu yazmadan önce bu alanla ilgili her şeyi de okumak zorundadır. Önyargılarını ve hayat görüşünü işine de yansıtmaması elzemdir. Bunun için de elinden geleni yapmalıdır. Tarihçinin düsturu şu olmalıdır: “Bir konunun bütün yönlerini ela al; kendi önyargılarını bir kenara bırak. Ancak o zaman gerçeği bulmayı umabilirsin.”(1)
Bu proseste Ermeni Tehciri konusu yazılmadan önce Türk ve Ermeni tarihçilerinin tezleri incelendi. Ermeni tarafının iddialarında anakronizm ve boşluklar bulunuyor. Ermeni tarafının iddiasına göre Türklerin hepsi psikopattır. Türklerin, aynı Nazilerin Yahudilere yaptığı gibi bir anda Ermenileri yok etmek, yani etnik temizlik yapmak istediklerini iddia etmektedirler. Bu açıklama mantıklı değildir. Naziler Yahudileri soykırıma tabi tutmadan yüzlerce yıl önce de Avrupa’da anti-semitizm vardı. Bu, edebiyat dâhil her alana sirayet etmişti. Ancak Osmanlı’da böyle bir ruh hâli yoktur. Ermeniler hayatın her sahasında vardılar.(2) Osmanlı’da büyük bir Ermeni düşmanlığı olsaydı, Ermeniler nasıl oldu da Anadolu’nun her alanına yayılabilme imkânı elde ettiler. Irkçı nefretin Ermenilere yönelik olması açıkçası saf bir fantaziden ibarettir.(3)
O halde ne oldu da kardeş iki halk birbirine düşman oldu? Yunan ve Sırpların bağımsızlığını elde etmesinden sonra Osmanlı’yı paylaşmak isteyen emperyalist ülkeler, gözünü Ermenilere çevirmiştir. Avrupa’ya okumaya giden Ermeni aydınlar Kırım Savaşı’ndan sonra ülkelerine döndüklerinde milliyetçi emeller peşinde koşmaya başladı. Taner Akçam’da Ermeni uyanışını Kırım Savaşı’ndan sonraki sürece bağlıyor. Akçam, Avrupalı devletlerin Ermenileri iyi niyetli biçimde yeterli olarak desteklemediğini ve çıkarları gereği Ermenilerin gayelerini kullandıklarını ifade etmiştir.(4) Avrupalıların Ermenilerin gayelerini kötü niyetle kullandıkları doğrudur ama Avrupalıların Ermenileri desteklemediği tezini mutlak doğru olarak kabul etmek zordur. Zira Osmanlı Arşiv belgelerine bakıldığında Avrupalı devletler Ermenilere her konuda büyük maddi yardımlar yapmıştır. Örneğin; “Rockfeller Vakfı 1915-1916 yılları arasında Ermenilere 300.000 bin dolar yardım yaptı. Misyoner Dodge zengin Amerikalılardan ve ABD Kızılhaçından yardım sağladı. Christian Herald ve Literary Digest dergileri yardım toplamada etkin oldular. 2.000.000 dolar yardım topladılar.”(5) Bu yardımları çoğaltabiliriz. Ermeni hareketi tam da bu noktada ilerici değil gericiydi. Çünkü emperyalist ülkelerden medet umarak bağımsız olmaya çalıştılar. Zira bağımsız olsalardı da emperyalizmin bir kuklası hâline geleceklerdi. Ermenilerin medet umduğu Avrupalı ülkeler sonunda Ermenileri yarı yolda bırakmıştır.
Ermeniler, Sevr Antlaşması’na daima sahip çıkmışlardır. Sevan Nişanyan gibi Ermeni aydınlarda da bu zihniyeti görebiliriz. Sevr Antlaşması Türkiye açısından fezahattır. Avrupa Aydınlanma çağını başarıyla tamamladıktan sonra kendisine yakın gördüğü Hristiyan unsurlara sahip çıkmaya başlamıştır.(6) Bu halklardan birisi de “Ermeniler” idi. Ermeniler Avrupalıların yakın ilgisine aldandılar. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı topraklarında terör eylemleri gerçekleştirdiler. Örneğin; 1905’te II. Abdülhamid’e suikast, Maraş ve Adana olayları gibi. (7)
Taner Akçam’a göre; Ermeniler Türkiye’ye isyan etmemiştir. Ermenilerin katliama tabi tutulmaları devlet politikasıydı, Türk-Müslüman unsurlar bunu sadece Ermenilere değil Rumlara da yapmıştır. (8) Önsel olarak Taner Akçam iddialarını kabul ettirmek için pek çok kitap ve belge yayımlamıştır. Ancak öne sürdüğü belgelerin bazılarının sahte çıkması inandırıcılığının kaybolmasına yol açmıştır. Bu belgelerden bazıları şunlardır: “Andonyan Belgeleri, Sarkis Torosyan’ın Anıları, 29 Ağustos tarihli Talat Paşa Telgrafı ve 1919 yargılamalarında kullanılan dava dosyalarıdır.” Yazının ileriki safhalarında bu çarpıtmalara değinilecek.
Çalışmanın amacı Taner Akçam’ın sözde Ermeni Soykırımı Yalanı ile ilgili iddialarına stigmatize etmeden bütünsel bir bakış açısıyla cevaplar verebilmektir. Yöntemsel olarak Taner Akçam’ın iddialarının mantıksal hatalarını ön plana çıkararak bu iddiaları arşiv belgeleri, makaleler ve kitaplar yoluyla çürütebilmektir. Söz konusu yazar olayları ve olguları anlatırken çarpıtma yolunu tercih etmektedir. Tek yönlü bir anlatım içerisinde hareket etmektedir. Oysa tarihçi olayları değerlendirirken dönemin konjonktürel şartlarını da dile getirmelidir. Akçam ise Türklerin hiçbir sebep yokken Ermenileri katlettğini ileri sürmektedir. Mantıksal bir hata olarak görülebilir. Çalışma Akçam’ın bu mantıksal hatalarını ön plana çıkarmaya çalışmıştır.
