Son Yazıları

Ha yabancı hakem ha yabancı hâkim

Profesyonel futbol dünyamız bir anda yabancı VAR hakemleri ile tanıştı. Bazı kulüplerimizin yöneticileri bununla yetinmeyip orta hakemlerin de yabancı olması konusunda ısrarlılar. Türk hakemlerinin güvenilmez ya da beceriksiz olduğu yönündeki yoğun propagandanın etkisiyle kamuoyu bu yeni uygulamaya öyle bir hazırlandı ki eski-yeni Türk hakemleri bile ses çıkaramadı. Bu propagandanın kaynağına geleceğiz.

Hakem kimdir? Hakem, herhangi bir spor müsabakasının önceden belirlenmiş kurallar çerçevesinde âdil biçimde oynanmasını sağlayan görevlidir. Bu anlamda hakemliğin kamusal bir görev olduğu söylenebilir. Hakem ve hâkim aslında aynı sözcüktür. Arapça kökenli bu sözcüklerimiz hüküm, yargı, karar veren anlamındadır. Her ikisi de yargıç kelimesiyle eş anlamlıdır. Hâkimiyet dediğimiz egemenlik de aynı kökten gelmektedir. Çünkü yargı yetkisi bir egemenlik alametidir. Mahkemelerimiz bu yüzden Türk milleti adına karar verir. Türk sporunu Türk hakemlerin yönetmesi de bir egemenlik sorunudur. Bütün spor müsabakalarında hakemler yargıda bulunmaktadır. Kural dışı hareketlere ceza uygulamaktadır. Yalnızca oyun alanı içinde değil, dışında da kuralların tam olarak uygulanması onların sorumluluğundadır. Yani hakem-hâkim benzerliği yalnızca dilbilimsel değildir.

Yazının Devamı

Muharrem İnce’den ne bekliyordunuz ki?

Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret ederek kendisine destek vereceğini açıkladı. İstanbul’u “kaybetmemenin” önemine dikkat çekti. CHP Genel Başkanı Özgür Özel de İnce’yi kastederek baba evinin kapısının açık olduğunu söyledi. Yakında buluşacaklar. Ortada Memleket Partisi’nin borçlarını kapatma iddiaları da dolaşıyor ki doğruysa rezalet.

Bu gelişmeden sonra Memleket Partililer ikiye bölündü. Bir kısmı “Vardır bir planı muhteşem başkanımızın” diyerek koşulsuz biat ederken bir kısmı ise liderlerini omurgasız olmakla suçlayarak tepki gösterdiler, epey de bırakan oldu.

Yazının Devamı

Kola öldürüyor da İncirlik yaşatıyor mu?

İsrail’in Gazze’ye dönük vahşi saldırısı başladığından bu yana hükümete yakın sosyal medya hesaplarında İsrail menşeili ya da İsrail’e destek veren markalara yönelik boykot çağrıları yapılıyor. Barkodlar paylaşılıyor, marka listeleri yayınlanıyor, “içilenin kola ya da kahve değil Gazzeli çocukların kanı” olduğuna dair yüksek perdeden ajitasyon yapılıyor. Ödeme sistemlerinden giyime, gıdadan temizlik ürünlerine her alanda boykotlar örgütleniyor. Boykota uymayıp bu markaları satmaya devam eden marketler, mağazalar da hedef gösteriliyor ve onların da boykot edilmesi çağrısı yapılıyor. Buna karşı değiliz. Elbette emperyalizmin ve Siyonizm’in mali kaynaklarını daraltmak mücadelenin bir parçası olabilir. Mesele bireysel tavır koymaksa, bizler bunu gündelik yaşantımızda zaten elimizden geldiğince yapıyorduk. Gazze olayından önce de.

