Yurttaş reel ekonomiyi keşfetti

Siz bunu “Lale Devri bitti” şeklinde de okuyabilirsiniz. DSP-MHP-ANAP koalisyonunu dağıtan ve AKP'yi iktidara taşıyan ekonomik krizden sonra, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak ilk kez ekonomik zorlukların cüzdanına inceden el attığı bir dönemde sandığa gittik.

AKP öncesinde uygulamaya konulan Kemal Derviş politikalarının nimetlerini 2008'e kadar yedik. Güçlü bankacılık sistemi, AB yolunda bir Türkiye, Batı karşısında kırmızı çizgilerini sineye çeken bir iktidar derken, açıklar veren ekonomimizi el parasıyla bir güzel idare edebildik. Sonra dünyada işler değişti. 2008'de küresel finansal kriz patladı. Biz 2009'da yüzde 5'e yakın küçüldük. Sonra hemen toparlandık. Bir nevi teğet geçti aslında. Ama görünürde teğet geçti. Buzdağının altı ise delik deşikti. Gemi su almadı çünkü yine imdadımıza bol ve ucuz finansman koştu.

FİLM HENÜZ BAŞLIYOR

Gelişmiş ekonomilerin yani merkez kapitalist ülkelerin merkez bankaları ekonomilerini krizden çıkarmak, batıkları kurtarmak için dünyayı paraya boğdular. Bizim gibi ayağını yorganına göre uzatmayı bir türlü becerememiş ülkeler için bulunmaz nimetti bu. 2008'den sonra 2013'e kadar da bunun ekmeğini yedik. 2013'te işler inceden değişmeye başladı. Aslında bu yakın zamanın hikayesini hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Ama ben yine de kısaca ne olduğunu anlatayım. FED, bizim Haziran Ayaklanması'na denk gelen dönemde artık para dağıtmayacağını, faizi artırıp 4.5 trilyon dolara ulaşan bilançosunu daraltacağını söyleyince dengeler değişti. Ancak FED inceden davrandı. Süreç 5 yıla yayıldı. Aslına bakarsınız filmin aksiyon sahneleri henüz başlıyor.

KUR VE FAİZ TIRMANDI

2013 Mayıs'ından sonra FED piyasaya verdiği parayı adım adım kıstı. O dönemle birlikte bizim devalüasyon sürecimiz de başladı. 2013 Nisan ayında 1.80 TL düzeyindeki kur FED'in ilk faz artırımını yaptığı Aralık 2015'te 2.90 TL'ye çıktı. FED'in bilanço daraltma adımına başladığı Ekim 2017 sonrasında da 3.90'ı gördü. En nihayetinde 4.5 trilyon dolarlık bilançonun yüzde 3 daraldığı ve FED faizinin yüzde 2'ye çıkarıldığı Haziran 2018'de dolar kuru 4.70'in üzerine çıktı. Kurun spekülatif ataklar sonucu Mayıs ayı sonunda 4.92 ile rekor kırdığı eşiği de ayrıca not etmiş olalım. Aynı dönemde adım adım bakarsak; Mayıs 2013 öncesinde yüzde 8'in altında olan piyadaki 2 yıllık Hazine tahvilinin faizi tarih Kasım 2017'yi gösterdiğinde yüzde 14'ü, Haziran 2018'de de yüzde 19'u aştı.

