27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir dağ masalı

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

“Malumu ilan etmek” deyimi, herkesin bildiği ve gördüğü bir şeyi açıklamaya çalışmak anlamına geliyor. Mesela koca bir dağın önünde duruyorsunuz ve “Arkadaşlar, şu anda aşmak durumunda olduğumuz muazzam dağın önünde durmaktayız” diyorsunuz. Hatta malumu detaylandırmaya başlıyorsunuz. Mesela dağın denize bakan yamacındaki ormanların botanik özelliklerini, karaya bakan çorak yamacındaki heyelan tehlikesini, ormanlık bölgede dolaşan aç ayıların gücünü, çorak bölgede dolanan öfkeli kaplanların çevikliğini anlatıyorsunuz. Sonra dağın hangi yoldan aşılabileceği sorunu tartışmaya açılıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor.

Mesela bazıları ayıların göründüğü gibi olmadığını, son sıralarda salgın bir hastalığa yakalandıklarını, bu yüzden dişlerinin döküldüğünü pençelerinin köreldiğini, onları da saflarımıza katarak dağın zirvelerine doğru ilerlersek kaplanların bize saldırmaya cesaret edemeyeceklerini söylüyorlar. Hatta daha da ileri giderek, “Ayıları ancak biz kurtarabiliriz” diyorlar.
Bazıları bunun doğru olmadığını, ayıların öfkeli ve aç, pençelerinin ve dişlerinin ise yerli yerinde olduğunu, bu yüzden en iyi yöntemin kaplanları onların üzerine sürerek aralarında bir çatışma çıkarmak, onlar birbirini parçalarken dağın zirvelerine doğru ilerlemek olduğunu söylüyorlar.
Bazıları, kaplanlara güveniyorlar, vahşi ayılarla kaplanlar arasındaki çelişkiye dikkati çekiyorlar. “Bin kaplanın gücünü arkamıza alırsak ayıları parçalar ve dağları aşarız,” diye düşünüyorlar.

Ve nihayet bazıları da, “Bu işlere hiç bulaşmayalım, kendimizi koruyalım, çiçekli küçük bahçemizde herkesi protesto ederek kendi kimliğimizi inşa edelim, nasıl olsa birileri bir yol bulur, biz de dans ederek onların peşine takılırız, havamız bin beş yüz olur” diyorlar.
Bu dağ masalı 2007’de ve 2013’te gericiliğe karşı sokaklara çıkan milyonlarca insanın, ilerici halk kitlelerinin durumunu anlatıyor. Bir yanda emperyalist kaplanlar, diğer yanda gerici ayılar ve aşılması gereken koca bir dağ.
Geçenlerde güneş doğarken yarış bisikletiyle Saray’ın üzerine inşa edildiği dağın yamacında hız yaparken bu masal aklıma geldi. Sonra, çağrışım yoluyla, Mao Zedung’un Haziran 1945 tarihli “Dağları Taşıyan Budala İhtiyar” konuşmasını hatırladım (bkz. Seçme Eserler, c. III, s. 300, Aydınlık Yayınları 1976).
Mao Zedung masalı şöyle anlatır: “Bu masal, çok eskiden Çin'in kuzeyinde yaşayan ve Kuzey Dağının Budala İhtiyarı adıyla bilinen yaşlı bir adamı anlatır. Bu adamın evi güneye bakarmış ve kapısının önünde duran Tayhang ve Vangvu adlı iki büyük dağ, yolu kapatırmış. Adam bir gün oğullarını çağırmış ve hep birlikte kazma küreğe sarılmışlar, dağları büyük bir kararlılıkla kazmaya başlamışlar. Akıllı ihtiyar adıyla bilinen bir başka aksakal onları görünce gülmekten kırılmış: ‘Amma da aptalsınız! Bu iki koca dağı kendi başınıza kazıp bitirmenize imkân yok!’ demiş. Budala İhtiyar cevap vermiş: ‘Ben ölünce, oğullarım devam eder; onlar ölünce, torunlarım devam eder; torunlarım da ölünce, onların oğulları ve torunları devam eder ve bu durmadan sürüp gider. Dağlar ne kadar yüksek olursa olsun, daha fazla büyüyemezler. Ama bizim kazdığımız her bir parçayla biraz daha küçülürler. Neden onları yerle bir edemez mişiz?’ Akıllı İhtiyarın yanlış görüşünü böylece çürüttükten sonra, inancından hiçbir şey kaybetmeden her gün kazmaya devam etmiş. Tanrı bütün bu olup bitenlerden çok etkilenmiş ve yeryüzüne iki melek yollamış: bu melekler de dağları sırtlayıp götürmüşler. Bugün, Çin halkının omuzlarında bütün ağırlığıyla duran iki büyük dağ vardır. Bunlardan biri emperyalizmdir, öteki de feodalizm. Çin Komünist Partisi çoktandır bunların kökünü kazımaya karar vermiştir. Sebat etmeli, bıkmadan usanmadan çalışmalıyız. Böyle yaparsak, Tanrıyı biz de etkileriz. Bizim Tanrımız, Çin halk kitlelerinden başkası değildir. Çin halk kitleleri ayağa kalkıp bizimle birlikte kazarlarsa, bu iki dağı niçin yerle bir etmeyelim?”
Bizim omuzlarımıza da bütün ağırlığıyla emperyalizm ve gericilik çökmüştür. Malumu ilan edip detaylandırmadan hem kâğıttan kaplanlara hem de gerici ayılara karşı örgütlenip dağları yerle bir etmekten başka çare yoktur.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019