Ercan Dolapçı

ercandolapci65@hotmail.com

Son Yazıları

Âşık Veysel’in 50. ölüm yıl dönümü: Türkçeyi Sivas halısı gibi işledi

Âşık Veysel deyince aklımıza nice özlü şiirleri ve halk türküleri gelir. Anadolu'nun derinliği ve verimliliği onun dizelerine yansımıştır. Aşık Veysel tam bir Cumhuriyet çocuğudur. Cumhuriyet devrimimizin halk kültürüne verdiği önemle yetişti ve sesini duyurdu. Ölümsüz eserler bıraktı. 21 Mart 1973 günü, görmeyen gözleri doğduğu köyde hayata kapandı, doğduğu yerde de toprağa kavuştu. Toprak gibi bereketliydi, çiçek hastalığı sonucu gözlerini çocuk yaşta kapattı, ancak İranlıların güzel tarifiyle ‘gönül kapısı’ hep açık kaldı… 1951'de gazetecilerin ameliyat ettirelim teklifine karşılık: “Hayalhanemdeki dünyayı yıkmayın.” yanıtını verir. O gözlerin arkasında derin bir Anadolu bilgeliği, felsefe birikimi vardı. Hiç mezhepçilik yapmadı. Hep birleştirici oldu.

Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelir. Annesi Gülizar, babası "Karaca" lakaplı Ahmet adında bir çiftçidir. Veysel'in iki kız kardeşi çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirir. Veysel de yedi yaşında aynı hastalıktan dolayı iki gözünü kaybeder. Onu da Ankara Radyosu'nun 1964 yılında hazırladığı bir programda şöyle anlatır:

Yazının Devamı

Yurt gezisini yarıda kesip Erzurum’a koştu: Atatürk’ün deprem duyarlılığı

1939 Erzincan, 1999 Gölcük-Marmara ve şimdi de Kahramanmaraş büyük depremiyle yüreklerimiz yandı. Bu büyük depremler dışında da çok sayıda deprem yaşadık. İşte bunlardan birisi de 13 Eylül 1924 günü Erzurum’da 6,8 büyüklüğünde meydana gelen depremdi. Bu deprem sırasında yurt gezisinde iken depremi Trabzon’da duyan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, gezi programını değiştirir ve Erzurum’a gider. Erzurum depremi sonrası söylediği şu sözler bugüne de rehber gibidir: “Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.”

Savaş yaralarını daha sarmadan meydana gelen Erzurum-Sarıkamış hattındaki depremde 214 kişi hayatını kaybeder, bin 119 hayvan telef olur, 2 bin 514 hane kısmen, 3 bin 787 hane de tamamen yıkılır. 1 Ekim’e kadar yapılan tespitlerde, Kars vilayeti dâhilinde 13 köyde 238 ev kısmen, 13 ev tamamen yıkılır, 181 evin de duvarları tahrip olur. Vatandaşların mahsulleri ise açıkta kalır. İşte bu yaraları sarmak için genç Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri ve halkı seferber olur. Yaraları el birliğiyle sarar. Paşa 30 Eylül-10 Ekim 1924 arasında 11 gün bölgede incelemelerde bulunur. Çalışmaları yerinde inceler. Anında Ankara’ya direktifler verir. İlk etapta eşi ve kendisi 10’ar bin lira, yanında bulunan Milletvekilleri üçer yüz, yaver, umumi kâtip ve diğerleri yüz-iki yüz lira arasında yardımda bulunurlar.

Yazının Devamı

Cesur ve bilimsel futbolun akıl hocasıydı!

Gazeteci ve spor yazarı Hıncal Uluç'u 83 yaşında kaybettik. Uluç, uzun süredir hastanede tedavi görüyordu, üç aydır yoğun bakımdaydı. Renkli ve neşeli bir isim olan Uluç, Aydınlık dergisinde uzun bir dönem “4 Soru 1 Kahkaha” köşesinde haftalık spor değerlendirmeleri yaptı.

Hıncal Uluç 1939 yılında Kilis'te doğdu. Subay ailenin çocuğu olarak çeşitli illerde eğitimini tamamladı. Gazeteciliğe uzun yıllar yaşadığı Ankara'da, Mehmet Ali Kışlalı'nın desteğiyle Yenigün gazetesinde spor sayfası yaparak başladı. 17 yaşındaydı. Askerlik dönüşü Kışlalı'nın başında bulunduğu Yankı dergisinde çalışmaya başladı. Bir yandan da haftada iki gün Cumhuriyet gazetesinde spor alanında yazılar yazdı. Ayrıca televizyon sayfası da yaptı.

