07 Ekim 2024 Pazartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Azerbaycan’ın Kalbi Bakü’de Bir Ada Nargin’den yükselen çığlıkları duyuyor musunuz?

Birinci Dünya Savaşı yıllarında kesin olmayan rakamlara göre 60 bin Türk, Ruslara esir düşmüştü. Üstelik kadın, erkek ve çocuk siviller de vardı esirler arasında

Azerbaycan’ın Kalbi Bakü’de Bir Ada Nargin’den yükselen çığlıkları duyuyor musunuz?
TÜLİN UYGUR / [email protected]

Rus Çarlığının uçsuz bucaksız coğrafyası, üç büyük imparatorluğun (Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı) savaş esirleri için bir cehenneme dönmüştü.

Savaş hukuku, savaş esirleri hukuku henüz çok yeni konulardı. Bu konularda ilk uluslararası toplantıları düzenleyen çiçeği burnundaki Kızılhaç’tı. Kızılhaç, 1859 yılında kanlı Solferino Savaşına şahit olan İsviçreli iş adamı ve bankacı Henri Dunant’ın kişisel çabalarıyla kurulmuştu. Solferino[1] savaşının yaralılarına el uzatan hemen yakındaki Castiglione kasabasının kadınları olur. Yaralıları Chiesa Maggiore kilisesinde tedavi ederler. Lombardiyalı kadınların “tuttifratelli - hepsi kardeş” diyerek, hiçbir fark gözetmeden en ilkel şartlarda hastaları tedavi etmesi, ölenleri gömmesi Dunant’ı çok etkiler. Bu kadınları hiç unutamaz!

Azerbaycan’ın Kalbi Bakü’de Bir Ada Nargin’den yükselen çığlıkları duyuyor musunuz? - Resim : 1
Yılanlı Ada Nargin

KIZILHAÇ VE HİLAL-İ AHMER CEMİYETİ

Dunant, İsviçre’ye dönüşünde kolları sıvar. Büyük çabalarla kralları ve hükümetleri ikna eder. 1863 yılında Kızılhaç kurulur. Kızılhaç savaş çıkana kadar birçok ülkede örgütlenir, savaş hukuku, savaş esirleri hukuku konusunda konferanslar düzenlenir ancak uluslararası hukuk konusunda çok büyük adımlar atılamaz. Osmanlı İmparatorluğunda da “Kızılhaç” a denk bir örgütlenme arayışı sürer. Birkaç denemenin ardından 1877 yılında Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti kurulur. Cemiyet, örgütlenme ve parasal yönden yaşanan zorluklara rağmen yol almaya çalışır.

Birinci Dünya Savaşı başladığında savaşan taraflar kitleler halinde savaş esiri ele geçirir. Bu esirlerin kaderi, onları esir alan devletlerin ellerindedir. Herkes cephede yaralanan askerlerinin tedavisiyle meşgulken esir düşenlerle ilgilenecek bir sorumlu bulmak neredeyse imkansızdır. Birkaç ülke dışında herkesin taraf olduğu bir dünya savaşında İsveç, tarafsız bir ülke olarak, Kızılhaç yoluyla savaş esirleriyle ilgilenmek üzere öne çıkar. İsveç Kızılhaç gönüllüleri özellikle Rusya’nın uçsuz bucaksız coğrafyasında savaş esirlerinin peşine düşer, kampların izini sürer. Ancak savaş tüm şiddetiyle sürerken savaş esirlerinin akıbeti hakkında bilgi edinmek kolay olmaz. Delege olarak adlandırılan bu gönüllüler, her türlü tehlikeye rağmen, güçlükle de olsa kampları bulur, ziyaret eder, raporlar tutar. Kamplardan dışarıya çıkarılan esir mektuplarından yeni kampların varlığı öğrenilir, oralara da ulaşmaya çalışılır. Savaş esirlerinin ülkelerinden giysi, sabun, kitap, kalem-kırtasiye, yiyecek, para gibi yardımlar toplanarak esirlere dağıtılır.

Azerbaycan’ın Kalbi Bakü’de Bir Ada Nargin’den yükselen çığlıkları duyuyor musunuz? - Resim : 2
Prof. Dr. Bingür Sönmez'in özel izinle adadan topladığı kemiklerin analiz sonucu 4 ayrı kişiye ait olduğu bu kişilerin açlık ve enfeksiyondan öldükleri anlaşılmış, kemikler bayrağa sarılı olarak muhafaza edilmekte

NARGİN ESİR KAMPI

Ruslar tarafından Kafkasya Cephesinde sivil, asker ayırımı yapmaksızın esir alınan Türklerin bir kısmı trenlerle Bakü’ye gönderilmekte, oradan da Rusya coğrafyasında farklı bölgelere dağıtılmaktaydı. Hayvan nakliye vagonlarında üst üste, su ve yiyecek verilmeden, tuvalet imkânı sağlanmadan, üstelik vagon kapıları dışarıdan çivilenerek taşınan esirlerin çoğu, yolculuğun sonuna gelindiğinde vagonlardan ya ölü ya da ölmek üzereyken çıkarılıyordu. Bu esirlerin dramı bir başka yazının konusu! Ancak Bakü’de de esir kampları vardı. Bunlardan biri 2,5 km × 0,5 km. büyüklüğünde küçük ve kayalık bir ada olan Nargin adasıydı.