ARŞİV BELGELERİYLE ERMENİ TEHCİRİ
İki dost halk ne oldu da birbirine bu kadar düşman oldu? Düşmanlığı kim başlattı?
İlk sorunun cevabına yukarıda değinildi. Düşmanlığı başlatan Ermeniler olmuştur. Ermeniler ileri sürdükleri tezlerinde bu duruma hiçbir şekilde bahsetmemektedir. Eğer Türkler Ermenilerin malına tasallut etmek isteseydi neden varlıklı İstanbul Ermenilerine dokunmadı da görece yoksul olan Doğu Anadolu Ermenilerini tehcir etmek istedi? Bu konuya Ermenilerin cevabı yoktur. Türkiye ayaklanmaya destek verenleri tehcir etmiştir. Bununla ilgili Osmanlı arşivleri külliyatı açıktır ve bakılabilir. Taner Akçam ayaklanma olmamıştır demektedir (9) ama arşiv belgeleri aksini ifade etmektedir:
“Tatvan’a gönderilen Vramyan’ın Bitlis’e sevk olunduğu, Şatak’ta isyan halinde olan Ermenilerin yirmi kadar askerimizi şehit etmiştir.”(10)
“ Van’ın Havasor nahiyesindeki çatışmalar şiddetlendi.”(11)
“Van’ın bazı nahiyelerinde Ermenilerin ihtilal başlatıp askeri kuvvetler ile çatışmıştır.”(12)
“Mutki’de Aro isimli Ermeni’nin askerlerimizle girdiği çatışmada iki yardakçısının öldürüldüğü, askerlerimizden birinin yaralandığı, Reşadiye nahiyesinin Göllü köyünde de sekiz kişilik Ermeni çetesiyle girilen çatışmada yedisinin öldürüldüğü, bir askerimizin yaralı birinin de şehit olduğu”(13)
“Asker kaçağı birçok Ermeni’nin çetelere katılmak üzere Rusya’ya firar etmekte olduğu…”(14)
“Saray kasabasından çekilen düşmanın işgal ettiği köylerdeki ahaliye vahşice davrandığı, düşmanın çekildiği köylerden yalnızca birinde elli beş şehit görüldüğü, malların yağma edilip evlerin yakıldığı, bu vahşi olaylara öncülük edenlerin Salmas’tan gelen ve Van’dan firar edip düşmana katılan Ermeniler olduğu”(15)
“Üç yüz kadar Siirt gönüllüsünün üzerine Ermeni köyü olan Arin yakınında ateş açıldığı, bunun üzerine jandarmaların olay mahalline sevk edildiği, üç yüz kişiden oluşan silahlı Ermenilerle yapılan çatışmalarda sekiz neferin şehit, birinin yaralı olduğu, olay yerine Adilcevaz ve Erciş’ten kuvvet gönderilmesinin yazıldığı, Van’dan da yüz neferlik bir milis kuvveti, yirmi neferlik bir jandarma müfrezesi, silah, cephane ve küçük çaplı bir topun gemilerle sevk edilmek üzere olduğu”(16)
Görüldüğü üzere arşiv belgelerinde Ermenilerin Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde Osmanlı Devleti’ne karşı silahlı ayaklanma başlatmıştır. Taner Akçam böyle bir ayaklanmanın uydurulduğunu iddia etmektedir. Ayrıca Akçam, Avrupalı devletlerin Ermenileri çıkarları gereği kullanarak yalnız bıraktığını da iddia etmektedir.(17) Ama aşağıdaki arşiv belgeleri aksini ifade etmektedir:
“Rusların, Kafkasya’daki Ermeniler vasıtasıyla Osmanlı memleketindeki Ermenileri Osmanlı’dan ele geçirecekleri yerleri Ermenilere vererek kendilerine bağımsızlık sağlayacakları vaadiyle kışkırttığı, köylü kıyafetiyle birçok kişi göndererek Ermeni köylerinde çeteler kurma teşebbüsünde bulundukları. Ermenilerin; harp ilan edilirse ordudaki Ermeni askerlerin silahlarıyla Ruslar tarafına geçmesine, Ordumuz ilerlerse sükunet ve itaatin korunmasına, geri çekilirse silahlanıp çete haline geçerek aleyhimize hareket etmeye karar verdikleri bilgisinin alındığı ve bu durumun öneminden dolayı soruşturma yapılarak gerekli önlemlerin alınması”(18)
“Rusların Ermeni ve Ruslardan çete oluşturmaya başladıkları ve hatta Osmanlı topraklarındaki Ermeniler arasında da çete oluşturulmakta olup savaş çıkması halinde faaliyete başlayacakları”(19)
“Taşnak çete reislerinden olup iki yüz Ermeni nefer ile Salmas’a gelmiş olan Samson’un binden fazla Ermeni topladığı ve Salmas’taki Ermenilerin hepsine Ruslar tarafından silah dağıtıldığı”(20)
“İran ve Kafkasya’da Ruslarla beraber bulunan Ermeni çetelerinin Ruslara öncü birlik görevi yapmaları”(21)
Rus Genelkurmay Arşivleri’de şu raporlarla Ermenilerin kendilerini desteklediğini kanıtlamaktadır:
“Ermeniler, iki üç yıl önce Türk Meşrutiyeti’ne büyük ümitler bağlamışlardır. Bütün bunlar geçmişte kaldı. Artık hayalleri ve pembe ümitleri yok oldu. Ermenilerin Türkler ve Kürtler ile olan münasebetleri çok kötü. Buradaki Ermenilerin en azından yüzde 90’ı artık Rusya’ya bel bağlıyor.”(22)
“Ermeniler, Türkiye’nin son günlerini yaşadığına ve en yakın zamanda Türkiye Ermenileri için huzurlu bir dönemin başlayacağına inanmaya devam ediyorlar. Ermenilerin en az yüzde 90’ı, bizim askerimizi bu bölgede görmek istiyor.”(23)
Osmanlı büyükelçisi Zinovyev 26 Kasım 1912’de Rusya’ya gönderdiği raporda şunları ifade etmiştir:
“…Ermeni halkının gittikçe Rusya tarafını tutmakta olduğunu göstermektedir ve bu isteğin gerçekten de içten ve samimi olduğu ortadadır…”(24)
Ayaklanma üzerine Osmanlı Devleti tehcir kararı almıştır. Ancak Ermenilerin zengin olduğu ve ayaklanmaya katılmadıkları yerlerde tehcir uygulanmadı. Ermenilerin ayaklanmaları üzerine Osmanlı Devleti özellikle 1915 Nisan’ından sonra Daşnak ve Hınçak örgütüne mensup bazı kişileri tutuklamaya başladı. Bu terör örgütleri yaşadıkları yerlerde bomba yapımı, illegal yeraltı faaliyetleri ve yazışmalarda bulundular. Suçları kanıtlananlar ağır cezalar aldılar. Örneğin; İstanbul Divan-ı Harb-i Örfisine ait 11 Mayıs 1915 tarihli tutanağında Karamaz Serkisyen oğlu Mateos Hınçak üyesi olmakla yargılanmış ve idamla hüküm giymiştir.
