ABD ile Türkiye arasında Ortadoğu Kürtleri
Türkiye, tarihinde bir kez daha derin bir siyasi istikrarsızlık döneminden geçiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi, ülkeyi yeni bir anayasanın kabulüne yönlendirirken, bu süreçte önüne çıkabilecek tüm siyasi güçleri bertaraf etmeye çalışıyor.
Oysa daha doğru olan yaklaşım, toplumun tamamını tek bir hedef etrafında birleştirmek, geniş bir dayanışma ağı oluşturarak Cumhuriyet’i yeni bir gelişim aşamasına taşımak olurdu.
Ankara’nın bu yönde bazı adımlar attığını belirtmek gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt nüfusuyla yıllardır süregelen çatışmayı nihayet çözme çabaları, ulusun büyük bölümünü etrafında toplamış durumda. Elbette uygulama yöntemlerine dair soru işaretleri, Atatürk ilkelerinden sapma yönünde eleştiriler gündeme gelebilir. Fakat neredeyse tüm siyasetçiler artık bu meselenin çözülmesi gerektiğini kabul ediyor. Geçmişte başvurulan sert ve baskıcı yöntemler bugün için çıkış yolu değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu adımları tümüyle samimiyetle attığı da söylenemez. Gündemde yaklaşan seçimler bulunuyor. Kürtlerle kurulacak olası bir ittifak hem iktidarın korunması hem de anayasa değişikliği için gerekli çoğunluğun sağlanması açısından işlevsel bir araç olarak görülüyor. Dolayısıyla meseleye yalnızca toplumun taleplerine verilen bir yanıt gözüyle bakmak, yeni “Kürt açılımı” girişimini mutlak bir kazanım olarak değerlendirmek anlamına gelmez. Bu gerçeği parlamentodaki çoğu parti de fark etmiş durumda. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’ndaki temsilci listesi buna açık bir kanıt. Bugün karşı çıkanların çoğu da esasında siyasal hesaplarla hareket ediyor. Nitekim İYİ Parti’nin sert muhalefetinin ardında, Devlet Bahçeli’nin girişimlerinden umduğunu bulamayan milliyetçi seçmeni kazanma çabası olduğu biliniyor.
İç siyasette tablo bu olsa da dış politikada işler çok daha karmaşık. Ortadoğu’daki çatışma noktalarından birinin ortadan kalkması herkesi memnun ediyor mu? Elbette hayır. “Kaos bir merdivendir.” diyen dizi karakterini hatırlarsak, kaos aynı zamanda iktidarın aracıdır. Amerikalılar için de böyledir: Onlar, eski Osmanlı coğrafyasında çıkarlarını ilerletmenin başka yolunu bilmemektedir.
CIA VE PENTAGON’UN STRATEJİSİ
Bugün Türk toplumunda ve söz konusu komisyonda belli bir dayanışma havası hakim olabilir. Fakat ABD bundan etkilenmeyecektir. CIA ve Pentagon analistleri Türk halkının iradesini kıramayacaklarını gayet iyi bilmektedir. Bu nedenle stratejilerini farklı bir cepheden yürütmekte, Kürt hareketini içeriden bölmeye çalışmaktadırlar. Yerel liderleri birbirine düşürerek, klasik “böl ve yönet” yöntemini uygulamaktadırlar.
ABD’nin hem Suriye Demokratik Güçleri’nde hem de Barzani ve Talabani çevrelerinde ne denli güçlü nüfuz kurduğu sır değil. Washington, bu yapılar üzerinden, Türkiye’nin aslında samimi olmadığı, hiçbir taviz vermeye niyetli bulunmadığı yönündeki söylemi yaymaktadır. Bu anlatı, Ankara’yı kurnaz bir tuzak kurucusu, Kürtleri ise masum kurbanlar olarak resmetmektedir. Bir yalan ne kadar çok tekrar edilirse, en azından şüphe uyandıracağı açıktır.
Ayrıca son bir yıl içinde Amerikalılar, Kürt bölgelerine yönelik silah sevkiyatlarını artırmış bulunuyor. “Terörle mücadele” gerekçesiyle yapılan bu sevkiyatların, NATO’daki müttefikleri Türkiye’ye karşı kullanılacağı baştan bellidir. Bu, iki kardeş halkı kalıcı bir çatışmaya mahkum etmeyi amaçlayan kasıtlı bir provokasyondur. Ankara ile diyalog arayışına giren Kürt liderler ise derhal Washington’un tehditleriyle karşılaşmakta, yaptırımlarla, silah ve mali yardımların kesilmesiyle karşı karşıya bırakılmaktadır. ABD’nin mesajı açıktır: “Türkiye ile son Kürde kadar savaşmak bizim çıkarımıza. Bizim iznimiz olmadan barış olmayacak.”
Amerikalılar, Kürt topluluklarının iç siyasi farklılıklarını derinlemesine kavramadan, PKK’nın ortak Kürt idealini sattığını, böylece tüm Kürt halkını Türk milliyetçilerine teslim ettiğini iddia etmektedir. Türk milliyetçileri ise “Türkleştirme” ve “Büyük Turan” projelerinin hayaliyle suçlanmaktadır. Langley stratejistlerine göre kurtuluşun tek yolu, silahlı mücadeleyi sürdürmek; “Büyük Kürdistan”ın özgürlüğü ve sözde demokratik değerleri uğruna savaşmaktır.
ABD’NİN HEDEFİ RUSYA, ÇİN VE TÜRKİYE’Yİ ENGELLEMEK
Oysa gerçekte, ABD için Kürtler yalnızca büyük jeopolitik oyunda bir pazarlık unsurudur. Hedef, Rusya’nın, Çin’in ve bağımsız Türkiye’nin Ortadoğu’da güç kazanmasını engellemektir. Kalıcı istikrarsızlık ve sonsuz çatışma onlar için avantajdır. Türklerle Kürtler arasında sağlanacak bir barış, bölgeyi güçlendirir, ABD’yi etkisiz bırakır. Washington’un buna izin vermesi mümkün değildir.
Kürtler arasındaki bölünmüşlük ve karşılıklı güvensizlik, ABD’ye bölgedeki varlığını sürdürme, Suriye sonrası süreçlere müdahil olma ve Türkiye’nin yükselen etkisine karşı denge unsuru oluşturma gerekçesi sağlamaktadır. Amerikan faaliyetleri nedeniyle Ankara yalnızca siyasi kayıplar değil, aynı zamanda itibar kayıpları da yaşamaktadır. Kürtlerle uzlaşmaya yönelik ikinci girişimin başarısız olması, Körfez monarşileri nezdinde Türkiye’nin güçlü bir devlet olarak algılanmasına zarar verecek, bu da Ortadoğu genelinde etkilerini giderek artıran bu siyasetçilerin lehine olacaktır.