Tuzak ve beka sorunu

Türkiye, İdlip’te büyük bir tuzakla karşı karşıyadır. İdlip, tuzağın amacı değil, aracıdır. Planlanan, tuzağın etki alanının İdlip’in çok ötelerine uzanmasıdır. Amaç, Türkiye’nin İdlip’te Suriye ve Rusya ile bir çatışmaya sürüklenerek yalnızlaştırılmasıdır. Hedef, ülkemizin bekasına yönelik tehditlerin yöneltildiği bütün alanlarda savunmamızın zaafa uğratılmasıdır. Doğu Akdeniz ve Kıbrıs, Karadeniz, Suriye’de askerlerimizin bulunduğu bölgelerin yanı sıra ülkemizin de içeriden “saldırılara açık” hale getirilmesi, tuzağın birincil hedefleri arasındadır.

İŞBİRLİĞİNİN SAĞLADIĞI ‘DOKUNULMAZLIK’

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları, hem ülkemizin güvenliğini, hem de Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamaya hizmet eden harekâtlardı. Dayandıkları haklı zemin ve Astana Süreci’nin simgelediği Rusya ve İran’la işbirliği temeli, bu harekâtlara görece bir “dokunulmazlık” sağlamıştır. Harekâtlarda ÖSO’nun da yer alması, bu harekâtların aynı zamanda Suriye’yi parçalamanın araçları olarak kullanılan PKK-PYD ve DEAŞ’ı etkisizleştirmeyi hedef almaları nedeniyle, bu “dokunulmazlığı” engelleyen bir rol oynamamıştır. Hatta bu durum, ÖSO’nun Suriye’nin bütünlüğüne kazandırılmasının önünü açan uygun bir zemin yaratmıştır.

TUZAĞA ÇEKİLMEYE KARŞI KOYMAK

İdlip, ülkemizin beka sorununun odaklandığı yer değildir. İdlip, Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından bir “beka sorunu”dur. Suriye’de ÖSO’ya statü kazandırmaya çalışmak ve bunun uğruna “Şam’a kadar gitme” hedefini koymak, ülkemize hiçbir şey kazandırmaz. Ama kendisine kurulmuş olan tuzağın daha da derinlerine çekilmesine yol açar. Silahlı kuvvetlerimize yönelen saldırılara misliyle karşılık vermenin amacı, bu tür saldırıların yinelenmesini caydırmaktır. Aksi durumda, çatışmanın kontrolsüz bir biçimde tırmanması, tam da tuzakla hedeflenen durumun ortaya çıkmasına yol açar.

TUZAĞIN KAPSAMI

İdlip Tuzağı, ABD ve Atlantik Sistemi tarafından ve doğrudan Türkiye’ye karşı kurulmuş bir tuzaktır. Onların İdlip’te yangına körükle gitmelerinin nedeni, ülkemizi desteklemek değil, tuzağın amacına ulaşmasını sağlamak içindir. Çünkü ülkemizin “dokunulmazlığı”nın yara alması, ABD’nin üstümüze sürmeye çalıştığı güçlerin her alanda daha etkin biçimde sahneye çıkmasına yol açar. Türkiye’nin yalnızlaştırılması, Doğu Akdeniz’de Atlantik donanmalarını ülkemize karşı daha saldırgan bir tutuma sevk eder; PKK-PYD’nin içine kıstırıldıkları kapanlardan kurtulma isteklerini kışkırtır; yurt içinde de, PKK-HDP, FETÖ, turuncu güçler ve iktidar olmak için Batı’dan medet umarak bunlarla işbirliği yapanların heveslerini körükler. Rand Corporation’ın “Turkey’s Nationalist Course” (“Türkiye’nin Milliyetçi Rotası”) başlıklı raporunda “darbe” ve “Batı yanlısı iktidar” seçeneklerinin gündeme getirilmesi, bu açıdan hiç de tesadüfi değildir.

SIĞINMACILAR SORUNU

İdlip’le birlikte yeniden gündeme gelen sığınmacılar sorunu, ancak Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasıyla kesin bir çözüme kavuşturulabilir. Toprak bütünlüğünü sağlamanın önkoşulu da, Suriye’de bulunan ve Atlantik Sistemi’nin güdümü altındaki terör gruplarının dağıtılması ve etkisizleştirilmesidir. Göçü “ertelemeye” çalışmanın sonu yoktur. Üstelik Türkiye’nin içine çekilmeye çalışıldığı Suriye ve Rusya ile çatışma tuzağı, ülkemiz açısından sığınmacı sorununu hafifletmek bir yana, daha da ağırlaştırır. Suriye’de barış ve istikrarın yeniden sağlanması, bilinmeyen bir tarihe ötelenmiş olur. Tuzak, “göç”ün değil, “göçün kaynaklarının kurutulması”nın ertelenmesine yöneliktir.

BÜTÜNSEL STRATEJİ

Ülkemiz, izlediği bütün siyasetlerde kendi “beka sorunu”na odaklanmalıdır. Onun için atılan bütün adımlarda başta PKK-PYD ve FETÖ olmak üzere ülkemizin güvenliğini tehdit eden terör örgütlerinin etkisizleştirilmesi esas alınmalıdır. Bu tehditlerin kaynağı ABD ve Atlantik Sistemidir. Barış ve istikrarın sağlanması ancak Atlantik Sistemi’nin bölgedeki varlık ve etkisinin sınırlandırılması ve giderek ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Onun için Türkiye’nin Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e, Ege Denizi’nden İran Körfezine kadar uzanan bölgede bütünsel bir stratejiye gereksinimi vardır. Bölgemizde Atlantik İttifakı’nı altetmenin yolu, aynı amacı güden Rusya ve İran’la işbirliği ve Avrasya ile dayanışmadan geçmektedir. Kendi gücümüze dayanmanın yanı sıra Batı Asya İttifakı’nın ağırlığını her alanda Atlantik İttifakı’nın karşısına dikmek, ülkemizin beka sorunu açısından son derece yararlı ve gerekli katkıları da beraberinde getirecektir.