Son Yazıları

Ne ekersen onu biçersin

1967 yılında ligde oynanan Kayseri-Sivas maçında statta çıkan olaylarda 40 kişi öldü 600 kişi yaralandı. Maç sonunda Sivas'ta yaşayan Kayserililere saldırılırken, Kayseri'de ise Sivaslılara saldırdılar. Olaylar üzerine iki takımın da 5 yıl süreyle aynı ligde yer almamasına karar verildi.

2004 yılında FIFA kokartlı eski hakem ve spor yorumcusu Ahmet Çakar, İstanbul Mecidiyeköy'de bir alışveriş merkezi önünde elinde çiçeklerle kendisine yaklaşan saldırgan tarafından 5 kurşunla vurularak ölümden döndü.

Yazının Devamı

Alt liglerde genç oyuncu oynatma zorunluluğu yok

Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi, lig sezonu başlamadan önce doğru bir karara imza atarak 2’nci ve 3'üncü Lig'de 23 yaş altı oyuncuların oynatılması zorunluluğunu getirdi. Bu futbolumuzun gelişimi açısından desteklenmesi gereken bir karar olduğundan bilinçli spor kamuoyu tarafından destek de gördü. Ama madalyonun diğer yüzü olan Amatör Ligler söz konusu olduğunda büyük bir çelişki söz konusu. BAL diye adlandırılan Bölgesel Amatör Lig ile Yerel Amatör Liglerde statü çok farklı. BAL'da 21 kişilik müsabaka isim listesine 2002 doğumlu ve daha küçük 6 oyuncu yazıp ilk 45 dakikada 2 genç oyuncunun ilk 11’de sahada olması ve bu oyunculardan birinin de maç bitene kadar oyundan çıkarılmama zorunluluğu varken söz konusu yerel ligler yani Süper Amatör ve daha alt ligler olduğunda kuralda 6 genç oyuncunun 21 kişilik müsabaka isim listesine yazılma zorunluluğu var ama müsabaka da 1 dakika bile oynama zorunluluğu yok. Hatta TFF, “istersen müsabaka isim listesine hiç genç oyuncu yazma, yedek kulübesinden maçı izleyeceğine gitsin tribünden izlesin sorun değil böyle yaptığında müsabaka isim listesine 15 oyuncu yazman yeterli" diyor.

Şimdi buradaki çelişkiyi TFF İcra Kurulu ve Amatör İşlerden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi, UEFA Gençlik ve Amatör Komitesi üyesi ve Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu (TASKK) Genel Başkanı olan Ali Düşmez'e sormak lazım BAL'a genç oyuncu oynatma zorunluluğu getirirken profesyonel liglere oyuncu yetiştirmenin ilk basamağı olması gereken Yerel Ligler neden ıskalanıyor? Bir kural varsa en alt basamaktan başlaması gerekmez mi? Yerel Ligler bu kadar mı değersiz? Bölgesel Amatör Lig'de genç oyuncu oynatma zorunluluğunu uygula söz konusu Yerel Ligler olduğunda uygulama. Sonra BAL'da genç oyuncu oynatmayınca hükmen mağlubiyet kararı anlamlı ama yerel liglerde açıkça, "istersen hiç genç oyuncu müsabaka isim listesine yazma" diye tavsiyede bulunup 1 oyuncu eksik yazıldığında takım aleyhine hükmen mağlubiyet kararı vermek adil mi?

Yazının Devamı

Amatör futbol kitapçığındaki anlamsız kural

Türkiye Futbol Federasyonu her sene amatör ligler başlamadan önce bir kitapçık yayınlar. Bu kitapçıkta oynanacak futbol sezonu boyunca uyulması gereken kurallar vardır. Kurallar önemlidir. Kurallar olmazsa işler karışır. Düzen olmaz. Kurallar toplumun faydası için vardır. TFF’nin yayınladığı bu kitapçıktaki kurallar da futbola fayda için olmalıdır ama öyle mi! Bir bakalım.