Ama bu boykotçu kardeşlerimize sormak isterim. Vatanımızdaki İncirlik Üssü’nden kalkan Amerikan askeri nakliye uçaklarının Güney Kıbrıs’taki İngiltere’nin Agratur Üssüne uğrayarak oradan İsrail’e geçmesi sizi daha mı az rahatsız ediyor ki bu konuda sessizsiniz? İncirlik’ten İsrail’e bu yolla silah ve mühimmat taşınıyor, üstelik gizli saklı da değil. Açık kaynaklardan takibi mümkün. Ve bunu bir tek Vatan Partisi dile getiriyor. Sistemin muhalefeti de gündemine almıyor. “Hükümeti buradan sıkıştırayım” diyemiyorlar. Çünkü kendileri zaten ABD-İsrail kontrolünde. Şimdi basit bir soru: Malum kahve zincirinden alınan bir bardak amerikano Gazzeli çocukları öldürüyor da İncirlik’ten taşınan mühimmat öldürmüyor mu? Hatta kelimenin gerçek anlamıyla öldürme, tam olarak böyle olmuyor mu? Yani bu öldürme, kahve-ölüm ilişkisindeki gibi dolaylı da değil. O halde İsrail’e karşı boykot örgütleyen AK Partili kardeşlerimiz neden partilerine ve hükümete karşı seslerini yükseltemiyor?

Yazının Devamı

Wilders’e nasıl bakmalı?

Hollanda’da seçimlerden Geert Wilders’in başında olduğu parti birinci çıktı. Henüz hükümeti kuramadı. Diğer partiler onunla koalisyona yanaşmıyor.

Wilders hakkında hükümet basını da CHP-İyi Parti basını da aynı dili konuşuyor. “Aşırı sağcı, İslam karşıtı, faşist” lafları havada uçuyor. Aslına bakarsanız, bunlar kendi buluşları değil. Atlantik basını nasıl tanımlarsa, bunlar da çevirip aynısını kullanıyor. Maalesef Türk basınında orijinal bir değerlendirme bulmak giderek güçleşiyor. Basınımız tercüme ofisine dönmüş.

Yazının Devamı

ABD mi İsrail’i, İsrail mi ABD’yi güdüyor

Başlıktaki soru önemli. Çünkü bu soruya vereceğiniz yanıt, emperyalizm olgusunu kavrayıp kavrayamadığınızı gösterecek.

Ülkemizde özellikle muhafazakâr çevrelerde İsrail’in ABD’yi hatta bütün dünyayı yönettiğine dair oldukça yaygın bir kanaat var. Bu fikir, ABD yönetiminde ya da şirketlerinde Yahudi kökenlilerin etkili olmasını kendisine dayanak yapıyor. ABD’yi bir derin Yahudi gücünün yönettiği şeklindeki iddia da bu görüşe eşlik ediyor.

Yazının Devamı

Devlet değil de siz küçülseniz Rahmi Bey?

Hangi iktidar gelirse gelsin Türkiye’nin en büyüğü olmaya devam eden Koç grubunun aile reisi Rahmi Koç son açıklamalarıyla gündemde. Rahmi Bey, devlette fazla kişinin istihdam edildiğini söylüyor. Tam ifadesi şöyle:

"Devlette 5.5 milyon kişi çalışıyor. Buna askerler dâhil değil. Dolayısıyla 2 milyon kişiyle bu devlet rahatlıkla döner.”

Yazının Devamı

İsrail çocukları öldürmese…

Türkiye basını İsrail – Filistin olayını ısrarla İsrail tarafından katledilen çocuklar üzerinden görüyor. Bunu iktidar ve düzen içi muhalefet basını ayrımı yapmadan söylemek mümkün. Hangi gazeteyi açsanız, hangi haberi dinleseniz İsrail’in çocuklara ve bebeklere zulmü öne çıkarılıyor.

Elbette bu, basının kendisinin karar verdiği bir çizgi değil. Hükümet yöneticileri en tepeden başlayarak sürekli ve neredeyse sadece bu konunun üzerinde duruyorlar. Muhalefette de durum aynı. İlginçtir, bunu İsrail’in yanında tavır alan bazı Batılı liderler ve Batı tahakkümündeki uluslararası kuruluşların sözcüleri de yapıyor.

Yazının Devamı

Asıl Atatürk simsarları

Hürriyet gazetesi 3 gün önce şu manşeti attı:

Şarlatan dedikleri, son dönemde pıtrak gibi çoğalan Atatürk’e fiziki benzerliklerini paraya çeviren kişiler. Kimi TikTok’tan para topluyor, kimi Cumhuriyet balolarına katılıyor…

Yazının Devamı

FETÖ sessizliği bize ne anlatıyor?

