Yazılan Bir Roman: (1) Yazarken dönüşmek

Uzunca süreden beri Pirî Reis’in ekseninde ve ona doğru birçok yoldan gidilen bir ‘metin’ yazmaya koyulmuştum. Bozcaada’ya adım attığım o ilk günlerde Afet İnan’ın Pirî Reis’in Hayatı ve Eserleri kitabıyla Borges’in Türkçede yayımlanan bütün kitaplarını ardı ardına okumuştum .

Bir ayma ân’ındaki çıkış noktam, İnan’ın yazdıklarının satır aralarında bulduklarımla Borges’in bazı düşünceleriydi ...

Geldiğim noktada işin bu denli dalbudak saracağını düşünmediğimi anladım. Yazılan ‘metin’ beni alıp götürüyordu. Bir nevi yazının labirentlerinde geziniyorduk birlikte. Üstüne üstlük araya Umberto Eco’nun Ortaçağı Düşlemek, Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti ve Italo Calvino’nun Amerika Dersleri girince ; bu labirentlerde dolaşmanın keyfi beni en uç noktalara ulaştırıyordu .

“Yitik Hoca”, İspanyol köle Lazario , Pirî Reis , Kemal Reis , Silahdar Mehmet Efendi İbrahim Müteferrika , Abdi İpekçi , Bedrettin Cömert...vb. bu ‘metnin’ içinde yer almaya başladıkça ; yitik zamanın ardındaki tarihin sorgulanışının tarih bilinci eksik bir toplumda bireyi nerelere ulaştırabileceğini anlamaya , göstermeye çalıştığımı fark etmiştim . Sözünü ettiğim eksiklik , yani bilisizliğin cesareti sorguladığı ‘nesne’yi , ‘olay’ı , ‘dönem’i nasıl algılıyor ; yorumlayıp aktarıyordu… Bilim adamı / aydın ise nasıl kırılıyor, kırılmayan ise hangi cenderelere sürükleniyordu.

Doğrusu , nice sonra Ada’ya yeniden döndüğümde bu ‘metin’ önümdeydi . Yaz okumalarıyla birlikte aldığım yolun yolcusu oldum bir süre.

Roman yazarının ‘tarih yazmak’ gibi bir derdi olmadığına göre ;göndermeleri olan bir ‘metni’ kurmadaki amacının ne olduğunu düşünmeye başladım . Öyle ya; yazılmış bir “ilk roman” (Başka Günler Olacak ) demleniyor ; bir ikincisini (Kuş Sesleri) bitirmeye yaklaşmışken ; “Canım Ada Halkı”nın izlerinde yürüdüğüm günlerde karşıma Pirî Reis çıkıyordu! Üç ayrı kanalda hayata dönük izler, tanıklıklar egemenken; okumalardan, uzak yakın gözlemlerden, düşüncelerden yola çıkarak bir ‘üst-metin’ kurma çabası niyeydi ?

Beni düşündüren ‘şey’leri bir denemede, incelemede pekâlâ anlatabileceğime göre neden kurmaca bir ‘metni’ seçiyordum ?!

Pirî Reis’in yaşamını okurken ; onun öyküsünün bir başına yazmak , çizdiği iki dünya haritasının gizlerini sorgulamak pek iç açıcı gelmiyordu bana . Calvino’nun döne döne okuduğum “Haritada Bir Yolcu” denemesi bir ‘anahtar metin’di benim için. İzlekler önüm sıra gidiyordu. Yerin anlamı, tarih bilincinin kapıları önümdeki labirentleri çoğaltıyordu. Kozmografyanın dehlizlerine girmektense, bir simyacı gibi yerin ve tarihin anlamı üzerinde durmanın sırrını veriyordu bana Pirî Reis ile Lazario diyalogu... Lazario bir imgeydi , Doğu ile Batı , yerin anlamı ile tarih arasında… Pirî Reis usu , Lazario tutkuyu simgeliyordu...

Doğu ile Batı yer değiştiriyordu bu kez..

Yazınca dönüşmek diyordum, bir düşünce atlasından geçirerek bakışlarınızı yazınca ama! İlle de bir sav üzerinden giderek yazmak gerekmiyordu. Tarih, bazen, sizin algınızda/düşüncenizde kurmacayla yeniden yazılabiliyordu. Ama kurmacaydı bu da eninde sonunda…