Yazının Devamı

İki saldırının ortak hedefi: Türkiye’nin kararlılığını kırmak!

Türkiye, 24 Temmuz 2015 tarihinden buyana ABD destekli terör örgütlerine karşı büyük bir mücadele veriyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın açıklamasına göre 2015 yılından bugüne kadar 34 bin terörist etkisiz hale getirildi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamasına göre ise içeride kalan terörist sayısı 120 civarında. Örgüte yıllık katılım ise 100’ün altına düştü. Her iki ismin de kararlılıkla söylediği: “Son terörist kalana kadar mücadele sürecek!” İşte bu kararlılıkla süren süreçte Emniyet güçlerimizin bütün çabalarına rağmen önlenemeyen saldırılar da meydana geliyor. Bakan Soylu’nun yaptığı açıklamaya göre sadece bu yıl 200 saldırı da önlendi. Terörle mücadelede en önemli husus ise15 Temmuz Darbe Girişiminin bastırılmasından sonra Gladyo’nun dağıtılmasıyla terör saldırılarının azalması ve yapılan eylemlerden sonra saldırganların kısa sürede yakalanması... Bunun nedeni de örgütün yurt içinde Gladyo eliyle korunmaması! Artık koruyup kollayan, saklayan, yanıltan, yol veren yok...

Türkiye’nin kararlılığını kırma ve Bakan Soylu’nun nezdinde güvenlik güçlerimizin gece gündüz, dağ bayır demeden yaptığı mücadeleyi yıldırma amaçlı saldırıların son ikisi dikkat çekici. Mersin Mezitli ve İstanbul İstiklal Caddesi saldırıları siyasi mesaj da taşıyor. Bunların meydana geldiği günlerde Türkiye’nin ABD baskılarına karşı dik duruşu ve yeni dünya düzeninde kendine yeni yer arayışı da hedef alınmış durumda. Terör uzmanlarının bu konuda uzun yıllardır dile getirdiği husus ise “Patlayan her bomba siyasi bir hedefe yöneliktir. Ona hizmet eder!” şeklinde. Her iki olayı da bu çerçevede ele aldık ve öncesi olayların ve anlamlı açıklamaların istesini çıkardık.

Yazının Devamı

Büyük devrimcinin not defterinden: Mustafa Kemal’in Suriye günleri

Büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ü, ölümünün 84’ncü yılında devrimci hayatında önemli yer tutan Suriye’nin Şam vilayetinde geçen günlerinde tuttuğu günlüklerdeki notlarla anıyoruz. Kurmay Yüzbaşı olarak çıktığı Harbiye’den “sakıncalı” görülerek sorgulanır ve ardından da Şam’da bulunan 5’inci Ordu Komutanlığına bağlı 30’uncu Süvari Alayına tayin edilir. Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı Kurmay Yüzbaşı Müfit (Özdeş) Şam’da bulunan 29’uncu Süvari Alayında, Ali Fuat (Cebesoy) ise Beyrut’taki Süvari Alayında görevlendirilir. Ali Fuat’ın yazdığına göre Mustafa Kemal, Müfit ve Ali Fuat İstanbul’dan deniz yoluyla Beyrut’a gitmişler ve 5 Şubat 1905 tarihinde görev yerlerinde stajlarına başlamışlardır.

Genç Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, Mart 1905 tarihinde Havran’a gönderilerek Dürzî ayaklanmasını bastırması istenir. Burada dört ay kalır. Basrelharir ve Kuneytira’da da görev yapar. Temmuz 1905 sonunda tekrar Şam’a döner. Bu dönemde isyanları kurşun atmadan bastırır, halkla kurduğu dostluk ilişkileriyle bölgede kendisini sevdirir, devlete olan güveni artırır. Bölgeye bir süre huzur gelir.