TFF’nin "2023-2024 SEZONU AMATÖR FUTBOL LİGLERİNDE UYGULANACAK ESASLAR" adı altında yayınladığı kitapçıkta bir kural var ki kime ne faydası var anlaşılır gibi değil. Hukuka ve insan haklarına da aykırı. Kural şöyle: "Maç öncesi verilecek olan 21 kişilik müsabaka isim listesinde 2001 ve daha küçük doğumlu 6 oyuncu yer alır. Eğer yaşı küçük 5 oyuncu yazılırsa liste 20 oyuncu, yaşı küçük 4 oyuncu yazılırsa liste 19 kişi, yaşı küçük 3 oyuncu yazılırsa liste 18 kişi, yaşı küçük 2 oyuncu yazılırsa liste 17 kişi, yaşı küçük 1 oyuncu yazılırsa müsabaka isim listesi 16 kişiden oluşur. Eğer hiç genç oyuncu yazılmaz ise müsabaka isim listesi 15 kişiden oluşur. Yok bu kurala uymazsan müsabakada 3-0 hükmen mağlup olursun" der. Yani kulüp, "kafam karışmasın, her hafta genç oyuncu sayısını mı hesaplayacağım, boş ver gençleri" diyerek esame listesine 1 tane bile genç oyuncu yazmazsa gençlerin tamamı da tribüne çıkar. Bu durumda TFF’nin bu kuralının gençlere ve ülke futboluna hizmet etmediği açıkça ortadayken bu kuralın futbolumuza ne faydası var?

Yazının Devamı

Amatör liglerde ne yetişir?

Amatör liglerde ne yetişir diye herhangi birine sorsam, böyle saçma sapan soru mu olur diye gülerek, 'tabii ki soğan, patates değil futbolcu, hakem ve antrenör yetişir' der. Ben de böyle bir yanıt vermeyi çok isterdim ama bu mevcut koşullarda zaten sayıları yetersiz olan sahaları tamamen kapatıp tarım alanına açsak inanın ülkeye daha faydalı bir iş yapmış oluruz.

Amatör liglerde saha sayıları yetersiz olduğundan oyuncunun yetişmesi için antrenman yerine tanrısal dokunuşa ihtiyaç var. Yani yetenekli olup biraz da şansın varsa futbolcu belki olabilirsin. Çünkü oyuncunun yetişmesi için uygun koşullar ne yazık ki yok.

Yazının Devamı

Batshuayi'nin kardeşinin İsrail'den kaçış öyküsü

Fenerbahçeli bir arkadaşımın bana ilettiği bir yazıyı ben de sizlerle paylaşmak istedim. Yer Samandıra, Fenerbahçe Tesisleri. Sıradan bir gün. İdman öncesi rutin hazırlıklar yapılırken İsmail Kartal'ın odasına giren Michy Batshuayi'nin ağladığını, konuşmakta güçlük çektiğini gören İsmail Kartal, şaşkınlık içinde baka kalır. Tercüman araya girip, "Hocam, Batshuayi'nin kardeşi İsrail'de futbol oynuyor. Orada mahsur kalmış. Sığınakta yaşıyor" diye olayı özetler. Bunun üzerine İsmail Kartal hemen telefona sarılıp Başkan Ali Koç'u arar ve durumu izah eder. Başkan Ali Koç'ta Batshuayi ile telefonda konuşarak sorunu çözeceğini söyleyip, rahat olmasını ister.

Belçikalı oyuncunun kardeşi olan Kongo asıllı Aaron Leyla İseka, ülkemizde daha önce Adanaspor ve Tuzlaspor'da kiralık olarak futbol oynadı. Sonra kulübü Barnsley'e döndü ve oradan da İsrail'in Hapoel Hadera ekibine kiralık olarak gitmişti.

Yazının Devamı

Bizim farkımız

Karanlık günlerdi. Savaşa beraber girdiğimiz Almanya yenilgiyi kabul edince İngilizler elini kolunu sallayarak İstanbul'u işgal etmişti. Ezanlar susmuş Eyüp Sultan Camisi işgal güçlerinin cephaneliği olmuştu. Halkın üstü başı perişan vaziyette ayağına giyecek ayakkabısı bile yoktu. İnsanlar bir parça ekmeğe muhtaç durumdayken bayraklar kaldırılıp ezanlar susturulmuştu. Camiler işgal kuvvetlerince cephanelik ve tuvalet olarak kullanılmaktaydı. Kadınlar namuslarını korumaya çalışıp açlıktan ağlayan bebeklerini kesilen sütleriyle emzirmeye çalışıyordu. Padişah Vahdettin ise İngilizlere ülkenin anahtarını bir an önce teslim edip himayeleri altına girmek arzusunda teslimatçı bir politika izliyordu. Bu sırada Anadolu'nun dört bir yanından gelen cılız sesleri de durdurmak niyetiyle Mustafa Kemal'i Anadolu'ya müfettiş olarak atadı. Mustafa Kemal ise tam aksi bir davranışta bulunup Türk milletinin gücüne inanarak tüm dünyaya örnek olacak birlikteliği yaratarak Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.

