MURNONG (YAM PAPATYASI) – GÜNEYDOĞU AVUSTRALYA
Bir zamanlar Avustralya Aborjinlerinin temel gıdası olan bu yeraltı yumrusu, çiğ ya da pişmiş olarak tüketilir; sulu, hafif tatlı ve oldukça besleyicidir.
Victoria’nın çayırlık tepelerini sarı çiçek tarlalarıyla bezeyen murnong, binlerce yıl boyunca sürdürülebilir biçimde hasat edildi.
Aborjin kadınları, “yam çubukları”yla toprağı havalandırarak hem kendi gıdalarını toplar hem de ekosistemi yeniden canlandırırlardı. Ancak Avrupa’dan gelen koyun sürüleri bu sistemi yok etti.
OLOTÓN MISIRI – OAXACA, MEKSİKA
6 metreye kadar uzayabilen bu mısır türü, azotunu yalnızca topraktan değil, havadan da alabilen mucizevi bir kök sistemine sahip. Saplarından dışarı doğru çıkan hava kökleri, kendi kendine döllenmeyi sağlayan mikrobiyal bir mukus salgılar. Bu özelliği, onu gübreye bağımlı olmayan nadir bitkilerden biri yapar.
Oaxaca'nın doğusundaki dağ köylerinde Mixe halkı tarafından kuşaktan kuşağa ekilir. Bilim dünyası onun genetik mirasını çözmeye çalışsa da, bu mısırın değeri, onu eken insanların bilgeliğiyle bütünleştiği için paha biçilemez.
GEECHEE KIRMIZI BEZELYE – SAPELO ADASI, GEORGIA, AMERİKA
Amerikan Güneyi’nin deniz adalarında, Batı Afrika’dan getirilen kölelerin torunları olan Gullah-Geechee halkı, atalarının tarım geleneklerini sürdürüyor.
Bu kırmızı, yoğun aromalı bezelye çeşidi, yalnızca besleyici bir mahsul değil, aynı zamanda bir direniş ve kimlik sembolü.
SKERPIKJØT – FAROE ADALARI, DANİMARKA
Faroe Adaları’na özgü olan skerpikjøt, özel kulübelerde—hjallur adı verilen rüzgâr alan ahşap yapılarda—asılarak fermente ediliyor.
Et zamanla “kontrollü çürüyor” ve keskin, küflü, umami dolu bir tada ulaşıyor. Bu geleneksel yöntem, ağaçsız ve izole bir coğrafyada hayatta kalmanın zekice bir çözümü.
Bugün modern tarım ve ithal etlerin yükselişiyle, bu eşsiz ürün unutulma riskiyle karşı karşıya.
SHIO-KATSUO – NISHIIZU, JAPONYA
Aşırı tuzlanmış ve aylarca kurutulmuş ton balığı, içinden pirinç sapları geçirilerek süslenir. Bir zamanlar yaygın olan bu gelenek, bugün yalnızca tek bir usta tarafından yaşatılıyor.
Balık, yemeklerin üzerine rendelenerek kullanılıyor ve sadece birkaç gramıyla bile umami fırtınası yaratabiliyor.
KAYINJA MUZU – UGANDA
Kayinja, bu coğrafyada evcilleştirilen, bira yapımında ve geleneksel düğünlerde kullanılan çok yönlü bir muz türüdür. Ancak dünya pazarını domine eden Cavendish gibi tek tip, genetiği değiştirilmiş muzlar, hem bu yerel türleri hem de beraberindeki tarım bilgisini tehdit ediyor. Uganda’daki çiftçiler, çeşitliliğe dayalı tarımın önemini yeniden keşfediyor.
SALERS PEYNİRİ – AUVERGNE, FRANSA
Salers, 1000 yıllık geçmişe sahip çiğ sütle yapılan yarı sert, cevizimsi aromalı bir Fransız peyniridir. Üretimi o kadar hassastır ki, bugün sadece yaklaşık 10 üretici tarafından gerçek haliyle yapılabiliyor.
Bu peynirin değeri sadece tadında değil; dağ yaşamı, sabır, mikrobiyal çeşitlilik ve zanaat bilgisinin mükemmel birleşiminde yatıyor.
QVEVRI ŞARABI – GÜRCİSTAN
Binlerce yıllık qvevri adı verilen kil küplerde yapılan bu şarap, üzüm kabukları, sapları ve suyu ile birlikte yer altına gömülerek aylar boyunca fermente edilir.
Oval şekli sayesinde doğal olarak çökelen pomzayla berraklık kazanır.
PU-ERH ÇAYI – XISHUANGBANNA, ÇİN
Çin'in güneybatısındaki kadim ormanlardan toplanan yabani çay yaprakları, aylar hatta yıllar süren bir fermantasyon sürecinden geçerek Pu-Erh çayına dönüşür.
Ne yazık ki bu gelenek, modern kauçuk plantasyonları ve aşırı talep yüzünden büyük baskı altında. Gerçek pu-erh, sadece bir içecek değil; binlerce yıllık bir doğa, bilgelik ve sabır yolculuğudur.
CRIOLLO KAKAO – CUMANACOA, VENEZUELA
Tanrıların yiyeceği olarak kabul edilen criollo kakaosu, kremamsı yapısı, hafif tatlılığı ve acıdan uzak aromasıyla dünyanın en nadir çikolata hammaddesidir.
Venezuela'nın yağmur ormanlarında yetişen bu ağaç, sadece uygun sıcaklık ve nem koşullarında hayatta kalabilir.
Üretimi zahmetlidir ama karşılığı, çikolatada ulaşılan en yüksek kalite düzeyidir. Criollo’nun yeniden keşfi, Venezuela’da hem ekonomik bir umut hem de gurur kaynağı haline geliyor.