26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Berfin Bahar’da Yılmaz Güney

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Berfin Bahar dergisi Eylül 2016 tarihli 223. sayısının kapağını Yılmaz Güney’e ayırmış. Mehmet Ergün’ün “Ürettiği imgeyi silaha dönüştüren adam: Yılmaz Güney”, Yeşilçam döneminde Güney’in en yakın arkadaşlarından, pek çok filmde birlikte rol aldığı Nihat Ziyalan’ın “Elif Güney Pütün: Bir zamanları hissetmek önemli”, Dilan Salkaya’nın “Bir umut figürü olarak Yılmaz Güney”, Kadir İncesu’nun “Agah Özgüç: Türk sinemasında oyunculuk Yılmaz Güney ile zirveye ulaştı”, Sabri Kuşkonmaz’ın “Sinemada Yılmaz Güney dönemi” başlıklı yazıları, oyuncu, senaryo yazarı ve yönetmen olarak sinemamızın zirve noktasına yerleşmiş bulunan sanatçıyı çeşitli açılardan değerlendiriyor.

ZİYALAN’IN MEKTUBU

Ziyalan’ın, Yılmaz Güney’in kızı Elif’e bir mektup-anlatı biçiminde kaleme alınmış anıları hayli ilginç. Elif Güney Pütün, Paris’ten Nihat Ziyalan’ı aramış ve “Babamla gençlik yıllarınızda gittiğiniz, onun sevdiği mekânları öğrenip gitmek, oralarda onu hissetmek istiyorum. Bu mekânlar nerelerdir?” diye sormuş. Ziyalan da bu yazıyla anlatmış... Bir kesit:

“Dar Film’de Iskra marka film oynatma makineleri satan patronunu ikinci baba gibi görürdü Yılmaz. Daha doğrusu kayınpederi... Çünkü kızına âşıktı. Ne patron ne de kızı bunu bilirdi. Yüreğindeki ateşe su serpmek için, kasapların oradaki manifaturacılar çarşısı meyhanesine sürüklenirdik. Biraya votka karıştırırdık. Baban o kadar hızlı içtiği halde belli olmazdı kafayı bulduğu. Meyhaneyi kapatıp evin yolunu tuttuğumuzda, sarhoşluğumuz belli olmasın diye kendimizi tutar, Yılmaz’ın annesi Güllü Teyze’nin gecekondusuna varınca zembereğimizi boşaltırdık.”

Berfin Bahar’ın bu sayısı, Yılmaz Güney arşivi açısından verimli malzemeler barındırıyor.

GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ

Osman Akyol’un “Karanlıkta Uyananlar’dan İş ve Ekmek’e Yeşilçam’da işçi filmleri”, Cazim Gürbüz’ün “Atatürk deist miydi?”, Arif Tekin’in “Kur’an ayetleri ilk defa ne zaman kitap haline getirildi?”, Oğuz Tümbaş’ın “Sanat emekçisi Kaya Özsezgin’in ardından”, Abdullah Gürgün’ün “İki doğum, iki ölüm ve yaşam”, Olcay Bağır’ın “Kadının televizyonla imtihanı” ve Elvan Gruda’nın “Gel gör beni aşk neyledi ya da müziğin doğusundan batısına uzanan bir filozof: Ahmed Adnan Saygun” başlıklı yazıları da çok sayıda öykü, deneme, şiir ve kitap tanıtımına yer veren derginin diğer ürünleri arasında...

AĞLAYAN GÖZLERE YAZIK

Türkiye gergin bir ülke... Nefret duygusunun çoğu zaman öne çıktığı, intikam değilse bile “bedel ödetmek” amacının belirleyici olabildiği bir süreçten geçtiğimiz açık. Attilâ İlhan’ın “Haini bol bir milletiz” sözlerinin çokça karşılık bulduğu ortada.

Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlerin geçen hafta gözaltına alınmalarını tam da bu kapsamda değerlendiriyorum ve “Altanlar için ağlayan gözlere yazık” diyorum. Yıllardır sahtekârca demokrasi havariliği sürdürüp “her türlü darbeye” karşı olduğunu açıklayan ama FETÖ’cü - CIA’cı darbe girişimden sonra gıkını çıkarmayıp deliğine saklanan Orhan Pamuk’un da aralarında olduğu bir grup “yabancı” aydının Altanların gözaltına alınmalarını protesto eden açıklaması da bunun en iyi kanıtı.

Ahmet ve Mehmet Altan’ın gazetecilikten, yazar - çizerlikten, düşüncelerinden ötürü içeri atılmadıklarını çok iyi biliyoruz.