Vatan Partisi iki gündür FETÖ’nün üniversite yapılanmasına ilişkin çok önemli açıklamalar yapıyor. Yarın da devam edecek.

Şırnak Üniversitesi’nin mevcut rektörünün daha iki ay önce FETÖ’nün üniversite imamı firari Şerif Ali Tekalan’a yazdığı sadakat mektubunu Vatan Partisi Genel Sekreteri Özgür Bursalı kamuoyuna satır satır okudu. Kölece bir sadakat. Örgütsel bağlılığın da ötesinde bir bağımlılık.

Yazının Devamı

Zelenski mi Starbucks mı?

HAMAS İsrail’in beklemediği anda yaptığı ileri harekâtla dünyayı sarstı. Rusya’nın Ukrayna’da NATO’yu püskürtme adımıyla belirginleşen saflar, Filistin direnişiyle daha da netleşti. Türkiye’de de çok sayıda cin şişeden çıktı. Hoş zaten şişede değillerdi ama kimileri öyle zannediyordu. CHP – İyi Parti – HEDEP liderleri HAMAS’ı “terör örgütü” ilan ederek ABD - İsrail safında açıkça yer aldılar. Kimi “milliyetçi” liderlerin Arap - HAMAS düşmanlığı üzerinden onların yanına düştüğünü gördük. Size bir ipucu, İsrail’e laf söyleyebilmek için lafın bir yerine “Ama HAMAS da…” diye başlayan bir cümle sokuşturan herkes, bilin ki İsrail’in yanındadır. Yalandan İsrail’e sövse bile. YASAK SAVMA Yukarıdakiler şaşırtıcı değil. Asıl dikkat çekici olan Türkiye’deki muhafazakâr çevrelerin İsrail konusundaki tutarsızlıkları. Meseleyi mitingler ya da ABD/İsrail mallarını boykotlarla geçiştirmeye çalışıyorlar. Örneğin Amerikan kolasını indirimli satan zincir marketlere tepki gösteriyorlar. AK Parti gençlik kolları ABD’nin 5 liralık kahveli suyu 80 liraya satan meşhur kahve zincirinde oturma eylemi yaptı. AK Parti İsrail’i kınayan bir miting de düzenledi. Şüphesiz mitingler ya da boykot benzeri yöntemler mücadelenin bir parçasıdır. Ancak sadece bir parçasıdır. İş burada kalırsa, siyasi düzleme ya da dış politikaya yansımazsa ona yasak savma denir.

Mesela Filistin meselesi AK Parti’nin Ukrayna siyasetinde bir değişime yol açtı mı? Ukrayna’nın kukla lideri Zelenski, ABD Başkanı Biden’dan bile daha İsrailci bir çizgi izliyor. Bu alanda şampiyon diyebiliriz. HAMAS’ın arkasında Rusya’nın olduğunu dahi söyledi. Bugün yarın İsrail’i ziyaret etmesi de planlanıyor.Hangi Ukrayna? Hangi Zelenski? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO üyesi olmasını istediği Ukrayna. Haluk-Selçuk Bayraktar’ın sürekli SİHA’lar hediye ettiği Zelenski. ABD ile birlikte Türk Akımı Doğalgaz Hattını yok etmek isteyen Ukrayna. Rusya ile gerginlik pahasına bize emanet edilen Ukraynalı Neonazileri teslim ettiğimiz Zelenski. AK Parti’nin gerçekten Filistin diye bir davası var mı yok mu işte buralarda sınanacak. Daha ilerisi de var. Türkiye’deki ABD-İsrail üsleri ne olacak? AK Parti hükümeti, PKK devleti kurmak isteyen ABD ve İsrail’e karşı onların baş düşmanlarından Beşar Esad ile işbirliği yapacak mı? Suriye’de mezhepçiliği, rantçılığı bir kenara bırakacak mı? Ya da Türkiye NATO’da kalarak, hatta NATO’nun İsveç ile genişlemesine onay vererek Filistin’in yanında durabilir mi? Hem denize dalayım hem saçım bozulmasın olur mu?

