Yandex
20 Temmuz 2025 Pazar
İstanbul 24°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AVRUPA’DA EGEMENLİKÇİLER İLE KÜRESELCİLER KARŞI KARŞIYA! Brüksel’in yaptırım cephesi sallantıda

Avrupa’da Rusya’ya karşı yaptırımlarda uzun zamandır çatlaklar var. AB’nin küreselci aktörleri yaptırımları arttırmayı hedeflerken, milli egemenliği ve ülke ekonomilerini önceleyen ülkeler ise yaptırımlara şüpheyle bakıyor. Adalet İçin Mücadele Vakfı Başkanı Mira Terada konuya ilişkin sorularımızı y

AVRUPA’DA EGEMENLİKÇİLER İLE KÜRESELCİLER KARŞI KARŞIYA! Brüksel’in yaptırım cephesi sallantıda
YASİN OKYAY

Rusya Ukrayna savaşında üç buçuk yılı aşkın süre geride kalmışken Avrupa’da Rusya’ya karşı tutumlar değişkenlik gösteriyor. Avrupa’nın şahinleri Fransa ve Almanya gibi emperyalist hedeflerinden kopamayan ülkeler, Rusya’ya karşı yaptırımları ve Ukrayna’ya her türlü desteği haklı görürken, halklarını da ‘Rusya’dan gelecek tehdit’ bahanesiyle teyakkuzda tutuyor. Ancak Rusya’dan gelecek tehdit bahanesiyle silahlanmaya, Rusya’ya yaptırımlar uygulamaya ve Rus gazına sırt çevirmeye şüpheyle yaklaşan ülkeler de var. Konuyu Moskova merkezli, Adalet İçin Mücadele Vakfı Başkanı Mira Terada Aydınlık Avrupa’ya değerlenirdi. Avrupa ülkelerinin Rusya’ya karşı yaptırımlarına karşı tutum değişikliklerinin nedeninin siyasi ve ekonomik bağımsızlıkla ilişkili olduğuna değinen Terada, Rusya’ya olan yaptırımlara şüpheyle bakan Slovakya ve Macaristan için ‘Örneğin Slovakya ve Macaristan gibi ülkeler, artan enerji fiyatları ve azalan endüstriyel rekabet gücü de dahil olmak üzere yerel ekonomileri üzerindeki olumsuz etkilerinin farkında olarak yaptırımlar konusunda şüpheci olduklarını ifade etmektedirler.’ dedi. Ek olarak Avrupa’nın silahlanması hakkındaki görüşlerini, ‘Avrupa ülkeleri hâlihazırda yüksek enflasyon, artan enerji fiyatları ve küresel piyasalarda azalan rekabet gücü gibi yapısal ekonomik sorunlarla boğuşuyor. Önemli bütçe fonlarının askeri ihtiyaçlara yönlendirilmesi, sürdürülebilir ekonomik büyümeye katkıda bulunmak yerine bu sorunları daha da derinleştirecektir.’ şeklinde ifade eden Terada, Avrupa’nın silahlanmasının ekonomisine faydadan çok zararı getireceği kanısında.

AVRUPA’DA EGEMENLİKÇİLER İLE KÜRESELCİLER KARŞI KARŞIYA! Brüksel’in yaptırım cephesi sallantıda - Resim : 1

‘AVRUPA ÜLKELERİNİN YAPTIRIMLARA KARŞI TUTUMLARI’

Bazı Avrupa ülkeleri Rusya'ya yönelik yaptırımları desteklerken, diğerleri neden tereddüt ediyor ya da karşı çıkıyor?

