Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Adolescence dizisi bize de uyarı! Eğitimde çözüm cumhuriyet değerlerine dönüş

‘Adolescence’ 13 yaşındaki bir çocuğun akranını öldürmesinin hikâyesi… Dizideki okul ortamı dehşet uyandırıcı! Çocukların yüzlerinde umutsuzluk ve öfke var... Öğretmenler onları azarlarken, çocuklar gözlerini öğretmene dikiyor. Türkiye'de de durum bu mu diye öğretmenlerimize sorduk

Adolescence dizisi bize de uyarı! Eğitimde çözüm cumhuriyet değerlerine dönüş

Bir dizi var gündemde, hakkında pek çok yorum yapıldı: ‘Adolescence’! Dizinin adı Adölesan’dan geliyor. Adölesan dönemi, çocukluk ile yetişkinlik arasında bir köprü, bizdeki kullanımıyla ergenlik. Çocukların hızla büyüme ve olgunlaşma sürecini ifade ediyor.

Dizi, 13 yaşındaki bir erkek çocuğun (Jamie), akranı olan, aynı okuldaki bir kızı (Katie) öldürmekten göz altına alınmasıyla başlıyor. Jamie’nin dersleri iyi, başarılı bir öğrenci. Polis evi basınca aile şoka uğruyor…

Konu sosyal medyada bildik bir çerçevede gündeme geldi. Cinayet, dijitalleşmeyle çocukların porno gibi istenmeyen görüntülere maruz kalmasının sonucu olarak değerlendirildi. Ancak söz konusu dizi daha kapsamlı bir soruna işaret ediyor.

Adolescence dizisi bize de uyarı! Eğitimde çözüm cumhuriyet değerlerine dönüş - Resim : 1

SAHTE BİR MUTLULUK

Dizide iki polis, cinayete ilişkin araştırma yapmak üzere okula gidiyor. Okuldan cıvıltılı sesler değil kimsenin birbirini duymadığı, dinlemediği uğultular, çığlıklar yükseliyor. Giderek görüyorsunuz ki okul ortamı dehşet uyandırıcı! Çocukların yüzlerinde umutsuzluk ve öfke var. Karamsar görünmedikleri anlarda ise her şeye gülüyor, her şeyi 'ti'ye alıyorlar, cinayeti bile. Adeta bir gülme, eğlenme yarışındalar... Bunun sahte bir mutluluk olduğunu anlıyoruz, gözlerimizle görüyoruz!

Öğretmenler onları azarlarken, çocuklar öylece sabit bir bakışla, tepki vermeden gözlerini öğretmene dikiyor, o gözlerde en ufak bir duygu kırıntısı yok. Dizideki öğretmen "Bu çocuklarla baş etmek imkânsız" diyor... Öğretmenler çaresiz, bunu sözle de dile getiriyorlar. Kamera sınıfların önünden geçerken her sınıftan öğretmen bağırışları, azarlama sesleri yükseliyor. Öğrencilere söz geçiremiyorlar.

Çocuklar her cümleyi küfürle tamamlıyor ama ne öğretmenler ne polis onlardan geri kalıyor! Bu da bir Batı kültürü olsa gerek…

TÜRKİYE ÇOK FARKLI DEĞİL!

Dizideki polis, okuldaki ortam hakkında “Tam bir kaos” ifadesini kullanıyor ve ekliyor: “Burada kimse bir şey öğreniyor mu?” Bir başka polis “Hayvan kafesi gibi” ifadesini kullanıyor ve ekliyor, “Bütün okullar leş gibi kokuyor!” diyor.

Türkiye'de de yaklaşan durum bu mu diye kaygılandık, öğretmenlerimizle konuştuk. Bir öğretmen, diziyi özetlediğimde “Ne güzel gözlem yapmışsınız” dedi, diziyi değil de Türkiye’deki okullara ilişkin gözlemimi aktardığımı sanmış. Öğretmen ekledi: Türkiye’de özellikle liselerin durumu bu. Hangi öğretmene sorsak benzer yanıtlar aldık. Akademik başarı hedefi olmayan okulların durumunun çok daha vahim olduğunu ifade ettiler.

‘KİMSEM YOK!’

Siyahi bir kız var dizide, Jade, öldürülen kız çocuğu, onun yakın arkadaşı. Ölüm haberiyle darmadağın oluyor, "Bir tek o, sorunlu olmadığımı düşünüyordu, başka kimsem yok. Ne yaparım bilmiyorum.” diyor. Polise bağırıp duruyor. Kız, pimi çekilmiş bomba gibi, patladı patlayacak! Öğretmen, annesini okula çağırmak istiyor, kız reddediyor “İzin almak zorunda kalırsa çok kızar!”

Çocukların yalnızlığı, dizinin her satırına sinmiş. Yolda, caddede yürürken bile gözleri cep telefonuna gömülü, telefona hapsolmuşlar… Nereye baksanız yalnızlık görüyorsunuz. Gruplar halinde yürürken bile birbirleriyle konuşmuyorlar, sanki öylesine yan yana yürüyüp o telefona bakmaya programlanmışlar gibi.