İSVEÇ KAYNAKLARINDA ‘YILANLI ADA NARGİN’

Hazar Denizi’nde Bakü’nün 12 km uzağında bulunan ve yılan adası olarak anılan bu ada, savaşın başlarından itibaren Alman, Avusturya-Macaristan esirleriyle birlikte Türk sivil ve savaş esirleri için kullanılıyordu. İsveç Kızılhaç delegelerinin raporlarına göre 5000 Türk savaş esirinin tutulduğu Nargin kampı, esirlere en kötü davranılan kamplardan biri olarak kısa sürede ünlenmişti.

İsveç arşivlerindeki rapor ve yazışmalar, bu adanın sorunlarının savaş boyunca düzeltilmediğini ve Türk esirlerin bu adada çok zor şartlarda yaşam savaşı verdiğini göstermekte.

Nargin’de Rus askerlerin kötü davranışları yanı sıra tahtakurusu, pire gibi haşerelerle dolu olan barakalarda ilkel şartlarda kalan esirler, adadaki su sorunu nedeniyle zor günler geçirmekteydi. İsveç Kızılhaçı raporlarına göre, adada tatlı su kaynağı yoktu. Su ihtiyacı deniz suyundan damıtma yapılarak karşılanıyordu. Ancak yakıt kıtlığı nedeniyle damıtma aygıtı her zaman çalıştırılmıyordu. Bu yüzden küçük kayıklarla ana karadan adaya su taşınıyordu. Kötü ve fırtınalı havalarda su taşınamadığı için ada bazen beş gün susuz kalıyordu. Bu durumu İsveç Kızılhaç delegelerinden Elsa Brändström şöyle anlatıyordu:

“…Ruslar, esir Türklerin tutulduğu her yerde olduğu gibi Nargin adasında da çok sinir bozucu bir kayıtsızlık ve keyfi davranış içerisindeydi… esirler için gelen her şeyi yönetici askerler zimmetlerine geçiriyordu… bu adada, esirlerin çoğu, pislik ve açlığa bağlı hastalıklardan veya doğrudan açlıktan öldüler… adanın yılanları aç esirler tarafından yenildi… bu adada 1917 yılında ilk 2,5 ayda 4000 esirin 85’i, 3 ay içerisinde 4.000 esirin 1600’ü, ve 6 ay içerisinde de 3.000 esirin 2.210’u öldü….”

Azerbaycan’ın Kalbi Bakü’de Bir Ada Nargin’den yükselen çığlıkları duyuyor musunuz? - Resim : 3
Nargin adası esirler

‘CEZALAR TAMAMEN İNSANLIK DIŞIYDI’

Diğer bir İsveç Kızılhaç delegesi, Ragnar Tennman da Nargin kamplarını ziyaret etmiş ve şahit olduğu zulmü raporunda şöyle belirtmişti.

“… Bazen bir barakada esirler toplu olarak cezalandırılarak yemek olarak verilmesi gerekenin yarı miktarında yemek veriliyordu, zaten tam yemek verildiğinde aç kalan esirlere verilen bu ceza tamamen insanlık dışıydı… Bir gün esirlerin şahsi eşyaları arandı, vücutlarında taşımadıkları her şey ellerinden alındı, hem ayakkabı hem terliği olanların ayakkabılarını, ceketi ve battaniyesi olanlardan hangisi daha iyi durumdaysa onu aldılar. Hiç bir esirin elinde bir ceket, bir pantolon, bir don, bir gömlek, bazen ceket yerine bir battaniye, ayakkabı, bazen ayakkabı yerine terlik dışında şahsi eşyası kalmadı… Esirler iç çamaşırlarını yıkadıkları gün çamaşırsız dolaşıyordu, hastanede yatan bütün hastaların da iç çamaşırları çalınmıştı… İsveç Kızılhaç delegesinin, kampa gelen İsveç ve Danimarka konsoloslarının önünde heyecanlı bir şekilde aç bırakma cezalarını protesto etmesinin etkisiyle bu cezalar süresiz kaldırıldı… Sonunda Nargin’de esirlere yapılan davranışların korkunçluğu ve dehşeti Bakü halkının da tepkisini çekti ve kızdırdı… Elsa Brändström’ün gönderdiği 6.500 ruble, İsveç Kızılhaç delegesi tarafından, esirlere dağıtıldı. Her bir Türk subay için 40 ruble, Türk asker için 20 ruble ve hatta sivil esirler için de para dağıtıldı.”

‘ESİRLERE KABA VE ZALİMCE DAVRANILIYORDU’

Tennman bir rapor daha yazar ve bu raporunda da Nargin adası hakkında şu gözlemlerine yer verir.