“Kafkasyalıyım, Rus uyruğundanım. Hınçakyan Partisine mensubum.”(25)
Yine Hrant Ağacanyan adlı bir Ermeni’nin Kahire’deki Ermeni terör örgütünden şifreli mektup aldığı ortaya çıkınca örgüt bağlantısından idam edilmiştir. İlgili şifreli yazı şudur:
“… Yakında hilal yerine zafer kazanmış haçı göreceksiniz. Korkmadan çalışınız. Yabancı memleketlerden Kafkasya’nın kurtarıcı ordusuna takım takım gönüllüler katılmaktadır…”(26)
Yine evinde bomba bulundurduğundan dolayı tutuklanan, Sofular Mahallesi’nden Tayak oğlu Karnik ifadesinde bomba yaptığını itiraf etmiş ve cezalandırılmıştır.(27)
Akçam’ın iddialarının aksine Ermeniler devlete karşı faaliyetler yürütmekte ve sürekli bölgede sorun çıkarmaktadır. Örneğin; Akçam’ın iddialarından birisi de Zeytun İsyanı’nı Ermenilerin çoğunluğunun desteklemediği yönündedir. Oysa durum arşiv belgelerine göre onun iddialarının aksini göstermektedir.
“Zeytun’da devriye gezen jandarmalara taş ve silah atıldığı ve bunu yapanlar hakkında soruşturmanın devam etmekte olduğu, ayrıca bir Seyyar Jandarmanın silahlı kişiler tarafından yaralanarak silah ve cephanesinin alındığı, bu olaylardan dolayı Maraş Mutasarrıfı’nın Zeytun’a en az altı yüz kadar askerin sevk edilmesini istediği”(28)
Zeytun Ermenileri Çanakkale Savaşı devam ederken cesaret bulup eylemlerine devam ettiler. Yurtdışındaki Ermeniler bölgeye yardım etti. Taşnaklar Kilikya’ya on binlerce militan gönderildi. Kahire şubesi de isyana destek verdi. İtilaf güçleri Dörtyol, Musababa, Halep, Antep, Urfa ve Zeytun taraflarında çıkarmayı daha önceden planladıkları Ermeni isyanını Zeytun’da başlatmış oldu. Osmanlı Devleti mecburen bölgeye müdahale etmek zorunda kaldı.(29)
Ermenilerin ve Akçam’ın iddiasına göre 1915 Tehciri’nin tarihsel arka planı etnik ve dini sebeplerdi.(30) Oysa Ermeniler tarih boyunca Türklerden çok daha iyi sosyal statülere sahip olmuşlardır. Bu gözlemleri yapanlardan birisi de dönemi görmüş olan Amerikalı gazeteci Dr. Hepworth idi. Dr. Hepworth, Ermeni meselesinde dini ve ırki sebeplerin olmadığını, asıl sorunun Ermenilerin politik otonomi istemesiyle başladığını ifade ediyor. (31) İngiltere ve Rusya’nın sorumluluklarını da şu şekilde izah ediyor:
“İngiltere Ermeni eşkıyasına sığınma hakkı vermekle kalmadı, aynı zamanda onları sempati ile karşıladı, korudu, yardım etti, destek sağladı ve Türkler aleyhine tahrik etti. Ermeni çeteleriyle hem iş, hem de suç ortaklığı yapmaya razı oldu. Çetelere vatansever ve millî kahraman oldukları fikrini telkin etti. Çeteler bu sıfatlardan faydalanarak Ermeni toplumu üzerinde nüfuz sahibi oldular ve kolay yaşamanın yolunu buldular.”(32) Dr. Hepworth devam ediyor: “... Öldürme olayları Ermeni çetelerinin yüzünden olmuştur. Eğer bunlar olmasalardı veya sessiz dursalardı, asla öldürme hadisesi olmazdı. İnkâr edilmesi imkânsız olan gerçek budur. Bütün karışıklıkları kendileri çıkardılar, katl neticelerine Ermeni toplumu katlandı, kendileri kaçtılar. Şayet İngiltere ne Rusya’nın sempatisi ne teşviki olmasaydı, bir şey yapamayacak kadar zayıf kalacaklardı...”(33)
Osmanlı Devleti’nde görev yapmış olan iki Alman subayı Binbaşı Humann ve Yarbay Sievert’in raporlarında Ermeniler hakkında şunları ifade etmişlerdir:
“1- Osmanlı topraklarında görev yapan Almanların genel anlamda Ermenilerine karşı güvensizliği söz konusudur ve bu güvensizlik Tehcir öncesine dayanmaktadır, 2- Ermeni Tehcirine rağmen Osmanlı topraklarındaki gemi ve tersaneler için hayati nitelikteki malzemelerin alımı ile silah sanayisi açısından çok büyük öneme haiz mangan madeninin çıkarılması Ermeni tüccarlar tarafından yapılmaktadır, 3- Savaş koşullarının etkisiyle de olsa diğer Osmanlı gayrimüslimleri gibi bir kısım Ermeniler düşmanla casusluk faaliyeti içindedir, 4- Almanya’nın Osmanlı topraklarında görevlendirdiği subayları ya göndermeden önce ya da gönderdikten sonra Türkçe öğretmek yerine başta Ermeniler olmak üzere gayrimüslim tercümanları kullanması Osmanlı askerleri ile Alman askerleri arasında bir takım önemli sorunların yaşanmasına vesile olmuştur, 5- Yine savaş yıllarının özel koşullarından kaynaklandığı düşünülse de Osmanlı gayrimüslimlerinin Türklere karşı nefreti söz konusudur ve bu nefret duygusu Ermenilerde çok daha fazladır, 6- Ermeniler ile Türkler arasındaki husumette ekonomik gerekçeler büyük rol oynamaktadır. Bu da Ermenilerin Osmanlı ticari hayatındaki önemli konumundan kaynaklanmaktadır, 7- Ermeniler ile Türkler arasındaki husumetten dolayı başta Enver Paşa olmak üzere Osmanlı devlet adamları Ermeniler konusunda aşırı temkinli hareket etmişlerdir, 8- Ermeni memurlara güven duyulmamasına rağmen yine de posta ve telgraf işleri gibi savaşta çok kritik görevler Ermenilere teslim edilmiştir, 9- Tehcire rağmen Osmanlı Ermenilerinin savaşta askere alınmasına devam edilmiştir.”(34)