Yazının Devamı

‘Medeniyetin esası, ilerleme ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır’

Büyük devrimci Atatürk’ü ölümünün 84’üncü yılında ilk günkü duygularla anıyoruz. Her alanda yeni ve güçlü bir Türkiye yaratmaya çalışan Atatürk, bugün emperyalist yozlaşmanın saldırısı altında olan aileye de önem verirdi. CHP’nin 1931 yılındaki parti programında “Türk toplumsal hayatında ailenin korunmuşluğu esastır.” ilkesi yer alıyordu. Ayrıca 1924 yılında Dumlupınar’da yaptığı konuşmada da “Medeniyetin esası, ilerleme ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır.” demişti. Atatürk kişisel olarak yakınındaki bekar arkadaşlarına evlenmelerini öğütlemiş ayrıca çilekeş eşlerinden ayrılan arkadaşlarını da azarlamıştı.

Bugün CHP belediyeleri aileyi hedef alan küresel LGBT dayatmasına alet oluyor, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu imzasıyla yurdun dört bir yanında “Etnik köken, inanç, engellilik, cinsel yönelim yasayla dezavantaj olmaktan çıkarılacak” yazılı afişler asılıyor. Atatürk tarafından ismi verilen Cumhuriyet gazetesi ise aileyi koruma amaçlı düzenlenen yürüyüşleri “nefret eylemi” olarak haber yapıyor.

Yazının Devamı

Askeri törenler zaferlerin gururla selamlanmasıdır

Bizim yakın tarihimizde de en önemli zafer 30 Ağustos Zaferi’dir. Buraya da Çanakkale, Kut’ul Amare, İnönü ve Sakarya’dan geldik… 1922 yılında işgalci Yunan ordusunun Afyon-Eskişehir hattında bozguna uğratarak imha edilmesi, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kapılarını açtı. Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde aylarca aşılmaz denilen Yunan siperleri, 5 günde darmadağın edildi ve direnci kırılan Yunan ordusu 9 Eylül 1922 günü İzmir’de denize döküldü.

Bu tarihi zafer sadece Anadolu’da değil mazlum ülkelerde de büyük sevinç yarattı. Afrika’dan Hindistan’a kadar birçok ülkede kutlamalar yapıldı. Zaferi cezaevinde duyan Hindistan’ın kurucusu Mahatma Gandi’nin “Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar Tanrı’yı da İngilizlerin yanında zannediyordum.” dediği aktarılır... Anadolu’da ise ayrı bir sevinç yaratır. 3,5 yıldır süren işgal hayatı ve zulmü son bulur. Tarihte bağımlı yaşamamış milletimiz bağımsızlığın tadını çıkarır. İşte bu zaferi yaşatan Başkomutan ve TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, “büyük kurtarıcı” olarak anılmaya başlanır. Geçtiği yerlerde halk onu coşkuyla karşılar ve boynuna sarılarak zaferin gözyaşlarını akıtır. “Ey yüce gazi sen olmasan bu zafer kazanılmazdı. Sen mucize yarattın.” diyenlere, “O ‘mucize’ dediğinizi birlikte gerçekleştirmedik mi?” diye cevap verir. Zaferi halka mal eder.

Yazının Devamı

Atatürk'ün bayram vurguları

Bugün Kurban Bayramı... Ramazan ve Kurban Bayramları milli birlik ve beraberliğin önemli günlerinden biri… Bizi binlerce yıldır aynı duyguda birleştiren günler... Dini bayramlar Milli Mücadele içinde de ayrı bir duyguyla kutlandı. Birlik ve beraberliğe ayrı bir vesile oldu. 1919 yılının Ramazan Bayramı 30 Haziran günüydü. Kurban Bayramı ise 6 Eylül günü. O günlerde Batı’da Yunan işgali, Güney illerimizde ise Fransız işgali vardı. Müdafaa-i Hukuklar ve Kuvayı Milliye teşkilatları yeni kuruluyordu. İlk çatışmaları da yaşanmıştı.

O yıl Ramazan Bayramının en önemli olayı Aydın’da yaşanmıştı. 28 Haziran 1919 günü Aydın Kuvayı Milliye güçleri, 200 kişiyle Aydın şehrine saldırmış ve Yunan ordusuyla ev ev, sokak sokak savaşmıştı. Üç gün üç gece süren savaş Ramazan Bayramı’nın son günü zaferle sonuçlanmıştı. Savaş içinde iki bin kişilik kuvvete ulaşan Milli Kuvvetler, işgalci orduyu şehirden çıkarmayı başarmış ve çifte bayram yaşatmıştı. Bu zafer dünya askerlik tarihine “Gerilla usulüyle düzenli orduyu şehirden çıkarma savaşı” olarak geçti. Bu başarı milli kuvvetlere büyük moral oldu. Türk halkının direnişini dünyaya gösterdi. Milli ordu kurulana kadar Ankara’ya zaman kazandırdı.

