Süpermen’in reenkarnasyonu

Henüz bebekken, yok olmak üzere bulunan Kripton gezegeninden dünyamıza yollanan, gerçek adı Kal-El olan Süpermen’in (dünyadaki adıyla Clark Kent’in) başlıca görevi, insanoğluna hizmet etmek, dünyayı felaketlerden kurtarmaktır. Doğaüstü güçlere sahip bu genç adam, kırmızı pelerinine bürünüp oradan oraya uçar, polise yardımcı olur, hırsızları, soyguncuları yakalar, kötü adamları yere serer, ABD Başkanı’nın yıldırım çarpan uçağının yardımına koşar, ağaçtan kedi bile kurtarır. Aslında bir peygamber gibi tüm insanlığın hizmetindedir ve amacı doğru yolu göstermektir ama sık sık “Bir Amerikalı gibi gerçek ve adalet uğruna savaşmaya geldim” diyerek, kendisi gibi Amerikalıların da üstün-insan olduğunu vurgulamayı ihmal etmez. Bunun karşılığında da maceranın sonunda “Bu ülke senin sayende yine güvende Süpermen…” iltifatını alır. İnsanlık, çok kolayca Amerikalılara indirgenmiştir.

Jerry Siegel-Joe Shuster ikilisinin 1938’de başlattığı çizgi roman serisinin kahramanı Süpermen, inandığı değerler sıkça sarsıntıya uğrayan bir toplumun, kötülükle mücadele eden, her derde deva fantastik bir üstün-kahramana duyduğu ihtiyacın ürünüydü ve bu çerçevedeki ilk örnekti. Bilindiği gibi devamı Örümcek Adam’la, Batman’la vb. geldi.

AMERİKA SÜPERMEN’SİZ OLAMAZ

Richard Donner imzalı ilk “Süpermen” (1978) filmi, yapay bir depremle Kaliforniya kıyılarını yerle bir edip kendi arazisine değer kazandırmak isteyen yarı deli bir emlak kralına karşı verilen mücadeleyi anlatıyordu. Süpermen’i canlandıran Christopher Reeve’e, Marlon Brando’lu, Gene Hackman’lı, Glenn Ford’lu, Ned Beatty’li, Margot Kidder’li bir kadro eşlik etmekteydi. Richard Lester’ın yönettiği ikinci film (1980) hemen hemen aynı kadroyla, Beyaz Saray’ın çatısından kötüler tarafından indirilmiş olan Amerikan bayrağını tekrar yerine diken bir serüven sundu. Amerika, Süpermen’siz olamazdı, dünya da Amerika’sız...

Geçen zaman içinde izlediğimizi Süpermen çeşitlemelerinden sonra şimdi James Gunn’ın eliyle tekrar başa dönüyoruz ve uzay boşluğundan “dünyaya fırlatılan” bebeğin büyüyüp serpilmesini ve sonunda bir yandan gazetecilik yaparken bir yandan da ABD’yi türlü belalardan kurtarma misyonunu yerine getirmesine tanıklık ediyoruz. “Öldü” denilen Süpermen’in yeniden doğuş filmi bu, çünkü ABD yine süper kahramanlara ihtiyaç duyuyor.

GÜNCEL POLİTİK GÖNDERMELER

Warner Bros.’un “Yeni DC Evreni”nin başlangıç adımı, Süpermen’in, ister istemez Elon Musk’ı çağrıştıran, kolları her yere uzanan faşist teknoloji milyarderi Lex Luthor’la mücadelesi ekseninde gelişip, Doğu Avrupa’daki hayali Boravia ülkesinin Jarhanpur ülkesini işgalini (Rusya/Ukrayna!) önlemeye dönük çabasıyla dallanıp budaklanan, dev yaratıklarla mücadeleyi içeren, sevimli “Adalet Çetesi”nin işe karıştığı bir serüven sunuyor. Süpermen’in Kripton’lu ebeveynlerinin zuhur eden mesajları, dünyalı ebeveynleriyle bağı, dünyaya gerçekte hangi görevle gönderildiği tartışması, insanlığı temsil etme sorumluluğu, kahraman olmanın anlamı gibi yan yollara da sapan film, ilk kez yaramaz bir köpeğe yer vermek gibi bir özellik de taşıyor. Hemen belirteyim ki şimdiye kadar mizahi dozu bu denli yüksek bir Süpermen macerası izlememiştim.

Yetişkinler için apayrı bir alan açılmış olmakla beraber çizgi romanlar genel olarak “çocuksu ruhlara” seslenir ve basit temalara yaslanır. Buna karşılık, çizgi romanların sinema uyarlamalarında gittikçe karmaşıklaşan, bolca yan karakterin katıldığı ve karakterlerin ilişkilerinin içinden çıkmanın giderek zorlaştığı bir yapının oluşturulduğu da gerçek. Bin bir referans olmadan seyredilemiyor artık bu filmler. James Gunn da sinemalarımızda bu hafta gösterime giren 129 dakikalık “Süpermen”de aynı yoldan yürüyor, karakterlerin diyaloglarını had safhaya vardırarak oldukça geveze bir filme imza atıyor, Süpermen’in reenkarnasyonunu yer yer sıkıcılığa bürünen bir yapıda gerçekleştiriyor. Sıradan izleyiciler için sıradan bir film, yorucu bir yaz eğlenceliği.