Padişah Vahdettin koltuğunu kurtarmak için ezanların susmasına ses çıkarmayıp halkın açlığına ve namusuna kayıtsız kalıp bir an önce İngilizlerin himayesine girmek isterken senin gavur diye hakaret etme cüretine girdiğin Atatürk cemaatle beraber namaz kılarak meclisi Kur'an-ı Kerim okuyarak açtı. Atatürk sayesinde camilerimiz işgal güçlerinin tuvaleti ve cephaneliği olmaktan kurtarılıp ezan sesi minarelerden tekrar duyulup özgürce alınlar secdeye değerek avuçlar Allah'a açıldı.

Yazının Devamı

Montella iyi de bizimkiler kötü mü?

Montella'mı başardı, yoksa futbolcular mı? başlığıyla yazdığım yoruma birçok eleştiri geldi. Cenap Şahabettin'in dediği gibi, "Büyük insanlar eleştirilerden heykeller diker." O yüzden özellikle tüm yorumlara teşekkür ederim. Ama ne yazık ki bazılarımızın okuduğunu anlayamamak gibi bir durumu var. Avrupa Şampiyonası grup elemelerinde son yazımda da ifade ettiğim gibi, "harika bir oyunla" Hırvatistan Milli Takımı'nı yendiğimiz maç sonrası okuyuculara farklı bir bakış açısı yaratmak amacıyla yaptığım yorum sonrası sanki ben milli takım iyi oynamadı futbolcular perişan bir oyun sergilediler, Montella ile bu iş yürümez demişim gibi bazı okurlar saldırıya geçtiler. Yazımı birkez daha okumanızı tavsiye ediyorum. Yazım, "milli takım harika bir oyunla Hırvatistan'ı mağlup" etti diye başlarken futbolcuların sahadaki istekli, savaşçı oyunu da tebrik ediliyor. Burada anlaşılmaz olan ne?

Benim okurlara yaratmak istediğim bakış açısı; "2 senedir takımı çalıştıran Stefan Kuntz'un yapamadığını Montella, ''2 dakikada yaptı" şeklinde yapılan anlık yorumlar. Bunun gibi sabun köpüğü yorumlar futbolumuzun içinde her teknik direktör geldiğinde yapıldı ve haftalar ayları kovaladığında da omuzlar üstünde övgü yarışıyla gelen teknik direktörler ne yazık ki havaalanında elinde bavul, tek başına çekip gitti.Futbolcular her gelen teknik direktörü överken, aslında üstü örtülü vaziyette, "yaşanan kötü sonuçlarda bizim kabahatimiz yok. Tek suçlu görevine son verilen antrenör" demek istiyorlar. Bu röportajları dinleyen, taraftarlar da kötü gidişatın sorumlusu olarak gördükleri teknik direktörün görevine son verilmesi üzerine oynanacak maçlar için bir kez daha umutlanıyorlar. Ve antrenör kıyımı sonrası oynayacağı maça tam anlamıyla motive olan futbolcular da sil baştan yapmak adına maça çıkıyor.

Yazının Devamı

Montella mı, başardı yoksa futbolcular mı?

Grup eleme maçında millilerimiz harika bir oyunla Hırvatistan'ı deplasmanda 1-0 mağlup etti. Peki bundan önce millilerimiz neden böyle istekli, rakip alanda baskılı ve savaşçı diye nitelebileceğim bir oyun sergilemedi?

Bunun iki sebebi olabilir; Ya futbolcular, Milli takımın başında bulunan bir önceki teknik direktörleri Stefan Kuntz, Almanca konuştuğu için anlamıyorlar ama milli takımın çiçeği burnunda teknik direktörü Montella, İtalyan olduğundan ve bizim oyuncularımız da İtalyancayı ana dilleri gibi konuştuğu için verilen taktik ve motivasyonu çok daha iyi anlıyorlar ya da Montella, Türkçeyi ana dili gibi konuştuğundan millilerimiz hiç zorluk çekmeden hazırlandıkları için Hırvatistan maçında harika bir oyun sergilediler?