Yazının Devamı

Başbağlar'ın 29 yıllık yarası: Gladyo silahıyla PKK katliamı

Sivas katliamından 3 gün sonra Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü'nde PKK katliam yaptı, 33 vatandaşımız yakılarak ve kurşuna dizilerek şehit edildi. Baskın en tipik ‘Süper NATO’ Gladyo eylemiydi. Sivas’ta gericiler, Başbağlar’da ise PKK kullanıldı. Amaç ‘Kırmızı Bölge’de derin bir çatlak açarak, Türkiye’yi çatlağın içine itmekti! Tıpkı Yugoslavya’da olduğu gibi… Türk halkı bu oyuna gelmedi. FETÖ gazeteleri her iki olayı da ‘Ergenekon’a bağlamaya çalışarak eylemin merkezini perdelemek istedi.

Erzincan'a 204 km uzaklıkta bulunan Barasor Vadisi'nin en son köyü Başbağlar'a gelen PKK'lı 100 terörist, o sırada yatsı namazında bulunan köyün erkeklerini bir alanda topladı. Meydanda yaklaşık bir buçuk saat süren PKK propagandasının ardından, katiller seçtikleri erkekleri köye 100 metre uzaklıkta bir kavaklığa götürdü, 28 vatandaşımızı kurşuna dizdi. Köyde 214 haneyi, cami, okul ve halk evini kundakladı. Dört yurttaşımız da yakılan evlerde  can verdi.

Yazının Devamı

NATO’nun Gladyosu böyle planladı

2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı ve 5 Temmuz 1993 Başbağlar Katliamı sıradan eylemler değildi. Bu iki önemli olay 1991'den itibaren başlayan ve 1993 yılında doruğa çıkan olaylar içinde anlam kazanıyor. 1992 ve 1993 yılı içinde Türkiye’yi savunan önemli isimlere suikastlar yapıldı, PKK eliyle katliamlar düzenlendi ve yobaz terör grupları eliyle de mezhep çatışması kışkırtıldı. En önemlisi de ABD eliyle “Türkiye parçalanacak” tehditlerinde bulunuldu.

PKK eylemleri doruğa çıkarak Türkiye federasyona zorlandı. “Vur kurtul değil ver kurtul” söylemleri seslendirilmeye başlandı. İşte iki katliam ve diğer olaylar Türkiye’nin direncini kırmak için sahneye konuldu. Sahneye koyan da NATO’ya bağlı Gladyo idi. Türkiye’ye yönelik bütün tertiplerinde arkasında bu merkez vardı… Gelin 1993 yılına gidelim ve önemli olayları hatırlayalım:

Yazının Devamı

Amasya Tamimi’nin 103. Yılı

Bağımsızlık bildirgemiz olan Amasya Tamimi’nin yayımlanışının 103. yılındayız. Bağımsızlık mücadelemizde ayrı bir kıymete sahip olan Tamim, bugün de bizlere yol gösterici... Samsun’a bağımsızlık için çıkan Mustafa Kemal Paşa, ölümüne kadar bu ilkeyle hareket etti ve bunun için çaba harcadı. Hatta bunu karakter ilan etti. Amasya Tamimi’ndeki vurgular ilk defa o bildiriyle ortaya çıkmadı. Samsun’a ayak basar basmaz hep bu doğrultuda çalıştı ve yazışmalarında buna atıfta bulundu. Milletin de yanında olduğunu belirtti. Milletin azim ve kararlılığı ona hızlı adımlar attırdı. Amasya’dan sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerini toplayarak Ankara’daki Büyük Millet Meclisinin yolunu açtı. İşte o süreç:

