Filiz Gümüş

gumusfiliz@yahoo.com

Son Yazıları

Partinizi tanımak ‘bildirgenizi kollamak’, işte bütün mesele…

Bu, önceki 2 yazımızın 3. bölümü… Araya önce seçim yasakları, sonra seçim girdi; malum, bugün “Garp cephesinde değişen bir şey yok” … Çoğunuz bu filmi bilir, 88 yıl kadar önce, Türkçeye bu kelimelerle çevrildiğinden beri, bu cümlenin sonundaki yüklemi hatırlatan her durumda, sözcük çekimi gibi dilden dökülür. (Erich Maria Remarque’nin 1929 basımlı “All Quiet on the Western Front” adlı ses getiren kitabından, 1930 yılında sinemaya uyarlanmış. Siyah-beyaz klasikler arasında hatırı sayılan filmin adındaki “All Quiet” ise aslında “tamamen sessiz” anlamına geliyor. Tamamen sessiz ! Belki de bu seçim sonrası haleti ruhiyeyi anlatmaya daha bile uygun…)

Bir önceki yazımızda, ‘sanatın politikası’nin, kıymetiharbiyesinden dem vurmaya çalışıp “Seçim bildirgelerindeki tercihlerinize göre, hangi partilisiniz?”gibi bir ‘magazin testi’ hazırlamıştık. Bazılarınız testleri yaptı; kiminiz partisini kolayca seçebildi fakat hala cevapları bekleyenler de vardı (son bölümde görebilirsiniz…)

Yazının Devamı

Seçim bildirgelerine göre hangi partilisiniz test edin

Şimdi anlatacağımız konu çok kapsamlı, çok boyutlu. Dümdüz aktarsak, sıkılırsınız. Yeni nesil anaokulu öğretmenlerinin yaptığı gibi yapalım; işin içine biraz oyun katalım. Bilmece buldurmaca… (Haydi sor sor?...Yok olmadı, yetişkinler seviyesine çıkalım…) Magazin dergilerindeki gibi, “Ne çıkacak?” testi yapmaya ne dersiniz?…

Uzatmayalım, hafta başındaki yazımızı okuyanlar biliyor; yazmıştık; konumuz, partilerin seçim bildirgelerinde ve-veya basın toplantılarında, kültür sanat alanındaki vaatleri…

Yazının Devamı

‘4. taşıyıcı kolon’un farkında mısınız ?

“8 Nolu Not Defteri”ne, henüz Cumhuriyet’in ilan edilmediği 1922’de şöyle yazmış; “Türkiye devletinin temelleri bugün kurulacak değildir…O sarsılmaz temeller, binlerce sene evvel kurulmuştur… Bugün o temeller üzerine inşa edilecek binayı, 4 taşıyıcı sütun yükseltecektir;

Yıllarca tozlu raflarda saklı kalmış bu sözler Mustafa Kemal Atatürk’ün… Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ, yeri gelince anlatıyor. Ulusal Kanal’da Gülgûn Feyman’ın programına konuk olduğunda dinlemiştik biz de. Basına yansıdığı kadarıyla, en son Antalya’da yine anlatmış. Özetleyecek olursak, şöyle diyor:

Yazının Devamı

‘Gödemek’ten beri sahnedeki kadınlar (1)

Bir varmış bir yokmuş, bol keçileri olduğundan mı, keçi inatçı olduklarından mı bilinmez bir köy varmış adına “Keçi Köyü” demişler. (“Geçi” o aslında, ağza alışsanız iyi olur, bilirsiniz köylüler çoğunlukla ‘k’ye ‘g’ der.) Köyün ortasından bir çay akar, üstünde de bir köprü dururmuş. Köyün “Dişçi Gızı Fatma”, inat etmiş; “Şu” demiş, “köprünün en kenarından, hem de gözümü gapadarak garşıya geçerin ben...” Gözünü gapatarak, köprünün kenarına adımını atmışımış, kütdedenek aşağı yuvarlanmış. Ofulayu pofulayu ordan çıkıp gelirken gözünün birini esahtan açamaz olmuş. Öteki gözüyle Cüngül Ayşa’sını yayan görmüş. “Gız” demiş, “Cüngül Ayşası, gözüm nolmuş?” ; “pörtlemiş” demiş o da…

“Gıroz Gızı Meşur”, bir gece harmanda gonuşup söyleşirken, gendi gibi gütçük akranlarına iç çekmiş. “Ah” demiş. “Beni bir goyverseler de şu dağın depesine çıksam… Allah'a, herşeyi bir bir anlatır gelirin. Şu ıldızlara (yıldız) da öğendireği bi gakdım mı, iki-ücünü birden yere düşüürün…”

Yazının Devamı

Shakespeare hanginiz? Benim! Ben! (Kara Murat) 1

“Doğru yerinden kalkıncaya kadar, yalan dünyayı dolanır” demiş bizim atalarımız… “Biri kapıdan çıkarken bir yalan söylemiş, döndüğünde kulağına gelen yalanına kendi de inanmış”! Anadolu sözleri bunlar. Bu iki sözü en başa yazdık ki işin ‘doğru’sunu bulmamıza ışık olsunlar…

Çünkü “Shakespeare mitosları” diye tanımlanan ve en azından 170 yıldır (hesap kabaca böyle çıkıyor) doğrusu aydınlanıncaya kadar, yalanı dünyayı bilmem kaç tur atmış; çocuklara masal diye, öğrencilere ders diye anlatsanız, dersler çıkaracakları; içinde gerçek yer, gerçek zaman ve gerçek efsanevi karakterler bulunan hikayelerin, William Shakespeare’in kendi ülkesi dahil, pek çok ülkede geldiği boyutlara, siz de şaşar kalırsınız.

