27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Biz kimseye kin tutmayız’

Rıza Zelyut

Rıza Zelyut

Eski Yazar

A+ A-

UNESCO, 1991 yılını bütün dünyada Yunus Emre’yi Anma Yılı ilan etti.
Bir Türk ozanı bütün dünyada anılıyorsa çok üstün nedenleri olmalı değil midir?
Öyledir... Yunus Emre, Batı’da ancak 19. Yüzyıl’da ortaya çıkan hümanist felsefeyi, onlardan 600 sene önce Anadolu’da dile getirmiştir. 800 sene önce başlayan bu “Türk hümanizması”, Dede Kargın, Baba İlyas, Baba İshak, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evren, Konyalı Sadreddin, Şeyh Edebalı, Sarı Saltık, Seyyid Mahmud Hayrani, Taptuk Emre, Âşık Paşa, Barak Baba, Hacım Sultan, Geyikli Baba, Abdal Musa ve benzerleri gibi Türk babalar tarafından yaratılmıştır.
O hümanizmadan can alan ve ona can katan büyük ozanımız, kırsaldaki Türkmenlerin, kentlerdeki Ahilerin Moğol-Selçuklu işbirliği ile katledildiği o dönemde bakın ne diyor:
“Biz kimseye kin tutmayız
Düşmanımız kindir bizim”
Bu görüş birilerine zayıf gelebilir. Lakin o kindar ve dindar yöneticiler-efendiler-beyler yok olup gittiler ama Yunus Emre yaşıyor.
Hz. Ali’nin deyişi ile insan yüreğine küçük bir kin damlasa, o damla orada büyür, yayılır giderek kalbin tümünü kapkara yapar. Yani başkasına duyduğunuz kin döner sonunda sizi vurur. İnsanlıktan çıkarsınız.

KİN AYRI ELEŞTİRİ AYRI
Devrimci insan, toplumu dönüştürmek gibi çok zor ve kutlu bir göreve soyunmuştur. Bu yüzden Orta Çağ duygusu olan kine teslim olarak kendi idealine kurşun sıkmaz. Dünü ve bugünü bilerek hep ileriye bakar. İleri doğru yürümek için dün kavga ettiğimiz yapılarla ortak çalışma gündeme gelebilir. Kin, ortak çalışmayı engeller.
Kişisel tarihimde; Milli Görüş çizgisi ve onun Amerikancı türevi AKP ile, PKK elebaşısı Öcalan ve örgütü ile, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile sert mücadeleler yürüttüm ama buralardaki insanlara karşı kin beslemedim.
Tayyip Erdoğan ile ilgili en stratejik kitabı yazarak (Muaviye’den Erdoğan’a DİN VE SİYASET) eleştirilerimi doruğa çıkardım. Ama bunu, ona kin duyduğum için değil, Türkiye’yi bekleyen tehlikeleri göstermek için yaptım.
Onlar gibi dinci kindarlık içinde olmadığım için ülke yararına gördüğüm hayırlı bir işleri olduğunda da hakkını veriyorum
***
Bugün, Erdoğan nefreti Türkiye’nin yarısını esir almış durumda.
Umutsuz olmayın. Erdoğan’ı böyle baskın hale getiren, önemli ölçüde muhalefet partilerinin beceriksizliğidir.
Ama bir de hayatın karşı konulmaz akışı var...
Nasıl ki Erdoğan, PKK ve FETÖ konusunda bizim söylediğimiz noktalara gelmek zorunda kaldı ise, diğer konularda da gelecektir. Çünkü, Türkiye’deki 100 yılı aşan devrimci gelenek bu gerici yapıları kıra kıra ilerleyecektir.
Yeter ki siz yerinizde sağlam durun ve AKP’liler kadar dayanışma içinde olun...

YENİÇERİ, SARAYA KARŞI İDİ
Oda TV yazarlarından Hüseyin Vodinli 17 Mayıs tarihli yazısında diyor ki: “Dışta Suudi önderliğindeki ‘İslam NATOsu’nun emrine verilen TSK içte de saraya bağlı bir nevi Yeniçeri Ocağı’na dönüştürülecektir.”
Yazarın; Türk ordusunun Sünni İslam projesinin bir parçası haline getirilmesine duyduğu tepkiyi paylaşıyorum. Gel gör ki Yeniçeri Ocağı (ordusu) konusunda söyledikleri (veya sandığı) doğru değildir.
Ayrıntısına bir başka yazıda girmek üzere özeti vereyim:
*Yeniçeri Ocağı, Osmanlı Sarayı’na bağlı olmakla birlikte, saraya karşı kuvvetli bir denge unsuru olmuştur. Bu ordu zamanla halkın tepkisini seslendiren bir kurum haline gelmiş; yönetimin haksızlıkları karşısında da kimi zaman kazan kaldırmıştır.
*Kazan kaldırmak, saraya karşı halkın gücünü göstermektir. Bu ordunun mensupları barış günlerinde halkın içinde olmuşlardır. Bu yüzden de sultanlar, Yeniçerileri yok etmek için yüzyıllarca uğraşmışlardır.
*Atatürk, 1913 sonunda Bulgaristan’a askeri ataşe olarak atandığında verilen bir davete Yeniçeri subayı kıyafeti giyerek gitmiştir... Sebebi de Osmanlı’nın fetihçi gücünün Yeniçeri ile sembolize edilmiş olmasıdır.
TSK eğer İslam ordusuna çevrilir de Beştepe’ye bağlanırsa Yeniçeri ordusu değil Asakir-i Mansure-i Muhammediyye haline gelir.
Bu cafcaflı isimli 2. Mahmut ordusunun da hiçbir işe yaramadığını tarih göstermektedir.
***
Yeniçeri ordusunu Padişah 2. Mahmut 1826 yılında tam bir katliam yapılarak yok etmiştir. Bu kırıma dönemin Osmanlı tarihçileri Vaka-yı Hayriyye (Hayırlı Olay) demişlerdir. Ama bu cinayetten sonra Osmanlı Devleti hızla dağılmıştır. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, özünde “Vaka-yı Şerriyye”dir (Kötü Olay). Bu olayda gerici tarikatler ve padişahçılar iş birliği yaparak, binlerce Alevi-Bektaşi’yi katletmişler, binlercesini de Belgrad ormanlarında diri diri yakmışlardır.
Bu konunun Osmanlı tarihlerine nasıl yansıdığını merak edenler, “Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli/Ali’nin Sırrı” isimli eserimizin ilgili bölümüne bakabilirler.