REZERV ERİMESİ YAŞANDI

Söz konusu devalüasyon ve faiz artışına paralel olarak enflasyon, işsizlik ve cari açığımızda da yıldan yıla yükseldi. Ancak borçlarımız da arttı ve yüksek büyümeyi sürdürdük. Dışarıdan bulduğumuz finansmanla içeriye kredi verdik, borçla koca gemiyi yüzdürdük. Ta ki bu yılın ikinci çeyreğinin sonuna kadar. Ancak bunun faturası da günden güne arttı. Merkez Bankası'nın piyasayı fonladığı faizin ağırlıklı ortalaması Mayıs 2013 başında yüzde 5'lerdeyken, tarihler 18 Haziran 2018'i gösterdiğinde yüzde 17.77'ye yükseldi. Seçim öncesi son işlem gününde 22 Haziran'da yüzde 17.75'ten hafta kapandı. Eninde sonunda geldiğimiz yer FED henüz faiz artırımlarının ortasında, bilanço daraltmanın da başındayken yüksek faiz, yüksek kur ve çift haneli yüksek enflasyon oldu. Neyse ki geçen 5 yıllık dönemde o hep dillendirilen ve bizim gibi dış finansman ihtiyacı bulunan ülkeler için kriz, ödemeler dengesi krizi anlamına gelen sudden stop yani dış sermaye akımlarında ani duruş veya hızlı kaçış henüz yaşanmadı. Umalım da bundan sonra da yaşanmasın. Ancak Merkez Bankamızın toplam rezervleri Nisan 2013 sonunda 134 milyar dolarken 14 Haziran 2018 itibarıyla 103.6 milyar dolara kadar geriledi. 5 yıllık süreçte 30 milyar dolarlık bir rezerv kaybı yaşadık. Nereye gitti bu paralar derseniz? Elbette geldiği yere ABD'ye geri döndü.

BÖYLE GİDERSE DOLAR 8 TL'YE ÇIKAR

Ortaya şöyle böyle yüzeysel bir tablo çıkardıktan sonra asıl anlatmak istediğim meseleye geleyim. Yüksek kur, faiz ve enflasyon sürecinin henüz ortalarındayız. Ve vatandaş yeni yeni bunun faturasını ödemeye başladı. O nedenle geçen ayın sonlarında dolar, geçen hafta da patates, soğan fiyatları seçim gündeminin önüne geçti. Yakın zamanda konuştuğum bir tüccar şöyle diyordu; Recep bizim tamam döviz borcumuz yok ama “seçim yok” diyen Hükümet'e güvendik, araç filomuzu yediledik. Borcumuz var. Gübre, ilaç, tohum, akaryakıt hep dövizle, bu yüzden sürekli zamlanıyor. Çiftçinin ürünü o oranda değerlenmiyor ki maliyetini çıkarabilsin!

Dediğim gibi biz özellikle son iki yıldır bir şekilde gemiyi yüzdürmeyi başardık. Bundan sonra da küresel bir kasırga esmezse gemiyi batırmadan götürürüz. Tahminimce üçüncü çeyrekte bir daralma, sonraki üç çeyrekte de bir durgunluk yaşarız. Seneye bu zamanlar ekonomide kıpırdanma başlar. Ancak rotamız konusunda endişelerim var. Bir de unutmadan; FED'in faiz artırmaya başladığı dönemdem bilanço artışının etkilerini görmeye başladığımız döneme kadar (Haziran 2018) yaşanan süreçteki kur artışının bir benzerinin, faiz artırımları tamamlanana kadarki süreçte de yaşanmasını bekliyorum. Bu da doların 7.5-8 TL bandında bir yere geleceğini gösteriyor. Şimdilerde yüzde 18'e dayanan Merkez Bankası fonlama faizi de eğer biz bu enflasyonun önüne geçemezsek yüzde 30'lara doğru yol alacak gibi duruyor baka kalırsa. Üstelik Avrupa Merkez Bankası da 2019'da para politikasında normalleşmeye dönecek. Bunun etkisini başlayınca göreceğiz. Demedi demeyin.

Şimdi ülkemiz zorlu geçen 10 haftanın ardından Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerini tamamladı. Sonuçlar vatana, millete hayırlı olsun. Şimdi biri biter bitmez yeni bir seçim sürecine daha girmiş bulunuyoruz. Ama yukarıdaki gidişat da unutulmasın. Yapılacak çok iş var.