Ermeni Tehciri sırasında ölen insan sayısı konusunda da ihtilaf vardır. Taner Akçam’a göre üç büyük katliam yaşanmıştır. 80.000 ila 300.000 arasında değişen 1894-1897 Abdülhamit katliamları, 20.000 Ermeni’nin öldürüldüğü Nisan 1909 Adana Katliamı ve bir milyondan fazla insanın öldüğü 1915-1918 katliamıdır.(35) Taner Akçam bu konuda yanlı düşünmektedir. Abdülhamit ve Adana’da yaşananlar Ermenilerin vurdumduymazlıklarından dolayı olmuştur. Konumuz Ermeni Tehciri olduğu için bunların ayrıntılarına girilmeyecek. Ama 1915-1918 yılları arasında yaşanan olaylarda Akçam abartılı davranmaktadır. Zira tehcir sırasında bu kadar insanın yaşamını kaybetmesi için Ermeni nüfusunun matematiksel olarak 4-5 milyon arasında olması gerekmektedir. Zira tehcir ülkenin her tarafında uygulanmamıştır. Sadece isyan bölgesinde geçerli olmuştur. Ermeniler Türkiye’nin hiçbirinde çoğunlukta değildi. En yoğun Ermeni nüfusun yaşadığı Bitlis’te bile nüfus sayımlarına göre Ermeni nüfusu toplam nüfusun üçte biriydi. O halde nasıl 1-2 milyon Ermeni tehcirde hayatını kaybetmiş olabilir? Ayrıca tarihçi Yusuf Halaçoğlu şunları ifade etmektedir: “Amerikan belgelerine göre çeşitli ülkelerde yaşadığı belirtilen Osmanlı Ermenilerinin sayısı 1.200.000 olarak verilmiştir. Kaldı ki ölenler nereye gömülmüşlerdir? Her bir toplu mezara 500 kişi konacak olsa, 3000 toplu mezar olurdu ki, bu toplu mezarlar nerededir?”(36)
Buraya kadar şu sonuçlar çıkıyor:
1- Ermeniler Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmışlardır,
2- Ermeni Tehcirinin bir soykırım olabilmesi için bunun devlet politikası olarak uygulanması lazım ama öyle bir durumdan bahsedemeyiz,
3- Meselenin etnik ve dini boyutu Türkler açısından önem arz etmemektedir,
4- Ermeniler Osmanlı topraklarında bağımsız bir Ermenistan inşa etmek istemişlerdir,
5- Türk tarafı tehcire mecbur bırakılmıştır,
6- Ermeniler emperyalizm ile işbirliği yapmışlardır,
7- Ermeniler Osmanlı topraklarında ayrımcılığa maruz kalmamış tersine üst sınıfları teşkil etmişler ve zengin olmuşlardır,
8- Osmanlı Devleti Tehcir sırasında Ermenilerin güvenliğini sağlamaya çalışmış ama başarılı olamamıştır,
9- Tehcirde yaşamını kaybeden insan sayısı abartılıdır.
TANER AKÇAM’IN BAZI İDDİALARI VE CEVAPLAR
Akçam’ın iddialarına değinmeden önce biraz geçmişinden bahsetmek istiyorum. Akçam’ın bir dönem PKK terör örgütü ile ilişkisi olduğu bilinmektedir. Kendisi de bu durumu red etmiyor.
“Ben aktif siyaseti 1986 yılında bıraktım. 80'li yıllarda, PKK ile çok maceralı bir dönemim oldu. Solun içinde demokratik bir yapının oluşması için çalışıyor, sorunların şiddet temelinde çözülmesine ve siyasette şiddete karşı çıkıyordum. PKK'nin hedefi oldum. Siyasal hareketim içerisinde, çok sevdiğim birkaç arkadaşım PKK tarafından öldürüldü. Ve ben doğrudan siyasetle ilişkimi bıraktım. Şüphesiz, siyasi konularda da bir şeyler yazdım ve hâlâ da yazıyorum, ama doğrudan siyasetle ilgim yok. 1988'den beri akademik olarak çalışmalarımı sürdürüyorum.”(37)
Akçam soykırım iddialarını öne sürerken genelde Andonyan belgelerine (Naim Efendi Hatıraları), Vahakn N. Dadrian’ın tezlerine, Talat Paşa telgraflarına ve 1919-1922 yargılamalarına dayanmaktadır. Ancak Andonyan belgelerinin (Naim Efendi Hatıraları) ve Talat Paşa telgraflarının gerçekliği noktasında şüpheler vardır. Örneğin; Naim Efendi’nin Hatırları belgesinde öne sürülenlerin doğru olabilmesi için böyle bir Osmanlı memurunun yaşaması gerekirdi. Ama Naim Efendi diye birinin yaşayıp yaşamadığı kanıtlanamadı. Şinasi Orel ve Süreyya Yuca Osmanlı Arşivi’nde yaptıkları araştırmalarda (Osmanlı Salnameleri, İrade-i Seniye Defterleri ve Ruzname-i Ceride- Havadisler) böyle bir isme rast gelmemişlerdir.(38) Orel ve Yuca’ya göre; böyle bir isim yaşasa da bile basit bir memurdur ve önemli bilgilere ulaşabilecek nitelikte biri değildi. Ayrıca Naim Efendi’nin karakter yönünden de zaafları olan biridir. Rüşvet alan, alkolik ve kumarbazdır. Belgeleri satın alan Andonyan’da bunu mektuplarında kabul eder. (39) Hatta belgelerin güvenilirliği sorgulanmasın diye de bu durumu saklar. Kitabın önemi Talat Paşa’ya ait olduğu iddia edilen telgrafları içeriyor olmasıdır. Bu telgraflarda Talat Paşa’nın sistematik olarak Ermenilerin öldürülmesini istediği kanıtlanmaya çalışılıyor.