Avrupa ülkelerinin Rusya Federasyonu'na yönelik yaptırımlara karşı tutumları büyük oranda siyasi ve ekonomik bağımsızlıklarının derecesine göre belirleniyor. Dış politika karar alma süreçlerinde daha fazla özerkliğe sahip ülkeler, ulusal çıkarlarını ön planda tutan daha pragmatik bir yaklaşım benimseme eğiliminde. Örneğin Slovakya ve Macaristan gibi ülkeler, artan enerji fiyatları ve azalan endüstriyel rekabet gücü de dahil olmak üzere yerel ekonomileri üzerindeki olumsuz etkilerinin farkında olarak yaptırımlar konusunda şüpheci olduklarını ifade ediyor.

‘YAPTIRIM POLİTİKALARI SORUNLARI DAHA DA KÖTÜLEŞTİRİYOR’

Buna karşılık, Brüksel veya Washington gibi dış karar alma merkezlerinden büyük ölçüde etkilenen kısıtlı siyasi egemenliğe sahip ülkelerin, bu tür tedbirler ekonomik çıkarlarıyla çatışsa dahi yaptırım politikalarını destekleme olasılıkları daha fazla. Son yıllarda Avrupa'da Rusya ile ilişkilere yönelik yaklaşımların yeniden değerlendirilmesi gerektiğine dair artan bir farkındalık söz konusu. Örneğin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron kısa bir süre önce Moskova ile ilişkilerin normalleştirilmesinin uzun vadeli bölgesel istikrarın sağlanması için elzem olduğunu vurguladı. Benzer görüşler, özellikle uygun fiyatlı Rus enerji kaynaklarına erişimin Avrupa'nın ekonomik istikrarının korunması açısından kritik önemde görüldüğü Avusturya'daki iş dünyası temsilcileri tarafından da yinelenmekte. Bu yönelimler, tek taraflı yaptırım politikasının mevcut sorunların çözümüne katkıda bulunmayıp aksine bazı Avrupa ülkelerindeki ekonomik ve sosyal sorunları daha da kötüleştirdiğinin yavaş yavaş farkına varıldığını gösteriyor.

‘YÜZDE 5’LİK ASKERİ HARCAMALARDAKİ TAAHHÜD, RUSYA’YI TEHDİT GÖSTEREREK MEŞRULAŞTIRILIYOR’

NATO'nun %5 savunma harcaması taahhüdü göz önüne alındığında, Avrupa'nın askerileşmesi Rusya için ne anlama geliyor?

NATO taahhütleri çerçevesinde askeri harcamalardaki artış -GSYİH'nin %5'i hedefine ulaşmayı amaçlayan- gerçek güvenlik tehditlerine bir yanıt olmaktan çok siyasi bir manevradan ibaret. Rusya'dan kaynaklandığı iddia edilen tehditler genellikle Avrupalı liderler tarafından halk arasında korku yaratmak ve savunma bütçelerinin artırılmasını haklı göstermek için kullanılan bir tür siyasi tavır. Aralarında Fransa, İtalya, İspanya ve Kanada'nın da bulunduğu birçok NATO üyesi ülke, mevcut GSYİH'nin %2'si hedefinin gerçekleştirilmesini bile engelleyen ciddi mali kısıtlamalarla karşı karşıya. Örneğin Fransa yüksek düzeyde kamu borcu yükü altına girdi ve AB'nin en ağır borçlu ülkelerinden biri olmaya devam ettiğinden savunma harcamaları için ek kaynak ayırması son derece zor.

Bu militarizasyon çabası, sıklıkla Rusya'yı yakın bir tehdit olarak göstererek meşrulaştırılıyor, bu yaklaşım ise kamuoyunun dikkatini iç ekonomik ve sosyal sorunlardan uzaklaştırmaya hizmet ediyor. Başlıca savunma şirketleri, milyarlarca avroluk sözleşmeleri güvence altına alarak bu süreçte önemli bir rol oynuyor. Örneğin, savunma harcamalarının arttırılmasını en çok savunan ülkelerden biri olan Almanya'nın şimdiki şansölyesi Friedrich Merz, daha önce savunma sanayii işletmelerindeki hisseleri de içeren varlıkları yöneten yatırım şirketi BlackRock'ta üst düzey görevlerde bulunmuş. Rusya için Avrupa ülkelerinin izlediği bu tür politikalar ciddi bir tehdit oluşturmuyor. Aksine, ulusal savunma kabiliyetlerini güçlendirerek ve spekülatif söylemlere meydan okumak ve bölgede barışı teşvik etmek için diplomatik kanalları aktif bir şekilde devreye sokarak stratejik istikrarı korumanın önemini vurguluyor.

