Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Amerika… Amerika…

Bugün İsrail’in soykırımını destekleyen ABD, 2. Dünya Savaşı’nda da neredeyse teslim olmasına rağmen Japonya’ya atom bombası atarak on binlerce insanı öldürdü. ABD’li yetkililer kendi ağzından küresel egemenliği sürdürmek için her şeyi yapacaklarını itiraf ediyorlardı.

Amerika… Amerika…
YÜCE KATIRCIOĞLU

1940’lı yılların sonlarında ve1950’li yılların ilk yarısında, özellikle gençler arasında çok tutulan bir şarkı vardı. “Amerika, Amerika, Türkler dünya durdukça beraberdir seninle hürriyet savaşında…” Bu şarkının solisti, 1922 Adana doğumlu Celal İnce, daha sonra ABD’ye yerleşmişti. Ulaşabildiğimiz bilgilere göre Celal İnce halen ABD’de yaşıyor. Biz de İnce’ye Allah’tan daha uzun ve sağlıklı bir yaşam diliyoruz. Ama burada şu kritik soruyu sormak zorundayız: Amerika gerçekten “hürriyet savaşı” mı yapıyordu? Bu önemli sorunun değerlendirmesine geçmeden önce, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Beyaz Saray’ın Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın 29 Haziran’da AA’ya verdiği röportajında söylediği hem iddialı, hem de bize göre hayali ve etik dışı sözlerini bilmemiz gerekiyor.

Barrack, “Türkiye ve İsrail’in geçmişteki gibi yine harika ilişkilere sahip olabileceğini” ifade ediyor ve şöyle devam ediyordu: “Bu dini bir konu değil. Toprak arzularına ilişkin bir yanlış anlaşılma! Suriye ve İsrail arasında bir diyalog kurulmasını umuyorum. Aynı şekilde Lübnan-İsrail için de!”

İsrail Devleti 1948 yılında kuruldu ve BM’ye üye olarak kabul edildi. O tarihten bugüne kadar kendisinin belirlediği(!) zaman aralıklarıyla çıkardığı savaşlarla, çevresindeki Müslüman ülkelerin topraklarını zorla gasp ederek bugünkü yasa dışı sınırlarına ulaştı!

Her şey bu kadar açıkça ortada iken, Tom Barrack hangi amaçla/neye istinaden, “toprak arzularına ilişkin bir yanlış anlaşılma” ifadesini kullanabiliyor? ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın Yahudi kökenli olup olmadığını henüz bilmiyoruz.

Amerika… Amerika… - Resim : 1

NÜKLEER KIYAMETİN SAATİ

ABD’nin gerçek/derin amaçlarını anlayabilmek için, kilit görevlerdeki ABD yetkililerinin özel zamanlarda yaptıkları konuşmaları yakalayabilmek ve analizini yapabilmek önemlidir: “Bombayı attığım için kendimi çok iyi hissetmedim.”

Bu sözleri söyleyen Theodore Dutch Van Kirk, 6 Ağustos 1945’te Japonya’nın Hiroşima şehrine dünya tarihindeki ilk atom bombasını atan Enola Gay uçağının seyir subayıydı. 5-6 Ağustos 1945 gecesi, USAAF (USA Air Force/ABD Hava Kuvvetleri) 509. Birleşik Hava Grubu, Japonya’nın güneyindeki Hiroşima şehrine bir atom bombası atmakla görevlendirildi. Bombayı taşımakla görevli B-29 bombardıman uçağında, Theodore Van Kirk navigatör olarak görev yapıyordu. Havacılıkta navigatör, uçağı bir noktadan diğer noktaya götüren kişi/seyrüseferci anlamına geliyor.

Japonya askeri olarak savaşı kaybetmiş durumdaydı ve teslim olmaya hazırlanıyordu! Amerika’nın atom bombası kullanmasına hiç gerek yoktu. Ama Amerika, hem Rusya’ya karşı, hem de bütün dünyaya karşı kuvvet gösterisi yapmak ve mutlak üstünlüğünü kabul ettirmekte kararlıydı. Bu süper silahın kullanılmasıyla ölecek olan yüz binlerce masum insanın, Amerikan “ahlâkına” göre hiç önemi yoktu!

Nükleer kıyametin saati gelmişti. Bu süper saldırıdan önce Amerika, Japonlara insânî uyarı da yapmayacaktı! Navigatör pilot Dutch, bu olağanüstü görev için seçilmiş olan mürettebatın, bu olağanüstülüğü fark etmemiş, sıradan bir göreve gidermiş gibi davrandığını gözlemliyordu! Hiroşima’ya atılacak atom bombasına Amerikalılar “Little Boy/Küçük Çocuk” adını vermişlerdi. Bomba 4 bin 400 kg ağırlığındaydı ve patladığında 15 bin ton TNT’ye eşdeğer etki yaratacak olan bir uranyum bombasıydı. Pilot Tibbets patlama anını ve sonrasını şöyle anlatıyordu: “Motorların sesi nedeniyle hiçbir şey duyamıyorduk ama parlak bir ışık gördük ve kısa süre sonra ilk şok dalgasını yaşadık. Arkamıza bakınca Hiroşima’dan görebildiğimiz tek şey siyah bir duman ve tozdu. Mantar şeklindeki bulut bizden yüksekte idi, yaklaşık 12 kilometre yüksekliğe ulaşmıştı ve hâlâ yükselmeye devam ediyordu. O bulutu 480 kilometre öteden bile görmek mümkündü!”

Patlamayla oluşan muazzam duman ve tozun altında şehirdeki binaların yaklaşık yüzde 70’i tamamen yıkılmış ve ilk belirlemelere göre 80 bin kişi ilk anda ölmüştü. Ölen insanların çoğu bir anda yeryüzünden silinivermişti, geride külleri bile kalmamıştı. İki bin dereceye ulaşan sıcaklıkta buharlaşıp havaya savrulmuşlardı!