22 Eylül 1915 tarihli bir telgrafta Talat Paşa, “Ermeniler için Türkiye arazisinde yaşamak, çalışmak gibi haklar tamamıyla kaldırılmış ve bu bâbda hükümet bütün mesuliyeti kabul ederek beşikteki çocuklarına varıncaya kadar bırakılmaması emrini” vermiştir der. (40)
29 Eylül 1915’te Halep Vilayeti’ne çektiği iddia edilen bir telgrafta, “Türkiye’de mevcut bütün Ermenilerin tamamen mahv ve imha edilmelerinin Cemiyetin emriyle Hükümetçe kararlaştırıldığı evvelce de bildirilmişti… Kadın, çocuk, sakat diye düşünülmeyerek imha önlemleri ne kadar feci olursa olsun, vicdani duygulara kapılmadan varlıklarına son verilecektir.”(41)
Tarihsiz başka bir telgrafta: “… Asırlardan beri devletin sağlam temellerini imha etmeyi arzulayan ve hükümet için önemli bir bela teşkil eden Ermeni unsurunun imhası niyeti önceden beri mevcut olmakla birlikte, şartlar oluşmamış ve bu kutsal niyeti gerçekleştirmek mümkün olmamıştı. Şimdi bütün engeller kalkmış ve vatanı bu zararlı unsurlardan kurtarma zamanı gelmiş olduğundan, merhamet ve acıma duygularına kapılmadan, onların tümünün varlığına son vererek Türkiye’de Ermeni isminin kalmaması için, canla başla gayret gösterilmesi gerekir.”(42)
Oysa Akçam’ın Talat Paşa’ya ithafen ileri sürdüğü bu sözlerin tamamı sahtedir. Zira Naim Efendi’nin sadece rakamlardan ibaret belgelerdeki şifreleme tekniği yanlıştır. Naim Efendi’nin hatıratları Talat Paşa’yı katleden Tehliryan’ın yargılamaları esnasında müdafaa avukatı bazı belgeleri kullanmaktan imtina eder (43) zira Ermeniler’de bu belgelerin gerçekliğinden şüphelenmektedir. Hollandalı tarihçi Erik Zürcher bu belgelerin sahte olduğunu kabul etmiştir. İngiliz tarihçi Andrew Mango ise belgelerin şüpheli olduğunu belirtmiştir. (44)
Akçam’ın yazdığı kitaplarda cımbızlama yöntemi vardır. Çünkü işine geleni abartıp kamuoyuna sürerken işine gelmeyenleri örtbas etme yoluna gitmektedir. Örneğin; İttihatçıların 1919-1922 yargılamalarında bir İttihatçıya hakim Ermeni Tehciri konusunda merkezden bir emir aldınız mı diye sorar. Sanık bu soruya böyle bir emir almadım cevabı verir.(45) Akçam buna kitabında yer verir ama yorumlamalarında sadece kendi işine gelenleri abartarak yazmaktadır. Ona göre; Ermeni Tehciri bir soykırım ve devlet politikasının sonucuydu. Ermeni tarihçilerin ve Taner Akçam’ın en çok eleştirdiği kişi Talat Paşa’dır. Oysa arşiv belgelerine girildiğinde Talat Paşa’nın Ermenilerin güvenliğini sağlamak için elinden geleni yaptığı görülecektir.
Akçam’ın iddiasının tersine Talat Paşa Ermenilerin sevki konusunda elinden geleni yapmış ve gerekli tedbirleri alamaya çalışmış. Ancak Ermenilerin daha önce yaptığı katliamlardan nefret duyan ahalinin yaptığı şiddet eylemlerine mani olamamıştır. Talat Paşa bu konu şu emirleri vermiştir:
“C. 39 Mayıs sene [1]331. İhrâc olunan Ermenilerin yollarda muhâfaza-i
hayâtlarına imkân nisbetinde çalışılması ve esnâ-yı sevkde firâra tasaddî edenlerle
muhâfazalarının me’mûr olanlara karşı ta‘arruzda bulunacakların te’dîbi tabî‘îdir. Fakat buna hiç bir zaman ahâlî karıştırılmayacak ve beyne'l-anâsır mukâteleyi intâc edecek ve aynı zamânda hârice karşı da pek çirkin görünecek vakâyi‘ tahaddüsüne kat‘iyyen meydân ve imkân bırakılmayacakdır. Binâ’en-aleyh çıkarılan Ermenilerin diğer yolun ek uzun olmasına mebnî kemâ-fi's-sâbık eski tarîkden sevklerine devâm olunması ve ancak güzergâhlarında bulunan aşâyir ile köylerin ta‘arruzuna karşı her dürlü esbâb ve vesâ’itin istikmâliyle müdâfa‘ası ve katl ve gasba cür’et edeceklerin şiddetle te’dîbi lâzımdır, keyfiyet Diyârbekir, Ma‘mûretü'l-aziz, Bitlis'e de yazılmışdır.”(46)
Ayrıca Talat Paşa Tehcir konusunda gerekli önlemleri almayan, usulsüz davranan devlet görevlilerini de görevden almış ve yargılanmasına izin vermiştir.
