26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Balkondan fotoğraf yağıyor

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Bir yılı aşkın süre önce, 2 Şubat 2018 tarihli bu köşede “Çok düşünüp, az çekmek” başlıklı yazıda fotoğraf sanatçısı-akademisyen Haluk Çobanoğlu’nun çok şey öğrenerek okuduğum “Bu Fotoğrafları Neden Çekiyoruz?” kitabından söz etmiştim. Orhan Pamuk’un İstiklal Caddesi’ndeki Yapı Kredi Kültür Sanat Binası’nda açılan, 27 Nisan’a dek görülebilecek “Balkon” adlı fotoğraf sergisini gezince Çobanoğlu’nun kitabına tekrar göz atma ihtiyacı duydum. Böyle bir ihtiyaç duydum, çünkü Orhan Pamuk da sergi için hazırladığı yazıda, “Niye çekiyordum bu fotoğrafları?” sorusunu sık sık kendisine yöneltmiş olduğunu belirtmekte.
Sergide Pamuk’un Aralık 2012-Nisan 2013 süresince Cihangir’deki evinin balkonundan, hayli gelişmiş bir makineyle çekmiş olduğu 8500 fotoğraftan, sergilenmeye değer görülen 600 kadarı yer alıyor. Boğaz manzarası, Adalar, Sarayburnu, şehir hatları vapurları, dev tankerler, yolcu gemileri, martılar, minareler, Üsküdar sırtları, o sıralarda bir roman yazmakta olan (tahminimce “Kafamda Bir Tuhaflık”) Pamuk’un, kendi hesabına göre günde ortalama 70 kez deklanşöre basması sonucu sergiyi oluşturan fotoğraflara dönüşmüşler. Kadraj, açı ve objeler “çoğu kez” değişiyor ama durulan yer, yani balkon hep aynı.

ŞAK, ŞAK, ŞAK...
Fotoğraf uzmanı değilim, teknik-estetik değerlendirmeyi fotoğraf sanatçılarına bırakayım ama Pamuk’un çalışmalarından pek haz duymadığımı, projenin bir “deha ürünü” olmadığını düşündüğümü belirtmeden de geçmeyeyim. Çobanoğlu’nun şu satırları adeta “kafamda bir tuhaflıkmışçasına” yankılandı durdu zihnimde sergiyi gezerken: “Fotoğrafın bu denli yoğun kullanımına rağmen fotoğrafçının emeğinin ‘her taraftan fotoğraf yağıyor’ gerekçesiyle bu denli değersizleştirilmesi; fotoğrafın bir zanaat, meslek olmaktan çıkarak, hobi ile meslek arası bir konumda seyretmesi, yaşam pratiğinde fotoğrafın ‘ciddiye alınmama’ sürecini başlatmıştır. Fotoğrafçının ‘bitmeyen çıraklığını’ hafife alan, dünyada başka bir ülkede eşi menendi bulunmayan haliyle; iki adımda ‘fotoğraf sanatçısı’ oluverdiğin bir coğrafyada fotoğrafın işi, dünyaya nazaran daha da zor!”
Bana sorarsanız, Nobel ödüllü edebiyatçımız Orhan Pamuk, “fotoğrafçının bitmeyen çıraklığını” hafife almış, günde ortalama 70 kez düğmeye basmış ve balkondan fotoğraf yağdırmış gibi görünüyor. Yazısında aynen “Şak, şak, şak diye üç tane daha manzara fotoğrafı çekiyor ve kendimi daha iyi hissediyordum” diyor zaten. Keşke çok düşünüp, az çekseydi.

BALZAC’IN TAVSİYESİ
Açıkçası fotoğrafların karşısında hayli uzun zaman geçirdiğimi söyleyebilirim ama Pamuk’un sergi yazısını okumak daha fazla zamanımı aldı; çoğu yerde, romanlarından alışık olduğum bozuk Türkçe nedeniyle epeyce oyalandım, yazarın ne demek istediğini anlamakta zorlandım.
Derdim, “her şey” yerine “herşey”, “fark etmek” yerine “farketmek” yazması falan değil... Pamuk bu türden temel dilbilgisi kurallarını “aşalı” çok oldu ama “Yani romanımı istediğim gibi neden yazamadığım sorusunu kendimden saklamama fotoğraf çekmek bile tam olarak yardım edemiyordu artık” gibisinden öyle cümleler var ki o yazıda, bir sergiyi gezdikten sonra kendimi ilk kez çok yorgun hissettim. Bir başka yerde de “Fotoğraf çekme arzumun, roman yazma isteğimi zaman zaman bastırdığını düşünüyordum” diyor örneğin. Bağlantılı bu iki cümlenin içinden bir türlü çıkamadığımı itiraf edeyim.
Balzac’ın, yazdığı ilk romanını okuması ve yayımlanması için yardımcı olmasını ısrarla isteyen genç bir yazara, “Şöhret olduktan sonra yayımlarsın!” dediği rivayet edilir. O hesap, Orhan Pamuk’un fotoğrafçılığı da şöhret olduktan sonra çıktı piyasaya!