Kadın polis böyle bir okuldan geldiğini belirtiyor. O ortamda büyümüş ama bir resim-fotoğrafçılık öğretmeninin ilgisi ve yönlendirmesi, onun kurtuluşu olmuş. Şöyle konuşuyor: Resim gibi, çocukları kendisiyle barıştıran tek bir şey yetiyor… Burada da iyi öğretmenler, iyi öğrenciler vardır!

AİLELER ÇARESİZ

Polislerden birinin aynı okuldaki oğlu, babası olan biteni göremediği, anlayamadığı için onunla konuşmak istiyor. Çocuğun babasına ilk sözü “Bana hiç oğlum demezsin! Başkalarına dersin bana demezsin!” Başka ilkler de var o konuşmada. Birkaç dakikalık konuşmanın ardından polis baba, “Oğluyla ilk kez bu kadar uzun konuştuklarını” belirterek dert yanıyor. Neyse ki polis baba bu fırsatı kaçırmıyor ve oğlunu baş başa yemeğe götürüyor.

Cinayeti işleyen çocuk artık ıslahevinde… Anne baba, abla çaresiz, baba çok öfkeli. Çevredekilerin ‘katil çocuğun anne babası’ muamelesiyle baş etmek zor…

Çocuk, ıslahevinden telefon ediyor, ifadesini değiştireceğini, suçu kabul edeceğini söylüyor. Anne babanın bu karar karşısında söyleyecek bir sözleri yok… Odalarına geçip bir yandan ağlaşıyor bir yandan olayın nedenlerini konuşuyorlar. Anne babanın karşılıklı diyalogları bir tür günah çıkarma:

-Odasına kapanıyordu, güvende olduğunu sandık.

-Bugünlerde bütün çocuklar böyle. Sürekli gözümüz üzerinde olamaz ki!

-Babam beni kemerle döverdi, ondan daha iyi bir baba olmak istedim…

Polis de cinayetin nedenini araştırıyor. Dönüp sonra kendi çabasını yorumluyor: Nedenini hiçbir zaman anlayamayacağız!

Adolescence dizisi bize de uyarı! Eğitimde çözüm cumhuriyet değerlerine dönüş - Resim : 2

Konu, sosyal medya üzerinden akran zorbalığı

Dizide 13 yaşındaki çocuğun sınıf arkadaşı kızı öldürmeye iten şeyin, kızın sosyal medyada çocuğu ‘incel’ yani ‘istemsiz bekâr’ olarak yermesi, bu anlama gelen emojiler göndererek aşağılaması olduğu ifade ediliyor. Bu ‘mesajlar’ bir kez sosyal medyaya düştüğü zaman beğenilerle zorbalığın boyutları büyüyor.

Kendisini kadın düşmanı olarak tanımlayan internet üzerinden ünlenen Andrew Tate’in ismi de dizide geçiyor. Adolescence'in yazarı Jack Thorne’nin, dizi için araştırma yaparken, erkeklerin ‘kadın düşmanlığı’ ekseninde bir araya geldikleri ‘manosphere’ denen sohbet odalarına katılıp izlediği de belirtiliyor...

Ancak biz dizide olan bitenler içinde bir ‘kadın düşmanlığı’ mesajı almadık. Dizide öne çıkan tema sosyal medya üzerinden ‘akran zorbalığı’.

Dizide sözü edilen 80/20 kuralına göre, kadınların yüzde 80'i, erkeklerin yüzde 20'sine ilgi duyuyor. 13 yaşındaki dizi kahramanının tepkisine yol açan, kendisinin bu yüzde 20’ye asla dahil olamayacağı ve ‘istemsiz bekar’ olarak kaldığı yönündeki telkinler.

‘İhtiyacımız olan yeniden Tevhid-i Tedrisat!’

Eğitim-İş Sendikası ve Hepimizin Sendikası Grubu üyesi Rehberlik Öğretmeni Malik Asutay, dizi filmi izledikten sonra “Ülkemizde akademik başarı hedefi olmayan okulların durumu çok daha vahim.” dedi. Artık farklı ülkelerden, farklı kültürlerden genç ergenlerin davranış modellerinin birbirine çok benzer hale gelmesinin dikkat çekici olduğunu belirten Asutay, “Kapitalizmin ve liberalizmin açmazı bu durum.” diye konuştu. Rehber Öğretmen Asutay, şöyle sürdürdü:

“Yalnızca şiddet unsurları görmüyoruz, beraberinde cinsiyet karmaşası, aile içi şiddet, ait olamama, kendini ifade edememe gibi nedenlerle gelecek algısı sönük bir nesil yetişiyor. Akademik başarı hedefi olmayan okulların durumu çok daha vahim. Yeni müfredat sistemi ile değerler eğitimi verilmeye çalışılsa da ihtiyacımız olan, yeniden Tevhid-i Tedrisat.”

Tehvid-i Tehrisat ile genç Cumhuriyetimizde, eğitim ve öğretime milli karakter kazandırılması hedeflenmişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanununu kabul etti. Bu kanunla, medreseler kaldırıldı ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün okullar, Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Ülkemizde büyük eğitim seferberliğinin başlangıcı sayılabilecek bu Yasa, milli ve laik eğitim ilkesine dayanan eğitim-öğretim sisteminin tüm yurtta yaygınlaştırılmasının zeminini oluşturdu.

Eğitim