Kemal Paşa, 11 Haziran 1919 günü Havza’dan hareket ederek öğleden sonra Amasya’ya vardı. Buradaki çalışmaları Milli Kurtuluş tarihimizde ayrı bir öneme sahiptir. Bundan önce önemli gelişmeler olmuştur. Ondan bahsetmeden Amasya Tamimi’ne değinmek doğru olmayacaktır. 6 Haziran 1919 günü İstanbul’da bulunan İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Milne, 9. Ordu Müfettişi ve Padişahın Fahri Yaveri Kemal Paşa’nın İstanbul’a çağrılması için Harbiye Nezareti’ne yazı gönderir. Bundan sonra işler başka türlü yürümeye başlar. Artık Paşa’dan rahatsızlık duyulduğu resmiyete dökülür. Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa, Kemal Paşa’ya 8 Haziran günü telgraf göndererek, “Beraberinizdeki istimbotlardan biriyle İstanbul’a gelmeniz rica olunur” der. Paşa, çağrılma nedenini ve kimin istediğini Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’ya sorar. Cevat Paşa 11 Haziran günü gönderdiği telgrafta “Kıymetli bir generalin Anadolu’da seyahati kamuoyuna iyi bir tesir yapmayacağı cihetle İngilizlerin kendisini istediğini...” iletir.

Yazının Devamı

Soylu’nun çizmeleri, Atatürk’ü karşılayan valinin frakı

Ankara’yı sel aldı. Her taraf göl oldu. Canlarımız gitti. Neredeyse her yağmurda yaşanan manzaralar tekrarlandı. Bunun sıcaklığında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu çizmeleri giyerek şehri gezdi ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı makamında ziyaret etti. Çekilen fotoğraf günün konusu oldu. Fotoğraf çok anlamlıydı. Bakan Soylu’nun ayaklarında sahadan geldiği belli olan lastik çizmeler, Yavaş’ın ise dışarıya çıkmadığını gösteren şık kıyafet vardı! Mansur Yavaş’ın bu halini görünce aklıma Atatürk’ün kış ortasında Kırşehir’e gidişi geldi. En benzeri de onu karşılayan Kırşehir Valisi’nin yarı adam boyu karda silindir şapka ve frakla onu karşılamasıydı! İşte o olayın hikâyesi:

Yıl 1934. Atatürk’ün en yakınında bulunan Kılıç Ali anlatıyor:

Yazının Devamı

Bahçeli'nin iade-i itibar istediği Topal Osman kimdir?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Milli Mücadele kahramanı Giresunlu Topal Osman Ağa’nın itibarının hukuken iade edilmesi amacıyla TBMM Başkanlığı’na kanun teklifi verdi. Topal Osman Ağa’nın Milletvekili Ali Bey’in öldürülmesinden sorumlu tutularak öldürüldüğü belirtilen teklifte, 2 Nisan 1923 tarih ve 320 sayılı TBMM kararıyla gömüldüğü yerden çıkarılarak TBMM kapısı önünde naaşının asılarak teşhir edildiği vurgulandı. Teklifle bu TBMM kararının kaldırılması istendi.

Cumhuriyet tarihimizin bu acı olayında Trabzon Milletvekili Ali Bey hayatını kaybetmiş, onu boğdurarak öldürdüğü ileri sürülen Topal Osman ise yakalanması için gidilen bağ evinde çıkan çatışmada hayatını kaybetmişti. Tartışması bugüne kadar süren bu cinayet, İkinci Cumhuriyetçiler ve FETÖ’cüler tarafından “Derin devlet cinayeti” olarak çarpıtılarak Mustafa Kemal Paşa’ya bağlanmaya çalışılmıştı. Oysa bilmiyorlar ki Kemal Paşa hayatı boyunca asla gayrimeşru işe tevessül etmemiştir! Zaten bu tarihte büyük zafer kazandığı için gücü de yerindeydi. Böyle cinayetlere ihtiyacı olmayan biriydi!

Yazının Devamı

Abdülhamit ve İttihatçılar

Uzun yıllardır bir söz dolaşıyor: “Abdülhamit döneminde bir karış toprak kaybedilmedi!” İkincisi de var: “Abdülhamit tahttan indirildi, İmparatorluk parçalandı.” Bu ikisi de yalan! Bu iki yalan İttihatçılara bağlanıyor. Çünkü Abdülhamit’i onlar devirdi ve “Devrilmeseydi İmparatorluk ayakta kalırdı.” deniliyor. Bu da tarihi gerçeklere aykırı.