Yazının Devamı

Şampiyon kim olur?

1503 yılında doğup kendi ölüm tarihini bile bilen gelmiş geçmiş en büyük kahin olduğu herkes tarafından kabul edilen Fransız hekim ve astrolog Nostradamus gibi günümüzde de geleceği tahmin etmeye çalışan birçok insan var. Gelecek hakkında öngörüde bulunmanın, daha doğrusu tahmini doğru çıktığı zaman, havalı havalı yüzüne bilmişliğin verdiği alaycı gülümsemeyi takınarak, "Ben demiştim" demenin çekiciliği çoğu kişiyi olacaklara ilgili tahminlerde bulunmaya zorlar.

Ekonomi, borsa, siyaset hatta abuk subuk yarışma programları ve Ayşe'nin, Fatma'nın günlük yaşamı hakkında bile dedikoduya beraber neler olacak diye de öngörüde bulunmanın cazibesine çoğu kişi katılır. Ben de bugün Nostradamus olmaya soyunup Süper Lig'de hangi takımın şampiyon olabileceği hakkında öngörüde bulunacağım. Aslında lig başlayalı 6 hafta oldu ve bu konuda yorum yapan birçok Nostradamus var. Ben geç bile kaldım ama her sene erkenden şampiyon kim olur diye ilan edip öngörüm çıkmayınca Fenerbahçeli dostlarım, "Aman Fener şampiyon" diye yazma uğursuz oluyor demeye başladılar. Galatasaraylı dostlarım ise, ''İster Fener şampiyon olur diye yaz, istersen de Beşiktaş de bu sene yine şampiyon biziz" diye her zaman olduğu gibi bana pek havalı yaklaştılar. Ama dedim ya Nostradamus gibi kahincilik oynamanın dayanılmaz cazibesine kapılarak, "Şampiyon kim olur?" sorusuna yanıt vermeden geçemeyeceğim.

Yazının Devamı

Cumhuriyetin kızları

A Milli Futbol Takımımız hazırlık maçında Japonya'ya 4-2 yenildi. A Milli Kadın Voleybol Takımımız ise Olimpiyat Elemeleri maçında Japonya' yı 3-1 yenerek 2024 yılında yapılacak olimpiyatlarda yer almayı garantiledi.

21 maç arka arkaya galip gelerek dünya sıralamasında zirvedeki yerini koruyan Kadın Voleybol Milli Takımımız, cumhuriyetin eseridir. Sultanlık; Bir sınıfın halkın üzerinde kurduğu egemenliğin eseridir. Bu şampiyonluklar ve başarılar, "Filenin Sultanları" yakıştırmasıyla değil, "Cumhuriyetin veya Atatürk'ün kızları" yakıştırmasıyla olsa çok daha anlamlı olmaz mı? Eğer Atatürk olmasaydı ve cumhuriyet ilan edilmeseydi bugün kadınların ne olimpiyatlara gidip dünyanın bir numarası olmak ne de seçme ve seçilme gibi demokratik hakları vardı. Okula gitmesi yasak olup pencereden kafasını bile uzatamadan örtünün altında kimliksiz bir halde yaşar vaziyette yemek sofrasında bile yeri yoktu. Cumhuriyet sonrası yaşam şeklini istediği gibi seçme özgürlüğüne sahip oldu ve kadınlarımız ülkemizin başarısının olduğu her alanda baş rolü üstlendi.

Yazının Devamı

Montella gidene kadar

‘Koyun deyince kızan koçum deyince sevinen tuhaf bir milletiz. Sanki koç, koyunun erkeği değil de bilim adamı' demişti, Aziz Nesin. Ne kadar da güzel söylemiş. Bugünler de milli takıma teknik direktör arayışları sürerken birden bire aklıma değerli yazarımız Aziz Nesin'in söylediği geldi. Gerçekten tuhaf bir bir milletiz. Fatih Terim milli takımın başındayken Avrupa Şampiyonası'nda sıfır puan çekip, 'prim söylemiyle' suç futbolculara atıldığında Fatih Terim değerli basınımız tarafından istifaya davet ediliyordu. Şimdi aynı basın tarafından Fatih Terim milli takımın başına tekrar aday gösterildi. Olamaz mı, yanlış mı? derseniz neden olmasın istatistiklere göre ülkemizin en başarılı olan teknik direktörü olan Fatih Terim tabiki milli takımın başına geçebilir ama o zaman neden takımın başındayken istifaya davet ettiniz? diye adama sorarlar.