Yazının Devamı

17’lik çocuğun terbiyesizliği ve Disney

17 yaşında sınıfta Atatürk’e saygısızlık yapan çocuğu görmüşsünüzdür. Şüphesiz münferit bir olay. Bugün Türkiye’nin imam hatipler dâhil liselerinde bir anket yapın yüzde 99 Atatürk’e sevgi ve saygı duyar. Münferit ama yine de üzerine düşünülmeli. Dedesinin Nurcu bir hoca, babasının DEVA Partisi yöneticisi, amca ve dayısının FETÖ iltisaklı olduğu iddia ediliyor. Doğruysa böyle bir aileden sağlıklı bir çocuğun çıkması beklenemez zaten. Ayrıca öğretmenleri kimdi? Bunların üzerine düşünmeliyiz.

17 yaşındaki saygısız çocuğa tepki yağdı. Özellikle ünlüler dünyası yükseldikçe yükseldi. Mesela ünlü bir şarkıcı nefesinin kesilerek ölmesini istedi. Malum uzvunun kesilmesini isteyen ünlüler oldu. Ağızlarını bozup bol bol küfür ve hakaret savunanlar da vardı. En naifi çocuk hapse atılana kadar konunun takipçisi olacağını söyledi.

Yazının Devamı

En serbest piyasa: Türkiye

Bir hükümet düşünün, “Dünya beşten büyük” diyerek uluslararası nizama kafa tutuyor gibi görüntü veriyor ama kendi ülkesindeki “büyüklere” sesini çıkaramıyor.

“Türkiye ekonomi modeli” diyerek, ucundan ufak da olsa “devletçi” imalar yaparken, Nureddin Nebati’nin ağzından neoliberal sistemden “epistemolojik kopuş” işaretleri verirken bile her fırsatta “serbest piyasa ilkelerine bağlıyız” diyerek asıl konumlarını belli ediyorlardı.

Yazının Devamı

Eğitim sisteminde bir kanser: Ücretli Öğretmenlik

Eğitim sistemimiz, malum, neresinden tutsanız dökülüyor. Alışkanlıkla “sistem” diyoruz ama ortada hakikaten bir sistem var mı şüpheli. Ne öğrenci memnun ne veli ne öğretmen… Hele hayat pahalılığının kontrolden çıktığı koşullarda eğitim ve onun niteliği giderek düşüyor. Şüphesiz buraya bir anda gelmedik. Neoliberalizm, ekonomimizi ve kültürümüzü son 40 yılda esir alırken, eğitimin bunun dışında kalması mümkün değildi. Millî Eğitim sisteminin içine “sözleşmeli” ve daha beteri “ücretli” öğretmenlik gibi esnek istihdam modellerinin sokulması, işte bu 40 yıllık çözülmenin ürünleridir.

Nedir ücretli öğretmenlik? Bir mazeret nedeniyle geçici olarak hizmetten çekilen öğretmenin yerine yine geçici olarak dışarıdan bir öğretmenin vekâlet etmesi. Örneğin doğum izni, askerlik izni, uzun süreli hastalık, zorunlu nedenlerden kaynaklanan ücretsiz izin vb. Bir öğretmen bu gibi nedenlerle ara veriyorsa, eğitim-öğretim faaliyetinin aksamaması için yerine geçici bir süre ücretli öğretmen istihdam ediliyor. Bu vekil öğretmen, girdiği ders saati başına ücret alacak ve sigortası da ona göre yatırılacak. Diğer öğretmenler ya da kamu çalışanları gibi özlük hakları olmayacak. Aslında buraya kadar normal. Ancak geçici süre bir mazeret dolayısıyla vekâleten yapılan bu iş, zamanla kalıcı ve yerleşik bir istihdam modeline dönüştü. İşveren (devlet, hükümet) daha “hesaplı” olan bu yöntemi oldukça yaygınlaştırdı. Bugün yaklaşık 30 bini eğitim fakültesi mezunu ya da formasyon sahibi olmak üzere 100 bin civarında ücretli öğretmen olduğu tahmin ediliyor. (Tahmin ediliyor çünkü açıklanmış resmi bir veri yok, sendikaların bazı kısıtlı araştırmaları var)

Yazının Devamı

Taner Akçam’ın olmayan bilim ahlâkı

Taner Akçam, ABD’nin en önemli üniversitelerinden Kaliforniya Üniversitesi’nde (UCLA), ‘Ermeni Soykırımı Araştırma Programı’nın başında. UCLA’daki Ermeni Enstitüsü zaten, sözde soykırım iddialarının merkezi. Tarihsel yalan oradan yayılıyor. Akçam, akademik hayatını sözde soykırımı kanıtlamaya ayırdı. Çok sayıda kitap ve makale yazdı. O, 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak niteleyenlerin piri konumunda. Yeni bir kitabı yayınlandı. Adı, ‘Yüzyıllık Apartheid’. Cumhuriyetin 100. yılına böyle bir tezle saldırmayı tercih etmiş Akçam. Kitabı henüz edinme şansımız olmadı. Okuyunca daha geniş bir eleştiri yapabiliriz.