“Tenos Kâ’im-i makâmı Cemîl Bey'in Ermenilerin sevki esnâsındaki ahvâl ve
harekât-ı gayr-ı lâyıkasına binâ’en azli der-dest olduğundan Ģimdiden eli iĢden
çekdirilmesi muktezîdir. Mûmâ-ileyh hakkındaki evrâkın Dîvân-ı Harb-i Örfî'ye tevdî‘i
husûsu Hey’et-i Tahkîkiye Re’îsi Mazhar Bey'e yazılmışdır.”(47)
Akçam’a göre; Ermeniler ayaklanmamış hatta iç savaş tehdidi de ortada yokken Osmanlı Ermenileri imha etmiştir. Osmanlı 1912’ye kadar da Taşnaksütyun ile birlikte hareket etmiştir.(48) Osmanlı’nın Taşnaksütyun ile işbirliğine gelince Osmanlı Ermenileri Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra kazanmaya çalıştı ancak Ermeniler milliyetçi emeller peşinden koşarak devletin altını oymaya devam ettiler. Bunun üzerine Osmanlı devlet refleksiyle Tehcire mecbur kaldı. Akçam olayları bir bilim insanı gibi değil militan bir Ermeni milliyetçisi gibi yorumladığından dolayı bunları görememektedir. Ermenileri kazanmaya çalışanlardan birisi de Atatürk olmuştur. Atatürk’ün tek şartı vardı o da “Misak-ı Milli’nin Ermenilerce kabul edilmesi”idi. Ermeniler bunu kabul etmeyince Atatürk’te tavır değiştirmiştir. Buna benzer şeyleri Taner Akçam da kabul etmektedir.
“Mustafa Kemal’in bu konudaki tutumu özetle şudur: Lozan’da kısmi olarak gerçekleşen Misak-ı Milli’nin kabul edilmesi koşuluyla, savaş sırasında cinayet işleyenlerin yargılanmaları iyi olur ve gereklidir. Yani Mustafa Kemal, a) savaş sırasında cinayetler işlendiğini biliyor, bunu açıkça kabul ediyor ve kınıyordu, b) bu suçu işleyenlerin yargılanması gerektiğini, Ekim 1919’da Amasya Protokolünde dile getirildiği gibi, “adlen ve siyaseten elzem” addediyordu. Fakat onun şartı Misak-ı Milli sınırlarının kabul edilmesiydi. Bu şart yerine getirilmeyince, Sevr anlaşma koşullarının belli olmasıyla birlikte tavrını değiştirdi.”(49)
Akçam Ermeni Tehciri meselesine yaklaşımında dış müdahaleye olumlu bakan bir tutum var. Ona göre; Batılı ülkeler Ermeni meselesine pragmatik yaklaşmakta ve konuyla yeterince ilgilenmemektedir. Örneğin; İngiltere’de liberaller ile muhafazkârların Ermeni meselesini birbirine karşı kullanmalarını eleştirmektedir. İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu adlı kitabında bu durumu eleştirmek için liberal parlamento üyesi olan William Summer’ın şu sözlerine yer verir: “Gladstone ve ben Ermeni sorunu ile sadece Salisbury Kabinesi’ni zor durumda bırakmak amacıyla ilgileniyoruz.”(50) Akçam devrimci geçmişi olan ve kendisini emperyalizme karşı mücadele etmiş biri olarak gösteren biridir. Peki Batılı emperyalist ülkelerden yardım beklemeyi veya dilenmeyi sözde devrimci onuruna nasıl yakıştırmaktadır?
Akçam doğruluğu ispat dahi edilmemiş belgelere güvenerek Ermeni soykırımı vardır demektedir ve Ermenilerden Türklere karşı herhangi bir ayaklanma ve tehdit olmamasına karşın Türkleri imhacılıkla suçlamaktadır. Ama Akçam, Rus subaylarının Ermeni gönüllüleri tarafından yapılan katliam ve yağmacılıklarına dair resmi raporlarını görmemezlikten gelmektedir. Rus subaylar Matoyef, Odeşelidze, Nikolayef bu konuyla ilgili raporlar yazmış ve gerekli makamlara Ermeni yağmacılığını şikâyet etmiştir.
Van Rus Kıtaları Komutanı General Nikolayef’in Kafkas Orduları Komutanı’na Çektiği Telgraf (1 Temmuz 1915)
“Ermeni gönüllüleri, çalınmış ganimetleri götürürken bunları önlemeye memur Rus askerlerine Ermeniler tarafından ateş edilmiştir. Bundan başka, gönüllüler devamlı yağma yapmakta ve her türlü cinayetleri işlemekten zevk almaktadırlar. Bu çoğalan cinayetlere son vermek maksadıyla Van’da Divan-ı Harp kurulmuştur. Bunlara mani olmak için ayrıca disiplin birlikleri teşkiline lüzum görülmüştür.”(51)
Akçam ve Diaspora Ermenilerinin Avrupa Parlamentosu, ABD Kongresi ve benzeri kurumlardan takdir görmesi belli noktada başarı sayılabilir. Ancak, tam olarak istediklerini alabilmiş değillerdir. Cevaplanması ve kanıtlanması gereken pek çok konu vardır. Türk tarihçilerinin konuya odaklanması yavaş yavaş meyvelerini vermektedir. Bu emeğin karşılığı olarak tarafsız kişileri kendilerine çekebilmektedirler. Dünya kamuoyu Ermeni terörünün çirkin yüzünü görmeye başlamıştır. Böylelikle ters orantılı olarak Türk imajı da gelişme gösterecektir.(52)
SONUÇ
Taner Akçam sürekli olarak Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçek bir demokrasi olmadığını ve gerçek bir demokrasi getirme olasılığının da zayıf olduğunu belirtmektedir. Ayrıca ona göre; Türkiye Devleti kendisini sıkıntıda hissettiğinde şiddete başvurmaya meyilli bir ülkedir. Türkiye’nin demokratikleşme anlamında kat etmesi gereken uzun bir yol olduğunu kabul ediyorum ancak durum Akçam’ın kast ettiği kadar da vahim değildir. Ayrıca dünya üzerinde gerçek demokrasiyi uygulayan ülke var mıdır sorusu da önemlidir. Örneğin; Batılı ülkeler kendilerini tehdit eden bir durum olduğunda nasıl davranmaktadır? Alman derin devletinin “Baader Meinhof” çetesine neler yaptığı akıllardadır. ABD, Teksas’ın bağımsızlığını isteyen siyasi önderleri ömür boyu hapisle nasıl cezalandırdığı basına yansıdı. Ya da İspanya Devleti’nin muhaliflere neler yaptığı bilinmektedir. Dolayısıyla devlet refleksi denilen bir olgu var ve bu durum sadece Türkiye’de yoktur.
