Thomas Jefferson’un Amerika’sına neler oluyor?

1776 yılında bir ihtilal (bir devletin siyasal, toplumsal ve ekonomik yapısını kökünden değiştirmek ereğiyle girişilen silahlı halk hareketi) ile kurulan Birleşik Amerika bugünlerde insanlık dışı ırk ayırımcılığa, George Floyd cinayetine ve izleyen isyan dalgalarına baktığımızda gördüğümüz ve tanık olduğumuz çok şey Fransız filozofu Raymond Aron’un dediği şu sözlere uymuyor: “Bir ihtilalin ve hükümet darbesinin düşünülemeyeceği tek ülke Birleşik Amerika’dır. Çünkü hiçbir Avrupa ülkesi basına, Amerika’nın basına sağladığı özgürlüğü vermemiştir. Hiçbir Avrupa ülkesi kanunları, insanların, hâkimlerin ve hükümetlerin üstünde tutmaz. Siyasi ve sosyal konuların böylesine derin köklü meşruiyetlere dayandığı başka bir ülke gösterilemez.”

THOMAS JEFFERSON

Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi taslağını hazırlayan 1801-1809 arasında da üçüncü başkan olarak görev yapan Thomas Jefferson (1743-1826) şöyle diyordu: “İnsanın aklına yönelik her türlü zorbalığın ezeli düşmanı olacağıma Tanrı’nın huzurunda ant içtim.”

Jefferson, “Vicdan denilen kutsal ateşin o küçük kıvılcımını yüreğinizde canlı tutmak için elinizden geleni yapın” diyen George Washington, bağımsızlık devi John Adams, çok yönlü Benjamin Franklin gibi devler Amerika Cumhuriyetini yarattılar.

Onlar şunu diyordu: “Yaşama özgürlüğü kutsaldır. Hürriyet, bireysel haklara yapmış en insanlık dışı hakaret olan kölelik kurumunun kurbanlarına tanınmadıkça ne derece gerçek olabilir? Kölelik ulusal bir musibettir.”

ÖZGÜRLÜĞÜNÜZÜ YÜCELTİN

Jefferson, mutluluğu arayın ve özgürlüğünüzü yüceltin, diyor ve halkına şunları öğütlüyordu:

*Toplumun içinde sahip olduğunuz özgürlüklerin farkında olun ve onlara değer verin.

*Özgürlüğü beraberinde getirdiği sorumlulukları anlayın ve üstlenin.

*Başka insanların da hak ve özgürlüklerini etkin biçimde koruyun.

*Entelektüel özgürlüğü kollayın ve destekleyin.

*Eğitimi temel bir insan hakkı olarak görün.

*Din özgürlüğünü temel bir insan hakkı olarak görün.

O AMERİKA NEREDE?

Aslında Amerika’da daha iyi bir toplum yaratma arzusunun tohumları 1600’lü yılların ilk çeyreğinde ülkeye yerleşenler tarafından atıldı.

1776 ihtilalini hazırlayan koşullar bu tohumlardı. Bu ihtilal ile Amerikan siyasi kurumları halkın iradesine daha kolay boyun eğebileceği ve hürriyetlerin daha zor kısıtlanabileceği şekilde yeniden düzenlendi. Yeni Dünya böyle kuruldu.

Ama özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, soğuk savaş döneminde bambaşka bir Amerika ile karşılaştık. Emperyalist bir ülke vardı artık karşımızda. 1980’lerden sonra ise gelişen küreselleşmenin sonucu 1989’dan itibaren de tek kutuplu dünyada küresel kapitalizmin vahşi patronuydu o.

Oysa “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin hazırlanıp yürürlüğe girmesine öncülük eden ülke ABD değil miydi?

AMERİKA’YA BAHAR GELİR Mİ?

Amerika’ya bahar gelir mi sorusuna cevabı Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu’nun bu konudaki makalesinden alıntı yaparak yanıt verelim.

“Evet, ABD’de resmen 1865’de 13. Anayasal düzenleme ile sona ermiştir. Ama iki deniz arasındaki tükenmez zenginliği nedeni ile kendisini 'Tanrı'nın Ülkesi (God’s Country)' diye adlandıran bu ülkeye gerçek baharın gelmesi için önce Tanrı'nın hiçbir kulunu ayırt etmeden sevip kucaklayan ve kabul eden bir zihniyetin siyasete, topluma ve insan psikolojisine sahip çıkması gerekir. Sonra bu engin zenginliğin adil paylaşımına engel olan servet uçurumlarının kapanması, azınlıklara verilen sözlerin tutulması ve özellikle güvenlik güçlerinin ve adalet sisteminin önce insan odaklı bir yaklaşımla her düzeyde yeniden ve acilen yapılandırılmasına başlanmalıdır. Ancak bütün bunlardan sonra ABD’de dertler azalır ve yine dünyaya örnek olmaya başlayabilir.”

SON SÖZ

Amerika’nın bugün geldiği noktanın dünya için tehlikeli bir durum yarattığını vurgulamak için John Tirman’ın şu sözünü hatırlatalım: “Yalnızca Amerikalılar'ın değil tüm insanların yaşamaya, özgür olmaya, mutluluğun peşinde koşmaya hakkı var.”

Ve Gerorge Orwell’in “Evrensel aldatmaca dönemlerinde gerçeği söylemek bir devrimci hareket olmaktadır” sözü de son sözümüz olsun.