Kazanılan kupalar bakımından istatistik değerleri en başarılı teknik adam Fatih Terim'dir bu doğru ama kupaları kazandığı takım da sıradan bir takım değil ülkemizin güzide takımlarından Galatasaray. Gönül isterdi ki elde ettiği kupaları bir Anadolu takımında da kazansaydı. İşte o zaman hiç düşünmeden, 'tamam ülkenin en değerli teknik direktörü Fatih Terim' derdim ama bu başarılar ülkemizin sportif anlamda maddi, manevi en donanımlı takımlarından birinde olunca ben de Aziz Nesin'i anarak bu kupaları başarı olarak görüp koyun gibi sürüye katılıp kabul etmeyelim koçlarım derim.

Yazının Devamı

Futbol sezonu açıldı

Çok ilginç bir futbol sezonu bizi bekliyor. Uzun bir süredir hiç bu kadar çok yıldız oyuncunun, aynı sezonda ülkemize geldiğini hatırlamıyorum dersem herhalde yalan olmaz. Galatasaray bu sezon transfere 173,5 milyon avro harcamış ama borcu da 7 milyar avro. Fenerbahçe'nin de Galatasaray'dan aşağı kalır yanı yok. Ali Koç borcu azaltmak vaadi ile başkan oldu ama şampiyonluk gelmeyince her sene oyuncu transferinde şampiyonluğu da kimseye bırakmadı. Fenerbahçe'nin borcu da 6 milyar avro civarında. Şampiyonluk güzel şey de bu borçlar ne olacak? Transfer yasağı geldiğinde bugün sizi poh pohlayanlar inanın ki sonrasında size saldıracaklar. Ve sizler pişman olup "keşke, günü kurtarma yoluna gitmeseydim." diye düşüneceksiniz ama iş işten geçmiş olacak.

Oyuncu alın, karşı değilim ama borç içinde yüzerken aynı mevkiye 3-4 oyuncu alarak borcu katlamak hangi mantığa sığar? Savurganlık nasıl açıklanır merak içindeyim! Taraftara şirin gözükmek adına yapıyorsan, taraftar günlük yaşar. Bugün "büyük başkan" derken, yarın da "başkan istifa" der. Oysa aynı zamanda sivil toplum kuruluşu olan kulüplerimizin başkanları ve idarecileri sadece yaptıkları transferler ve kazanılan kupalarla değil yaptıkları eylemlerle de iz bırakırlar. Gün gelir, herkesin karşısında el pençe divan durduğu günlerde terör örgütü elebaşısına karşı, dimdik ayakta durarak direniş fitili ateşler ve gün gelir afet bölgesine yardım eli uzatır. Yani anlayacağınız futbol sadece sahada oynadığında taraftarların birbirine düşman gibi saldırdığı bir oyun değildir. Futbolun en güzel yanı topluma örnek olacak davranışları da sergilemektir. Kupalar müzelerde sergilenir ama gerçek şampiyonluklar topluma verilen mesajlarla kazanılan taraftarlardır.

Yazının Devamı

Futbola gereğinden fazla değer veriyoruz

Atatürk; "Ey kahraman Türk kadını sen yerde sürüklenmeye değil omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın." diyerek çağlar boyunca ezilen kadınlarımıza yaptığı devrimlere her fırsatta sahip çıktı. Kadınlarımız da atalarını hiç unutmadılar, her alanda ülkemizin aydınlık yüzü oldular. Bu kez de Kadın Voleybol Millî Takımımız harika bir zamanlama ile cumhuriyetimizin 100'üncü yılında hem Dünya hem de Avrupa Şampiyonu olarak Ata'larına verdikleri sözü tuttular.

