Vurulduk ey halkım unutma bizi...  

Katledilişinden bu yana geçen onca zaman Uğur Mumcu'ya duyduğumuz derin acıyı zerre hafifletmedi. Adını her andığımızda şuramıza bir şey düğümleniyor. Otuz yıl önce, Cebeci Mezarlığı'nın soğuk toprağına sadece Uğur Mumcu'nun parçalanmış bedenini değil, parçalanmış yüreklerimizi de gözyaşlarıyla bırakmıştık çünkü...

Cumhuriyetimizi sonsuza dek yaşatmaya ant içmiş milyonların tertemiz umut pınarıydı Uğur Mumcu. Seksenli yıllarda üniversite öğrencisiyken arkadaşlarımızla dönüşümlü olarak Cumhuriyet gazetesi alır, okul kantininde çay simit eşliğinde onun 'Gözlem' köşesini okuyarak başlardık güne.

Uğur Mumcu'ları okumak, ülkemizin kültür çölüne dönüştürüldüğü o zor günlerinde bilinçlenmenin, yurtseverliğin ve erdemli insan olmanın bir gereğiydi bizler için.

Yazısını okuyamadığımız günler huzursuzlanır, kendimizi eksik duyumsardık. Öğrenci yurdunun dağınık odalarındaki eski gazete yığınlarını merakla deşeleyip kaçırdığımız yazılarını arardık. Amerikan emperyalizminin, içimizdeki işbirlikçileriyle yangın yerine çevirdiği ülkemizde olup bitenleri olanca gerçekliğiyle, eğip bükmeden yazan yürekli gazetecilerin öncüsüydü Uğur Mumcu.

Hainlerin, işbirlikçilerin, bölücü terörün, emperyalizmin hizmetine soyunmuş tarikatların korkulu rüyasıydı. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz, sözünü ilke edinmiş, tek kişilik bir okuldu...

Olayları çarpıtmadan, tarihsel akışın gerçekliğinden kopmadan, nesnel bir gözle çözümlemesi, bir aydın öngörüsüyle ülkemizi bekleyen tehlikeleri yıllar önceden saptayışı, akılcı çözüm önerileri, yalın anlatımı, genç kuşak araştırmacı gazetecilere yeni yeni ufuklar açmıştı...

Titizlikle kaleme aldığı kitapları, bir dönemin, günümüze ışık tutan önemli siyasi belgeleri niteliğindedir.

Uğur Mumcu'nun fikirlerinin özsuyu 'tam bağımsızlık' ve 'antiemperyalizm'di.

Bağımsızlığını büyük savaşlar vererek kazanmış ülkelerin bu kutsal kavramları gür sesle haykıran tüm yurtsever aydınları -dünyanın neresinde olursa olsun- emperyalizmin hedefindedir.

Satın alamadığı, korkutamadığı, susturamadığı her gazeteci, Batı emperyalizminin 'yok edilecekler listesi'nin en başındadır. Uğur Mumcu da, kendisinden önce alçakça suikastlere kurban verdiğimiz değerli aydınlarımız, bilim insanlarımız gibi emperyalizmin baş hedefiydi. Çünkü, onun suçu da büyüktü!..

Ne diyordu 6 Ocak 1981'deki “Unutturulan Atatürk” yazısında:

“Atatürkçülük ne demektir? Atatürkçülük, kısaca ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir. Atatürkçülük, özenle antiemperyalist bir kurtuluş savaşını başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir. (…)

Ezilen uluslar bir gün ezen ulusları yok edeceklerdir, diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, yeniden ezilen ulusların, Asya ve Afrika halklarının bayrağı yapmak biz Atatürkçülerin, biz devrimcilerin namus borçlarıdır...”

Uğur Mumcu'nun yıllar önce dikkat çektiği tehlikeler, bugün ülkemizin önünde çözülmesi gereken en yakıcı sorunlar olarak hâlâ dipdiri duruyor. Kurtuluş Savaşıyla kazandığımız zaferin acısını çıkartmak için bütün aygıtlarını kullanarak bir asır sonra Sevr'i yeniden dayatıyor bize Batı emperyalizmi. Etrafımız ABD üsleriyle kuşatılıyor. Bu üslere ağır silahlar, tanklar, savaş uçakları yığılıyor. Akdeniz'de, Ege'de, Anadolu yarımadasını Türklere dar etme tatbikatları yapılıyor...

Bugün de, tıpkı Uğur Mumcu'lar gibi ayağını vatan toprağına basan, kahrolsun emperyalizm diye haykıran gerçek aydınlar, emperyalist merkezlerin hedefindeler. Batı emperyalizminin ve Nato'nun ülkemize kurduğu sinsi tuzakları, bölme ve yok etme girişimlerini, olanca çıplaklığıyla görüyoruz artık. Çünkü, Uğur Mumcu'ların canları pahasına yaktığı vatanseverliğin o güçlü meşaleleri altında yeniden toplanıyoruz. Bu süreğen savaşta saflarımızı Uğur Mumcu gibi yiğit, gözü pek aydınlarımızdan aldığımız ilhamla sıklaştırıyoruz...

Otuz yıl sonra, sevgiyle, artan bir özlemle, eksikliğini duyarak anıyoruz koca yürekli Uğur Mumcu'muzu. Yüreğinden yankılanarak çıkan 'Sesleniş'i yarım asır sonra bizlere hâlâ güç veriyor, yol gösteriyor:

“... Giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük. Adana'da paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, asılsık, öldürüldük ey halkım unutma bizi...

Bağımsızlık Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. (…)

Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi... Unutma bizi...”