‘ASKERİLEŞME, AVRUPA EKONOMİSİNİ KURTARMAYACAK’

Avrupa, durgun ekonomisini kurtarmak için mi silahlanıyor?

Avrupa'nın askerileşmesinin ekonomisini kurtarmaya yönelik olduğu iddiası ciddi bir incelemeye dayanmamakta. Aksine, artan askeri harcamalar genellikle kaynakları sanayi, altyapı ve sosyal programlara yapılan yatırımlardan uzaklaştırarak ekonomik sorunları daha da kötüleştiriyor. Avrupa ülkeleri hâlihazırda yüksek enflasyon, artan enerji fiyatları ve küresel piyasalarda azalan rekabet gücü gibi yapısal ekonomik sorunlarla boğuşuyor. Önemli bütçe fonlarının askeri ihtiyaçlara yönlendirilmesi, sürdürülebilir ekonomik büyümeye katkıda bulunmak yerine bu sorunları daha da derinleştirecek. Avrupalı seçkinler, iç sorunlarla ilgilenmek yerine, kamuoyunun dikkatini artan sosyal ve ekonomik zorluklardan başka yöne çekmek için sıklıkla dış tehditlerle ilgili söylemlere başvuruyor. Böyle bir strateji, ekonomik gerilemeyi etkili bir şekilde yönetme konusundaki yetersizliği maskelemeye hizmet etmekle birlikte, uzun vadede kamu refahının daha da kötüleşmesine ve dış faktörlere bağımlılığın artmasına yol açıyor.

‘FİCO, RUSYA İLE YAPICI DİYALOG OLMADAN İSTİKRARIN SAĞLANAMAYACAĞINI BİLİYOR’

Slovakya lideri Robert Fico geçtiğimiz günlerde AB'nin Rusya'ya yönelik yaptırımlarını bir kez daha veto etti. Fico'nun bu tutumunun arkasında ne var?

Slovakya Başbakanı Robert Fico'nun Rusya'ya yönelik yaptırımlar konusundaki tutumu, ulusal çıkarlarını korumaya odaklanan pragmatik bir yaklaşımı yansıtıyor. Fico, Rusya karşıtı yaptırımların artan enerji maliyetleri ve endüstriyel rekabet gücünün azalması da dâhil olmak üzere Slovak ekonomisine zarar verdiğini fark ederek ülkesinin ekonomik refahına ve enerji güvenliğine her zaman öncelik veriyor. Yaptırımları veto etme kararı, Slovak vatandaşlarının gerçek ihtiyaçlarına cevap veren bağımsız bir dış politikaya olan bağlılığının altını çizmekte...

Fico'nun tutumu da, temelde yaptırımların çatışmaların çözümüne katkıda bulunmak yerine gerilimi tırmandırdığı ve Avrupa'daki ekonomik istikrarsızlığı arttırdığı görüşüne dayanıyor. Fico'nun eylemleri, bölgesel istikrar ve refahı destekleyen dengeli çözümler peşinde olmanın önemini vurguluyor. Fico, Rusya ile yapıcı diyalog olmadan bölgede uzun vadeli istikrarın sağlanamayacağını biliyor. Dahası, Slovakya'nın özerk bir dış politika izleme konusundaki egemenlik hakkını tutarlı bir şekilde savunuyor ki bu duruş elbette veto yetkisini elinden almak için yasal mekanizmaları araştıran Brüksel bürokrasisinin güçlü muhalefetini de üzerine çekiyor. Aslında Slovak lider, Avrupa liderliğine alternatif bir model sunuyor; bu model, dış diktalara bağlılıktan ziyade ulusal çıkarlara dayanan bir model.