1683 yılı Osmanlı için ilerlemenin durduğu, gerilemenin başladığı yıl olarak kabul edilir. Bu gerileme 1921 yılında Sakarya Savaşı’yla Anadolu içlerinde son buldu. Gerilememiz çok kanlı ve trajik oldu. Sadece toprak kaybetmedik, insanlarımızı ve 400 yıllık yaptıklarımız da kaybettik. 1912-13 Balkan Harbi’yle 5 milyona yakın insanımız Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldı. O topraklarda ölenlerin sayısını ise tutan olmadı. Bu son geri çekiliş “Balkan Faciası” olarak anılır.

Yazının Devamı

Atatürk’ün Arap dostluğu

Suriyeli mülteciler üzerinden yayılan Arap düşmanlığı tarihsel gelişmelere de aykırı. Araplarla karşılıklı dostluk ve medeniyet taşıdık. Büyük imparatorluklar bu coğrafya üzerinde boy attı; serpildi. Viyana kapılarına kadar ilerledi. Büyük İslam medeniyetiyle birlikte inanç ortaklığımız da oluştu. Türk-İslam medeniyetine büyük katkılar sunduk. Bu dönemde Türk ve Arap bilginler büyük başarılara imza attı. Bu dostluk ve birlikte yaşama Birinci Dünya Savaşı sonrası son buldu. Araplarla kanlı bıçaklı olmadık. Emperyalist işgal sonrası ayrıldık. O toprakları vatan bildik ve kanımızın son damlasına kadar savaştık. Arap kardeşlerimiz 1918 sonrası bizim gibi emperyalist işgalden kurtulmak için canla başla savaştılar. Bizi örnek aldılar. Hatta verdikleri savaş bize de yaradı. Atatürk, Antep direnişi sırasında Suriye’deki kardeşlerimizin çabalarıyla “Mahcup olmaktan kurtulduk.” der. Atatürk’te Arap düşmanlığı yoktur. Ama bugün kendini “Atatürkçü” olarak tarif edenlerde maalesef Arap düşmanlığı çok yaygın.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı yılları içinde Arap kardeşlerimizin de bağımsızlıklarına kavuşmasını arzuluyordu. Bu çerçevede bölgeden gelen yardım isteklerine elinden geldiğince destek oluyor ve onlara “Bağımsızlığınızı kazanın ve sonra eşit şartlarda dost olalım.” önerisinde bulundu. Hatta bu dönemde “Türk-Arap Konfederasyonu” fikri bile gelişmişti. Hatay’ın kurtuluşunda da Suriye Başbakanı Mardum’a hitaben yaptığı konuşmada, “Bağımsız olun. Size her türlü desteği vermeye hazırız!” demişti. Fransızları hedef almıştı…

Yazının Devamı

İşgalden Meclis’e halk iradesinin doğuşu!

23 Nisan 1920 günü açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde halk iradesi nasıl oluştu? 10 yıllık savaştan yorgun ve bitkin çıkan halk, Mütarekenin ağır şartlarına rağmen milli mücadeleye nasıl atıldı? Bu sorulara verilecek yanıt, bugüne de ışık tutuyor. O günün yılgınlığını en güzel Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta Havza örneğini vererek anlatır. Havzalı köylü “Düşman tarlama gelmeden bir şey yapmam” der. Acaba bütün köylü böyle miydi? Kuşkusuz değil! Yılgınlık ve işgalcilerle uzlaşma, İstanbul’daki yöneticiler ile İttihatçılara karşı diş bileyen Saray ve onu destekleyen Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensuplarında vardı. Bir de mandayı keşfeden aydınlar… Köyü ve köylüyü tanımayan aydınlar yılgınlığın ve teslimiyetin en önünde gidenlerdi. İstanbul’dan çıkıp daha Gebze ve Kandıra’ya gelenler, halkta bir arayış olduğunu, direnmek için örgüt ve lider aradıklarını görür. Halk işgale ve yılgınlığa teslim olmamıştır.

Savaşın kaybedilmesiyle kendini fesheden İttihat ve Terakki Fırkası, önderlerinin yurt dışına çıkmasına rağmen dağılmamış ve direniş için en öne atılan teşkilat olmuştur. Canlı ve diri bir teşkilat olan İttihat ve Terakki, Müdafa-i Hukuk ve Kuvayı Milliyenin de çekirdek yapısını oluşturur. Ankara’da açılan TBMM için de canla başla çalışır. Orada da yerini alır. 

Yazının Devamı