Bu yazımızda Akçam’a çok daha temel bir noktadan itirazımız var. Öncelikle şunu belirtelim. Akçam’ın sıklıkla kullandığı ‘Soykırım’ ya da ‘Apartheid’ gibi kavramlar, tarihin veyahut siyasetin değil, ceza hukukunun konusudur. Birer suç tanımıdır. Böyle olduğu için de uluslararası sözleşmeler veya kanunlarla tanımlanmışlardır. ‘Soykırım’ kavramı, ‘kırım, katliam, mukatele’ gibi tarihi ve siyasi kavramlardan farklıdır. Hırsızlık, gasp, cinayet gibi bir hukuk tanımıdır. Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında onaylanan, 1951 yılında yürürlüğe giren “Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlemesi ve Cezalandırması Sözleşmesi” ile hayatımıza girmiştir. Tarih üzerine yapılan tartışmalar bir yana, “kanunsuz suç ve ceza olmaz” evrensel ilkesinden hareketle, 1951 öncesi hiçbir eylem ‘soykırım’ olarak tanımlanamaz. Bu nedenle Akçam, sadece ve sadece tarihe çalım atmaya çalışan bir tarihçi konumundadır. Öyle ki Nazi liderleri bile 1945-46 Nürnberg yargılamalarında soykırım suçundan değil, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, barışa karşı işlenen suçlar, komplo kurmak gibi iddialarla yargılanmış ve bu suçlardan mahkûm olmuştur. Çünkü henüz ortada ‘soykırım’ suçu yoktur. Ancak 5 yıl sonra böyle bir suç ortaya çıkacaktır.

Yazının Devamı

Bitmeyen aşağılık kompleksimiz

İki hafta önce Disney’e bir teşekkür mektubu kaleme almıştık. Atatürk dizisini daha yayınlanmadan ortadan kaldırarak Türkiye’deki ultra çağdaş, pek Atatürkçü kesimlerin maskesini indirmişti. Disney’in hizmeti devam ediyor. “218 emekli diplomattan Disney’e Atatürk tepkisi” başlıklı haberi basında görünce çok heyecanlandık. “Diplomatlarımız gerekeni söylemiştir”, “Disney’in içinden geçmişlerdir” diye heyecanlanarak bu bol imzalı mektubu okumaya başladık.

Mektubun arslan değil kuzu üslubuyla yazıldığını fark etmemiz uzun sürmedi. Yanlış anlaşılmasın. Bu centilmen insanlarımızdan kabalaşmalarını ya da diplomatik dillerinde bir erozyon beklemiyoruz. Yakışmaz zaten. Ancak nezaketle uysal koyun olmak da aynı şeyler değil. Pek âlâ nezaket içerisinde Disney’e haddini bildirmek de mümkün.

Yazının Devamı

Türkiye KKTC’yi gerçekten tanıyor mu?

Kıbrıs’a şöyle haritadan bir bakmak, onun önemini anlamamız için yeterli. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye için Doğu Akdeniz’deki nefes borusu. Özellikle Dedeağaç’tan Ege Adaları ve Girit’e kadar bütün Yunanistan’ın dev bir ABD üssüne dönüştüğü koşullarda. Batı’yı arkasına alan Yunanistan’ın 12 mil sopasını salladığı şartlarda. Hele hele ABD-İsrail-Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi hedefe koyan ortak tatbikatlar düzenledikleri, doğal kaynak savaşının ufukta olduğu bir ortamda…

Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın geleneksel Büyükelçiler Konferansı’nın açılışında yaptığı konuşmanın Kıbrıs bölümü dikkate değer.

Yazının Devamı