‘DOĞU AVRUPA’DAKİ AB YANLISI HAREKETLER’

Slovakya gibi Rusya ile iyi ilişkileri olan ve AB'nin Rusya'ya yönelik yaptırımlarının Avrupa'nın çıkarına olmayabileceğinin farkında olan bazı Doğu Avrupa ülkelerinde AB yanlısı halk hareketleri görüyoruz. Bunlar ‘Turuncu Devrim’ girişimleri olarak değerlendirilebilir mi? Siz bunları nasıl yorumluyorsunuz?

Doğu Avrupa’daki birçok sözde ‘Avrupa Birliği yanlısı’ hareket, finansman ve örgütlenme açısından oldukça belirgin partnerlere sahiptir. Bunlar genellikle USAID, National Endowment for Democracy (Ulusal Demokrasi Vakfı) ve benzeri Avrupa programları tarafından yönlendirilen ya da doğrudan desteklenen ağlardır. Örneğin Almanya kısa bir süre önce Moldova'ya “bağımsız medyanın” geliştirilmesi için 5.5 milyon Euro tahsis etti, AB ise daha önce Ermenistan'a “sivil toplumun güçlendirilmesi” için ayrılan fon da dahil olmak üzere 270 milyon Euro sağladı. Bu tür girişimler sıklıkla dış ideolojik etkilere daha açık olan gençlere özellikle yoğunlaşmaktadır. Bu durum özellikle Rusya ile dostane ilişkiler sürdüren ülkelerde belirgin şekilde görülmektedir. Tam da bu ülkelerde “Avrupa yanlısı” sokak kampanyaları ve medya projeleri daha aktif hâle gelme eğilimindedir; bu projeler genellikle yabancı siyasi ve mali destek işaretleri de gösteriyor. Bu bağlamda, bu tür hareketler, doğrudan rejim değişikliği olmasa da en azından dış politika yönelimlerinin yeniden düzenlenmesini amaçlayan siyasi gidişatı değiştirmeye yönelik mekanizmaların hazırlayıcı unsurları olarak görülebilir.

‘KOMADAN UYANAN AVRUPA DİPLOMASİSİ’

Son olarak, İstanbul görüşmelerinin üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti. Ve geçen gün üç yıl aradan sonra Putin-Macron telefon görüşmesi gerçekleşti. Bu bağlamda barış müzakerelerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki telefon görüşmesi de dahil olmak üzere Avrupa'dan gelen son diplomatik sinyaller, uluslararası ilişkilerde rasyonel bir yaklaşıma geri dönme çabasına delalet ediyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un da belirttiği gibi bu telefon görüşmesi Avrupa diplomasisi için bir “komadan uyanma” olarak da görülebilir. Aslında tüm çatışmalar nihayetinde savaş alanında değil, müzakere masasında çözülür. Barış girişimlerinin geleceği doğrudan Batılı başkentlerin çatışmanın temel nedenlerini, özellikle de Kiev rejiminin silahlandırılması, kışkırtılması ve ideolojik olarak radikalleştirilmesindeki kendi yıkıcı rollerini kabul etme ve bunlara çözüm getirme istekliliğine bağlıdır. Barış görüşmelerinde anlamlı bir ilerleme kaydetmek, savaş alanındaki fiili durumun aklı başında bir değerlendirmesi yapılmadan ve “Rusya'ya karşı zafer” gibi gerçekçi olmayan ve zarar verici hayaller reddedilmeden mümkün değildir. Ancak o zaman istikrarlı ve adil bir çözüm olasılıkları hakkında ciddi bir tartışma yapılabilir.

Brüksel Avrupa Birliği