Amerika… Amerika… - Resim : 2

KENDİ AĞIZLARINDAN ABD’NİN AMACI

Bombanın yapıldığı Los Alamos’ta ise hava çok başkaydı. Bombayı yapan bilim ekibinin başı Yahudi Fizikçi Oppenheimer hemen çalışma arkadaşlarını toplayıp, büyük bir sevinçle “Bunu kutlamalıyız!” dedi. Proje başarıyla sonuçlanmıştı! Yahudi Oppenheimer daha sonra da şunları söyleyebilecekti: “Eğer teknik olarak güzel bir şey görürseniz, gidip onu yaparsınız ve onun hakkında ancak teknik başarıya ulaştıktan sonra tartışırsınız. Atom bombasında da aynen böyle oldu.” Bombayı yapan fizikçi bilim grubunun “bazı” üyeleri ise neye sebep olduklarını daha sonra anlayacaklardı.

1948 yılında, 2. Dünya Savaşı’nın bitmesinden üç yıl sonra, ABD Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Karargâhı’nda görevli ve etkili bir diplomat olan George Kennan, ABD’nin “küresel amacını” şöyle açıklayacaktı: “(….) Biz (ABD) dünya zenginliğinin yaklaşık yüzde 50’sine sahibiz ama dünya nüfusunun yüzde 6,3’ünü oluşturuyoruz (…) Gelecek dönemler için bizim gerçek hedefimiz, bizim lehimize olan bu dengesiz durumu sürdürebilecek ve ulusal güvenliğimize zarar vermeyecek bir küresel ilişki modelini belirlemektir. Bunu yapabilmek için bütün duygusallıklardan ve hayallerden uzak durmalı ve bütün dikkatimizi her yerde doğrudan ulusal amaçlarımıza yoğunlaştırmalıyız. Kendimizi fedakârlık ve dünya nimetleri sağlayacak gücümüzün olduğunu düşünerek kandırmamalıyız (…) Biz kendimizi dünya kardeşlerimizin koruyucusu ve onlara ahlâki/ideolojik tavsiyeler veren pozisyonlardan uzak tutmalıyız. İnsan hakları, yaşam standartlarının yükseltilmesi ve demokratikleşme gibi gerçekçi olmayan amaçlardan uzak durmalı ve muğlak konuşmalara son vermeliyiz. Doğrudan doğruya güç gösterme kavramı ile uğraşmak zorunda kalacağımız günler uzak değildir. Öyle bir günde idealistik sloganlardan ne kadar uzak durursak o kadar iyidir.”

Sovyetler Birliği’nin 1949 yılında “atom bombasını” yapmasıyla, ABD’nin küresel üstünlüğü bitiyor ve “Soğuk Savaş” başlıyordu! Ünlü Stratejist Zbigniew Brzezinski, Soğuk Savaş’ın küresel yapılanmasını ve ABD’nin bu yeni yapılanmaya nasıl baktığını da şöyle özetliyordu:

“2. Dünya Savaşı’ndan sonraki 50 yıla, küresel üstünlüğü ele geçirmek/küresel üstünlüğü rakibine kaptırmamak amaçlı Amerikan-Sovyet çekişmesi/Soğuk Savaş egemen oldu. Dünya için büyük ödül; Kuzey Amerika ve Avrasya karşı karşıya! Kazanan, dünyaya tamamen hâkim olacaktı. Bir kez zafer elde edildikten sonra/elde edilebilirse kazananın yolunda durabilecek başka kimse/başka güç yoktu.”

Brzezinski’nin “ büyük ödül” ifadesine dikkat edilmelidir. Bu ciddi ve iddialı değerlendirmeye espri katmak için yazılmış olsa bile, Amerikan kültürünün dünyaya bakışıyla örtüşüyor. Bize göre bu ifade, Amerikan toplumunun çok sık kullandığı “iş iştir” ifadesiyle de örtüşüyor! Günümüzde İsrail’in inatla uygulamakta olduğu Müslüman soykırımının en büyük fiili destekçisi Amerika’dır. Amerikan toplumu bu yasa dışı ve ahlâk dışı desteğe de “iş iştir” diyerek mi bakıyor?

AMERİKAN TOPLUMUNUN AHLÂK ANLAYIŞI BUDUR!

Amerikan toplumunun bu ahlâk anlayışı, Siyonist İsrail’in sayesinde(!), itiraz edilemeyecek açıklıkla ortaya çıkmış bulunuyor. Şimdi burada şu soruyu sormanın tam zamanıdır: Yazımızın başında alıntı yaptığımız ünlü şarkıda ifade edildiği gibi; “Türkler, dünya durdukça, böylesine bir hürriyet savaşında Amerika’yla beraber olmaya devam edecek” miydi?

Amerikalı ünlü yazar Norman Mailer, 1968 yılında “The Armies of the Night/Gecenin Orduları” adlı eserinde Amerika’yı şöyle ifade ediyordu:

“Amerika; Tanrı’nın her insanın içinde, yalnızca merhameti ile değil, gücü ile de var olduğu şeklindeki inançtan doğan yeni tür bir insanın yaşadığı topraktır ve bu nedenle de, bu toprak o yeni tür insana aittir.”

Norman Mailer, bu iddialı tanımlamasıyla o yıllarda belirginleşen ve hızlanan karşı-kültür ve karşı-devrim hareketlerinin de her insanın içinde var olduğu iddia edilmeye başlanan “Tanrı’nın gücünden” kaynaklandığını ifade ediyordu!

Amerika