Urumçi’nin selamını getirdik

Hem siyasetçi hem de gazeteci olmak zor iştir. Bir haber yaparken ya da yazı yazarken iki kez düşünürsünüz. Elbette “bizim başkan ne der, beni milletvekili adayı gösterir mi...” diye değil. İki sorumluluk birden omuzlarınıza binmiştir. Gerçeklere bağlı kalmak zorundasınız. Vatandaşınız, seçmeniniz de okuyucunuz da sizden hesabını sorar. Bizim siyaset ve meslek anlayışımız budur. Neden böyle bir giriş?
Neredeyse 45 yıldır yazıyorum. Gün ya da hafta atladığım çok az olmuştur...
Geçen hafta yazamadım. Bu bir özür açıklaması.
Çin Komünist Partisi ve Sincian-Uygur Özerk Bölgesi Yönetiminin ortak düzenlediği bir toplantıya çağrılı olarak Pekin’deydik. Üç gün ÇHC ve ÇKP yetkileriyle görüştükten sonra Urumçi’de “Çin’in Etnik Siyaseti ve Etnik Gruplar Arasında Dayanışma Pratiği ve Sincian Uygur Özerk Bölgesindeki Başarılar” konulu bir toplantıya katılacağız. Bu adı uzun, ancak adında da özellikle belirtildiği gibi “özgün konulu” bir bilgilenme toplantısıydı. Görmeden ve dinlemeden yazmak olmazdı.
Gerçeklere bağlılık sorumluluğu elimizi tuttu. Sizden ayrı kaldım. Sizin için.

TÜRK SEDDİ
ÇHC’ye gerek resmi heyetle gerekse de özel ziyaret nedeniyle çok kez gittim. Bu kez Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek başkanlığında 15 kişilik heyetle birlikteyiz. Heyette farklı siyasi kökenden, meslekten katılımcılar da var. Toplantıya çağrılı en kalabalık heyetiz. Özel program uygulanıyor. Eşlik eden ÇHC ve ÇKP yetkilileri ve Genel Başkana uygulanan protokol açısından ülkemizi özel bir konumda temsil ediyoruz. Tek gün süren toplantının dört onur konuşmacısından biri Doğu Perinçek’ti. Meclis başkanlarıyla katılan iki ülkeden, Mısır ve Bengladeş’ten sonra kürsüye çıktı.
Konuşmasını daha sonra ayrıntılı değerlendiririz. Ancak şunu belirtmeden geçmeyelim. Kürsüden indikten sonra bütün ülkelerin katılımcılarından gelen kutlamalar ve yorumlardan, yarattığı etkiden de anlaşılacağı gibi Türkiye’nin siyaset, bilgi, deney ve birikimini yansıttığı tartışılmazdı. Emperyalizme karşı 200 yıldır mücadele eden bir geleneğin mirasçılarıyız. Yolun öteki ucunda hâlâ uzantılarına, bölücü ve yobaz teröre direniyoruz. Biliriz.
İNSAN MERKEZLİ SİYASET
Sincian’a en son 2004’te gitmiştim. 15 yıl uzun bir zaman gibi gözüküyor. Urumçi’ye havaalanından girişimizi anımsıyorum. Orta halli eski bir Anadolu kasabası gibiydi. İnşaatlar başlamıştı. O zaman da yazmıştım. Sokaklardan geçtikçe etraftan şantiye toz bulutu kalkışıyordu. Nedense kendinizi Kırşehir ya da Eskişehir’de hissedersiniz. Hava kuru. Ondan mı? Esas insanlardan. Yüzler, gözler, diller benzer, türküler benzer... Sıcak, neşeli, oynak, rahat... İnsanlar değişmemiş.
Ama o ne??
Kent, inanın başka bir kent olmuş. Sayılardan refahın arttığını biliyorduk, duyuyorduk. Geçen geldiğimizde de bu bölgeye ekonomik bakımdan özel ağırlık verdiklerini, vereceklerini söylüyorlardı. Ancak bu sıçrama gerçekten özel. Bu da Çin’e özgü. Tanıyanlar için şaşırtıcı değil. İnsan merkezli siyasetler mucize yaratmaya elverişli. Abartıyor muyum? (Parantez içinde yazayım: şu elinizdeki gazetenin, elinizde olmasından da deneyle biliyorum :) :) abartmadığımı. Genç Aydınlıkçılar da yoktan var ediyorlar.)

ÇÖL ÇILDIRMIŞ
Çin’e dönelim. Küçük bir örnek. Sincian’ın toprakları çok geniş. Ancak yarısından fazlası bildiğiniz çöl. Geçen gelişimizde sulama projelerinden söz etmişlerdi. İnandırıcı gelmiyor mu size? Keşke akşam sanat gösterisinde olsaydınız. Ne ilgisi var demeyin. Sanat da insan merkezli olunca kalıplar kırılıyor. Müzik, opera, tiyatro, sinema, batı ve geleneksel aletler ve tınılar hepsi gösteriye katılıyor ortaya yanar dönerli bir güzellik geliyor. Gerçekten sofralarda oturuyoruz, bir yandan yemek yiyoruz. Seyrediyoruz. Yetmiyor. Arada kalkıp danslara katılıyoruz. Ölçüler de 400-500 kişilik salonlar elbette. Bütün katılımcılar rengarenk Arabı, Asyalısı, Afrikalısı, Avrupalısı birlikteyiz. Ben de güzel gözlü, alımlı Uygur kızıyla karşılıklı, biraz bizim semahlara benzer dönüp duruyorum... eller, parmaklar buluşuyor... ama bir yandan da sahnede perdeye yansıyan görüntüyü hemen defterime not ediyorum. İlk önce tanımadım, yeşillik, yeşillik... uçsuuz bucaksıız... arada su birikintileri, dikili bir tarım arazisi, git git bitmiyor...
A aa burası o çöl!
Dediklerini yapmışlar. Güneş suyla buluşmuş. Toprak zaten yüzyıllardır onu beklermiş. Doğayı “çıldırtmışlar”! Vermiş ha vermiş... Yılkı atlarında gönlüm kaldı.
OLMASA DA OLUR AMA VAR
Bu kez ekonomi çok konuşulmadı. Ama başka kaynaklardan okumuştum. Çölün merkezine doğru ilerliyorlar. Refahın artışı, iyidir. Ama bölüşüm?
Gökdelenler, gökdelenler... Kim oturuyor o binalarda.
Mezheplerine, etnik kökenlerine göre bölüşülmediği kesin. Sağlık merkezleri, kamusal alanlar, ticaret merkezleri... geçerken gözüme takılıyor. Sanayi tesislerine gideceğiz daha. Yoksa uzay merkezi miydi?..? Anlatacağım.
Klasik kapalı çarşı turistik gezisi. Ama bir de... programda yoktu, sonradan eklettik. Bildiğiniz AVM. Hani bana kalsa, olmasa da olur. Ama var. Olmasa da olur, Batılı ve benzeri Çinli markalar... var, gençler... var...
Yer dar. Uyarıyorlar. Daha yeni başlamıştım. Arkası haftaya.