Yazının Devamı

‘En karanlık saat’ doğruyu gösterdiğinde..!

Başlığı okuduğunuzda filmin adını duymamış olanlar anlam veremeyecektir. Duyanlar bilenler, anlamışlardır. Zira şu aralar, ‘seyredin’ yok ‘seyretmeyin’ diye birbirine karşı tezlerle sosyal medyayı ateşli tartışmalarla meşgul eden bahse konu filmin adı; “En Karanlık Saat”. (Özgün adı “Darkest Hour”.)

Başlığa hemen küçük bir izahat gerekirse, izleyenler hatırlayacaklardır; bilakis filmin içinden gelen “Bozuk saat bile, günde iki kez doğruyu gösterir” ifadesinden gelmekte. Geri kalan izahatı yazının bütününde anlatmaya çalışalım.

Yazının Devamı

145 yaşındaki Anna Karenina...

Rus edebiyat ve sinemasından bir kez daha söz ediyor olacağız fakat bu kez tiyatrodaki yansıması üzerinden... Gündemimizde, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun adeta tıklım tıklım (salonun boşluklarına ek koltuklar konacak denli) merak ve ilgiyle izlenen “Anna Karenina” oyunu var…

Edebiyat çevrelerinde Lev Tolstoy’un, Anna Karenina eseri söz konusu olduğunda, “Gene mi şu ahlaksız kadın!” diye söylendiği anlatılır. Bunun ne kadarı doğru bilemeyiz fakat yazarın yazın tarihi, hayatı boyunca kendi yarattığı karakterle ‘geçimsiz’liğine ilişkin kayıtlarla dolu. Yazımızın sonuna doğru bunun nedenine ilişkin başka önemli ipuçlarını daha iyi anlayabilirsiniz. Fakat bu söylence, yazarın girdiği her çevrede, onca başka başyapıtına rağmen, kendisine en çok Anna Karenina’nın sorulmasından duyduğu bıkkınlığın ifadesi olarak hikaye edilmekte.

Yazının Devamı

'Umutsuzluk sanatı'nın son filmi; Nelyubov’

Rusça adı “Nelyubov’ ”... Sonundaki 'v' harfi apostrof ile birlikte yazılmalıymış. Çünkü Türkçe’de, tıpkı ‘ğ’ sesinin diğer dillerde olmaması gibi, bu sesin de bizim alfabemizde karşılığı yok. (Duyduğum kadarıyla sanki e harfini de i'ye yakın okursanız, biraz daha doğru fonetiğe yaklaşıyor gibisiniz.)

Ünlü Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev’in, 26 Ocak’ta Türkiye’de de gösterime giren, son filminden söz ediyoruz. Filmin orijinal ismine böyle takıldık çünkü;

Yazının Devamı

Tiyatro, Doğu ve Batı'yı birleştirirse...

Ankara Devlet Tiyatrosu’nun “Gün Batımı” adıyla sahnelenen yeni oyununun, prömiyer gösterimi, 17 Ocak’ta gerçekleşti.

Oyunun yazarı ve aynı zamanda yönetmeni olan Ali İhsan Kaleci, zihinlerimizde yan yana düşünmekte zorlanacağımız, Mevlana ve Shakespeare gibi, Doğu ve Batı medeniyetlerinin kültürlerine damgalarını vuran iki simge karakteri, bu oyunla bir arada sunuyordu. Üstelik bunu, hem bildiğimiz-tanıdığımız Mevlana ve Shakespeare kalıplarını, hem de tiyatronun alışageldiğimiz tüm kurallarını zorlayarak, ortaya koyuyordu.

Yazının Devamı

‘Şeytan’ın ‘Truva atı’ 'Zirve'de

Geçtiğimiz 12 Ocak’ta vizyona giren pek çok yeni sinema filmi arasında, dram; gizem; gerilim türünde en çok merak uyandıran filmlerden birinin, Türkçe adıyla “Zirve”; orjinal adıyla “La Cordillera” (İngilizce “The Summit” ) olduğunu söyleyebiliriz.

Arjantin, İspanyol ve Fransız ortak yapımı film, dünya petrol otoritelerine karşı, alternatif bir “Latin Amerika Petrol Birliği”nin kurulması gibi, iddialı bir politik kurguyu; bir devlet başkanının kişiliğine odaklayarak, psikolojik bir gerilim içinde seyirciye sunuyor.

Yazının Devamı