Futbolu sizler gibi bende çok sevdim. Hatta futbolcu olup bu uğraştan ekmeğimi kazanma çabasına(!) da girdim. Yıllarca futbolun peşinden koşturup, durdum. Ama ilk defa olarak futbol sezonu açıldığı halde aynı saatte oynanan maçlar varken futbolu değil ekran başında heyecan içinde hop oturup hop kalkar vaziyette Kadın Voleybol Millî Takımımızı izledim. Bizi öyle bir mutluluğa boğdular ki tarifi olmaz. Kadın Voleybol Millî Takımımız, naklen yayını izleyen ekran başındaki milyonlarca insana çağdaş, müslüman Türk kadınını gösterdi. Kadınlar, bir yana futbolcular bir yana... Kıyaslama yapmaya kalksam tabiki Kadın Voleybol Millî Takımımız çok daha ağır basar.

Yazının Devamı

Naim, Elvan, Ramil, Melissa...

Milli takım forması kutsaldır. Ay-yıldızlı forma Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nda bu günleri görmemiz için bir an bile düşünmeden canını veren sayısız kahramanların ruhunu taşır. Bunun için de elbette ülkemizde doğup bu topraklarda eğitim alarak yetişen bireylere milli formayı teslim etmek en başta gelir. Ama işte o zaman gerekli eğitimi ve desteği vererek yetiştireceksin.

Tüm otoritelere göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük haltercisi sayılan Bulgaristan doğumlu Naum Shalamanov yani bizim milli gururumuz Naim Süleymanoğlu bu topraklarda mı doğdu? Bu topraklarda mı eğitim alarak dünya ve olimpiyat şampiyonu olup defalarca rekorlar kırdı? Naim Süleymanoğlu'na milli formayı giydirebilmek için Bulgaristan' a 1 milyon iki yüz elli bin dolar ödendi. O zamanlar ekran başında Naim'in başarısıyla gururlanırken hiç sorgulamıyor ve yurtdışında eğitim aldığı halde sadece uyruğu bizden diye başarılarına sahip çıkıyoruz da bizim vatandaşımız olmayı tercih eden birini neden kabullenemiyoruz!

Yazının Devamı

Devşirme Melissa

Osmanlı, imparatorluğunu devşirmeler sayesinde büyüttü ama sonu da yine devşirme askerlerin isyanlarından oldu. Parasız kalan devşirmeler baş kaldırıp istedikleri padişahı tahta geçirip imparatorlukta söz sahibi olurken zevk-i sefa süren padişahlar yüzünden de imparatorluğun sonu geldi.

İmparatorluk tarih oldu ama günümüzde devşirme muhabbeti sporcular üzerinden yine devam ediyor. Oysa Osmanlı zamanında fetih edilen topraklardan zorla ailerinden koparılarak alınan çocuklar kelime-i şehadet getirtilerek müslüman olup vatandaş yapılırken günümüzde insanlar kendi tercihleriyle vatandaş olup ülkenin kaderine yıkıcı değil yapıcı anlamda destek oluyorlar. Devşirme olarak nitelendirilen insanlar sayesinde televizyon karşısında hop oturup hop kalkıyor şu zor günlerde derdimizi bir anlığına da olsa unutuyoruz.

Yazının Devamı

Şampiyonluğa giden yol

BÜYÜK bir gürültüye uyandım. Deprem desem değil, bomba veya tüp mü patladı acaba bir yerde diye düşündüm ama kendime geldiğimde karşımızdaki binanın kentsel dönüşüme uğradığı gerçeğiyle karşı karşıya kaldım.

Kentsel dönüşüme uğrayan on iki binanın tüm cam, çerçeve, kalorifer petekleri, boruları, tuvalet aksamları, dolapları yani evin para edecek neyi varsa, patır kütür pencereden aşağıya birer birer atıyorlar. Üstelik attıkları yer kamyonun çelikten yapılmış taşıyıcı kısmı olunca, binanın on ikinci katından fırlatılan kalorifer peteğinin sabahın sekiz buçuğunda çıkardığı ses de korkunç olmakta. Hayvanların tamamı gürültüden kaçtılar ama bizler evimizin içinde bu kabus ne zaman bitecek diye beklemekteyiz. Nasıl bir genetik mayamız varsa, sabır küpüyüz valla. Müteahhit daha çok kazanmak için binanın dışına bir taşıma asansörü kurma zahmetine bile girmemiş, biz de gariban müteahhit daha çok kazansın diye çileye katlanıyoruz.

Yazının Devamı