Taner Akçam’ın kitapları ve makaleleri özenle araştırıldı. Yazmaya karar vermek ise onun Türkiye Cumhuriyeti ile olan düşüncelerini okuduktan sonra gelişti. Çünkü Akçam’a Türkiye Cumhuriyeti’nde onun bahsettiği gibi anti-demokratik bir ortamın geçerli olmadığı kanıtlanmak istenildi. Zira onun fikirlerinin de okunup tartışıldığı ve hatta bu çalışmaların bilimsel bir dergide yayımlanabileceği gösterilmeye çalışıldı.
Türk tarihçileri konuyla alakadar oldukça Ermenilerin propagandalarına karşı daha dik duracaklardır. Dünya kamuoyu da Ermenilerin abartılı verilerine temkinli yaklaşacaktır. Ermeni meselesi dengeli görüşlere ihtiyacı olan bir konudur. Zira geçmişte yaşanan bu acı olay iki tarafı da yaralamaktadır. Bu yüzden bilim insanları basında ve akademide konuşurken dikkatli bir üslup kullanmak zorundadır. Türk ve Ermeni tarafının yapması gereken bu olayı dış müdahaleye açık hâle getirmemeleridir. Diğer devletlerin bu meseleyi tanıması veya tanımaması onlar için önemli olmamalıdır. İki halkın diyalog içerisinde olması çözümün anahtarıdır.
Türk Devleti, Ermenilere karşı ırki ve dini sebeplerden dolayı kötü davranmamıştır. Mesele Ermenilerin milliyetçilik rüzgârına kapılıp Türk Devleti’ne ayaklanmasından kaynaklanmaktadır. Türk Devleti Tehcir kararını mecbur kaldığı için uygulamıştır. Tehcir’de çok acı olaylar yaşanmıştır ama bu devlet politikası şeklinde tezahür etmemiştir. Ermenilere karşı oluşan intikam duygusunun( Ermenilerin önceki yağmacılıklarından dolayı) etkisiyle yağmacılık olayları yaşanmıştır. Türk Devleti’nin bürokratları her ne kadar bu yağmacılıklara engel olmaya çalışsa da sahada başarılı olamamışlardır. Burada bir kasıt yok yetersiz kalma durumu vardır.
Çalışmanın alana katkısı; Taner Akçam’ın iddialarına bütünsel açıdan cevap verebilmektir. Zira Taner Akçam belirli çevreler tarafından saygı duyulan ve sözlerine ehemmiyet verilen biridir. Akçam’ın iddialarının doğru olmadığını ve mantıksal bir takım eksiklikler olduğunu ortaya koyabilmek çalışmanın başlıca konusu olmuştur.
Sonuç olarak sözde Ermeni Soykırımı Yalanı günümüzde siyasileşmiş bir konu denilebilir. İki halk arasında çözümlenebilecek bu konu, dış müdahaleler neticesinde birbirine düşman iki halk yaratmıştır. Özellikle Ermeni diasporasının Sözde Ermeni Soykırımını dünya kamuoyuna kabul ettirmek için yaptığı çalışmalar sorunun çözümlenmesini çıkmaza sokmaktadır. Sorunun çözümü dialogla olabilir. İki halk yüzlerce yıl beraber yaşamayı başarabilmişlerdir. Tarihte yaşanan acı olayların sorumlusunun kim olduğu noktasında anlaşmazlıklar mevcuttur. Ancak Akçam gibi akademisyenler olaya sağduyu ile yaklaşmak yerine sorunu daha da büyütmektedir. Siyasi amaçlar besleyenler ise Akçam gibi akademisyenleri desteklemektedir. Uzlaşmacı ve diyalogcu dil sorunları halledebilir. Provakatif ve suçlayıcı üslup siyasileşmiş bu konun daha da büyümesine ve nefret tohumlarının artmasına yol açacaktır.
KAYNAKÇA
*Bu makale daha önce Hakkari Review adlı akademik bir dergide yayımlanmıştır. Aydınlık gazetesinde yayımlanması için gerekli izinler alınmıştır.
Justin Mc.Carthy, “Kim Başlattı”, Ermeni Soykırımı İddiaları Yanlı Hesap Talât’tan ve Tehcir’den Dönünce, Cedit Neşriyat, Ankara, 2006, s. 11.
Agm, s. 18.
Agm, s. 19.
Taner Akçam, İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, B.3, İmge Kitabevi, Ankara, 2014, s.532.
Şükrü Server Aya, Soykırım Tacirleri ve Gerçekler: Türk Aleyhtarı ve Tarafsız Yabancı Belgelerle Diaspora Yalanlarının İç Yüzü, Derin Yayınları, İstanbul, 2009, s. 208
Hasan Babacan, Tehcir mi Soykırım mı?, Altın Post Yayıncılık, Ankara, 2012, s. 7.
Ayrıntılı bilgi için Bkz. Salâhi R. Sonyel, “İngiliz Gizli Belgelerine Göre Adana’da Vuku Bulan Türk-Ermeni Olayları (Temmuz 1908-Aralık 1909”, Belleten, C: 51, S:201, 1987, s. 1241-1290.
