26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dünyaya bir adam düşmüştü

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

İki gün önce, 69 yaşında hayatını kaybeden İngiliz rock müzisyeni ve gerçek bir popüler kültür ikonu olan David Bowie, yalnızca şarkılarıyla değil sinema oyunculuğuyla da şaşırtıcı performanslar sergilemiş, derin izler bırakmıştı. 1960’lı yılların sonlarına doğru kimi kısa film ve televizyon dizilerinde rol alan Bowie, 1976 yapımı Nicolas Rœg filmi “Dünyaya Düşen Adam”la beyazperdedeki ilk büyük çıkışını gerçekleştirmişti. Dünyalıları daha iyi tanımak için kendi gezegeninden insan kılığında gelen bir uzaylı olan Thomas Jerome Newton’ın kısa sürede zengin ve güçlü bir işadamı haline gelmesiyle yaşananları anlatan film, bu gizemli adamın geçmişinin araştırılmasıyla çok başka kulvarlara açılıyordu anımsanacağı gibi. Kısa filmler, diziler ve belgeseller hariç toplam 17 sinema filminde rol aldı David Bowie. 1983’te Tony Scott’ın çektiği sıradışı vampir öyküsü “Açlık”ı Catherine Deneuve ve Susan Sarandon’la birlikte unutulmaz kılmıştı. Martin Scorsese’nin “Günaha Son Çağrı”sı (1988), David Lynch’ın “İkiz Tepeler: Ateş Benimle Yürür”ü (1992), Julian Schnabel’in “Basquiat”si (1996), Christopher Nolan’ın “Prestij”i (2006) gibi filmlerde Bowie’nin oyunculuk gücüne doya doya tanıklık etmiştik. Ama tüm saydıklarımın ötesinde bir başka film var ki gerek sinema tarihindeki gerekse David Bowie filmografisindeki yeri açısından gerçekten benzersizdir: 1986’da sinemalarımızda “Furyo” adıyla gösterilmiş olan “Mutlu Nœller Bay Lawrence” (Merry Christmas Mr. Lawrence).
ÖLMEDİ, GERİ DÖNDÜ1959’da başladığı yönetmenlik yaşamında “Japon Yazı, Çifte İntihar”dan “Duygu İmparatorluğu”na, “Genç Bir Hırsızın Güncesi”nden “Tutku İmparatorluğu”na kadar geniş bir yelpazede Japon Yeni Dalgası’nı yaratan çok önemli filmlere imza atan Nagisa Oshima’nın, binlerce yıllık meşhur Japon geleneklerine karşı büyük bir başkaldırı gerçekleştirdiği filmdir bu. “Bir harakiri görmeden Japon halkını anlayamazsınız” önermesiyle ve bir harakiri gösterisiyle açılan film, seyirciyi İkinci Dünya Savaşı’nın tüm şiddetiyle sürmekte olduğu 1943 yılına, Cava’da İngiliz savaş esirlerinin tutulduğu Japon kampına götürür. Hükmedenlerden Japon Yüzbaşı Yonoi ve Çavuş Hara ile hükmedilenlerden Albay Lawrence ve Binbaşı Celliers’e odaklanan, ama bu dört kişinin kendi aralarındaki tuhaf ilişkiye de ayrıca özel önem veren “Furyo”, sinema tarihindeki tüm esir kamplarından çok başka bir mekân ve atmosfer çizer.Her plan ve sahnesinde Nagisa Oshima’nın, sıradan ve görkemli, şiirsel ve kaba, yarı dramatik ve komik ahlak tasvirleriyle büyük bir tutarsızlığa vurgu yapan, defalarca seyretmekten bıkmayacağınız bir başyapıttır “Furyo”.Bowie ise, kamptaki esirlerden, biraz da suçluluk duygusu içindeki, Japonlardan nefret etmemek için kendisini zorlayan kibirli Binbaşı Celliers rolünde tek kelimeyle muhteşemdir. Askerlik, esaret ve otorite, erkeklik ve eşcinsellik, aşk ve nefret, Doğu ve Batı, İngilizler ve Japonlar gibi olguları usul usul bir anlatımla ve yer yer görkemli bir “orkestrasyonla”, yer yer de “haiku” yapısıyla sunan “Furyo”ya neresinden bakılsa çok şey katmıştır Bowie. Hayranları onun ölmediğine, yalnızca yer değiştirdiğine inanıyor. “Düştüğü” bu dünyadan kendi gezegenine dönmüş olması, bence de çok kuvvetli ihtimal.