Taner Akçam, “Ermenilerin İmhası Kararı Ne Zaman Alındı?”, Birikim, S: 364, Ağustos 2019.
“Taner Akçam İle Röportaj”, T24, 26 Nisan 2015.
BOA DH.ŞFR, 467/125 Tarih: 18 Nisan 1915.
BOA DH.ŞFR, 467/126 Tarih: 18 Nisan 1915.
BOA DH.ŞFR, 468/24 Tarih: 19 Nisan 1915.
BOA DH.ŞFR, 470/44 Tarih: 8 Mayıs 1915.
BOA DH.ŞFR,445/128 Tarih: 1 Kasım 1914.
BOA DH. ŞFR, 454/19 Tarih: 15 Aralık 1914.
BOA DH.EUM.2. Şb, 5/11 Tarih: 28 Şubat 1915.
“Taner Akçam İle Röportaj”, T24, 26 Nisan 2015; Akçam, İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 532.
BOA DH. ŞFR, 45/115 Tarih: 29 Eylül 1914.
BOA DH. ŞFR, 443/26 Tarih: 4 Ekim 1914.
BOA DH. ŞFR, 444/107 Tarih: 17 Ekim 1914.
BAO DH. ŞFR, 456/97 Tarih: 6 Kasım 1914.
Türkiye’de Ermeni Meselesi (Rus Genelkurmay Başkanlığı Belgeleri), Haz: Mihail Bashanov, Çev: İlyas Kemaloğlu, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2013; s.233-235. Van’daki Rusya İmparatorluğu Konsolos Yardımcısı S. P. Olferyev’in Kafkasya Askerî Bölge Karargâhı’na Gönderdiği 1 Temmuz 1912 Tarihli Rapor. Gizli.- Rusya Askerî Tarih Devlet Arşivi, Fond 1300, Liste 1, Dosya 1366, Yaprak 198-200.
Türkiye’de Ermeni Meselesi (Rus Genelkurmay Başkanlığı Belgeleri), Haz: Mihail Bashanov, Çev: İlyas Kemaloğlu, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2013, s. 251-253. Van’daki Rusya İmparatorluğu Konsolos Yardımcısı S. P. Olferyev’in Kafkasya Askerî Bölge Karargâhı’na Gönderdiği 20 Ocak 1913 Tarihli Rapor. Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi, Fond 1300, Liste 1, Dosya 1411, Yaprak 19-21.
Aktaran Yusuf Halaçoğlu, “Ermeni Soykırımı İddiaları Hakkında Bir Değerlendirme”, Ermeni Soykırımı İddiaları Yanlı Hesap Talât’tan ve Tehcir’den Dönünce, Cedit Neşriyat, Ankara, 2006, s. 128; Rusya Dış Politika Arşivi, Siyasi Kısım nr. 117/293
İstanbul Divan-ı Harb-i Örfisine ait 11 Mayıs 1915 tarihli tutanaktır.
Kahire-Mısır Partiler Arası Ulusal Kurtuluş Örgütü, Numara: 205, 19 Ekim 1914.
Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918), C: 4, Genelkurmay ATASE ve Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006, s. 117-138
BOA DH. ŞFR, 461/103. 18 Şubat 1915.
Nejla Günay, “Ermenilerin Tehcir Edilmesi Kararında Etkili Olan Faktörler ve Maraş-Zeytun Ermenilerinin Tehciri”, Belleten, Sayı: Ağustos 2009, Cilt 73 - Sayı 267, s. 555-580.
Taner Akçam, “Ermenilerin İmhası Kararı Ne Zaman Alındı?”, Birikim, S: 364, Ağustos 2019.
Bayram Kodaman, “Bir Amerikalı Gazeteci Gözüyle Ermeni Macerası”, Belleten, Sayı: Aralık 1985, Cilt 49 - Sayı 195, s. 569-578
Agm, s. 569-578.
Agm, s. 569-578.
Sezen Kılıç, “Alman Belgeleri Işığında Osmanlı Ermenilerine Dair Tespitler (1915-1918)”, Belleten, Sayı: Aralık 2017, Cilt 81 - Sayı 292, s. 987-1000
Taner Akçam, Ermeni Soykırımı’nın Kısa Bir Tarihi, Aras Yayıncılık, İstanbul, 2021, s. 23.
Aktaran Halaçoğlu, agm, s. 132; US Archives, NARA 867.4016/816.
“Taner Akçam ile Ertan Gün Röportaj”, Haziran 2004,http://bizimanadolu.com/archives/haber/haber357.htm Son Erişim Tarihi: 06.09.2023.
Taner Akçam, Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları Krikor Gergeryan Arşivi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2016, s. 41.
Age, s. 61-62.
Age, s. 19.
Age, s.22.
Age, s.22.
Guenter Lewy, “Ermeni Soykırımı Davasının Yeniden Değerlendirilmesi”, Ermeni Soykırımı İddiaları Yanlı Hesap Talât’tan ve Tehcir’den Dönünce, Cedit Neşriyat, Ankara, 2006, s. 104.
Agm, s. 106.
Aktaran Taner Akçam, “Tehcir ve Taktil” Divan-ı Harb-i Örfi Zabıtları: İttihad Terakki’nin Yargılanması 1919-1922, Derleyen: Vahakn N. Dadrian-Taner Akçam, B.2, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010, s. 627; Takvim-i Vekayi, Nr. 3589, s. 165-175, İkinci Muhakeme, 23 Haziran 1335.
BOA DH. ŞFR, nr. 54/10 Tarih: 14 Haziran 1915.
BOA DH. ŞFR, nr. 57/105 Tarih: 24 Ekim 1915.
“Taner Akçam İle Röportaj”, T24, 26 Nisan 2015.
Taner Akçam, “Türk ve Ermeni”, Birikim, 13 Kasım 2006.
Akçam, İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 532.
Azmi Süslü, Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1987, s. 27.
Sina Akşin, “Ermeni Meselesinin Genel Bir Değerlendirmesi”, Ermeni Araştırmaları, S:50, 2015, s. 103.