“Kampta hem 74 Türk, 16 Avusturya ve 1 Macar subayın kaldığı bir subay kampı hem de 1.120 Avusturya, 176 Alman, 4000 Türk askerin kaldığı birer kampı vardı. Türklerin 2500’ü sivil esirdi ve içlerinden 10’u kadındı. Subaylar, kütükten yapılmış er barakalarında tutuluyordu, her bir subaya 2x2.5 metrekare bir alan düşüyordu. Yatakları iki keresteden oluşuyordu, ışık yetersizdi ve yemek salonu, çamaşır odası, özel odaları yoktu. Barakaya bitişik mutfak Rus askerlerin genelevi olmuştu. Baraka pire, tahtakurusu ve hamam böceği kaynıyordu. Her yerde pislik, sinekler ve fareler vardı. Subaylar kantin için olması gerekenden % 80-100 daha fazla para ödüyordu. İsveç konsolosu gıda alımına ve fiyatların indirilmesine yardımcı oldu, yoksa subayların bu sorunu çözmesi mümkün değildi. Kampta zaman geçirebilecek hiçbir şey yoktu ve Rus gazetelerinin girmesi yasaktı...Askerler 250-300 kişilik barakalarda kalıyordu. Barakaların zemini yoktu, pencereler tepedeydi. Camlar uzun zaman önce parçalanmıştı, yağmur ve kum fırtınayla birlikte içeri giriyordu… Barakalar tahtakurusu ve pire kaynıyordu. Temizlik yapabilmek için gerekli hiçbir şey yoktu. Tabak, kaşık, çatal, bıçak yoktu. Esirlerin saman yatakları ve yorganları da yoktu. Birkaç ince yorgan vardı ama diğer esirler sert tahtalar üzerinde yatıyordu. Esirler kampa gelince dezenfekte etmek için şahsi eşyaları alınıyor daha sonra bunların dörtte üçü çalınıyordu. Ölenlerin de şahsi eşyaları çalınıyordu. Esirlere kaba ve zalimce davranılıyordu. Açlıktan zafiyet geçirenlere, nekahet dönemindekilere hatta yerlerde sürünen malullere dahi saygı gösterilmiyordu. Onlarda sağlıklıymışçasına işe sürülüyorlardı. Kırbaçla ağır işkence ve dayak, özellikle Türk esirlerin tekmelenmesi günlük olaylardandı… Adaya 10 Haziran 1917-25 Ağustos 1917 arasında 81’i ölü 1.370 esir getirildi. Hastanede 175 ağır hasta vardı. Hastaların tedavisini üstlenen Dr. Becker ve Niedermayer isimli iki Alman doktor vardı... Ancak Dr. Becker’in kendisi de ağır sıtma hastasıydı. Diğerleri karantina ve Türk hastalarla uğraşmaktan hasta esirlerle ilgilenemiyordu. Her gün hastaneye Rusların kırbaçladığı Türk esirler geliyordu…”

‘EN SİNİR BOZUCU’ ESİR KAMPI

İsveç Kızılhaç Rusya sorumlusu Thorsten Wennerströmde esir kampları arasında en “sinir bozucu” raporların Nargin hakkında olduğunu şöyle anlatır:

“Bakü’nün açığındaki Nargin adasıyla ilgili sinir bozucu raporlar gelmekteydi. Bir İsveç Kızılhaç delegesinin raporu şöyleydi: adaya ulaşıldığında sahile koşuşan ve orada bekleşen insanlar su istiyorlardı… fırtına olduğu için esirlere su verilmemişti. Gözleri donuk, düşünceleri sadece su istemeye odaklanmış gibiydi. Akıl hastası gibiydiler. Barakaya girildiğinde yerde bazı giysi parçaları görüldü, bunlara dokununca altında insanlar olduğunun farkına varıldı. Orada kıpırdamayan ısrarlı bakışları, sarı yüzleri ve derisi kafatasına yapışmış kafalarıyla esirler yatıyordu. Ama aralarında ölüler de vardı… Bu raporu okuduğum zaman gözlerim yaşla doldu, bu zavallı insanlara biraz yardım edebilmek için Kasım sonunda İsveçli Doktor Lindholm, Nargin adasındaki hastaların hastalıklara uygun olan 23 sandık tıbbi malzeme ve ilaçla adaya gönderildi. Aslında ilaçlar başka kamplar için hazırlanmıştı. Ama Nargin adasının beklemeye tahammülü yoktu. Nargin büyük çoğunluğu Türk olan savaş esirlerine en insanlık dışı davranılan kamplardan biriydi. Geri dönüşünde Dr. Lindholm Nargin’deki durumun vahametini onaylamıştı. Dr. Lindholm adanın kamp doktoruna “siz doktor değil katilsiniz” dediğini söyledi.

KAMPTAKİ SEFALETİ GÖZYAŞLARIYLA ANLATTI

İsveçli delegelerin raporlarından sonra İsveç Kızılhaçı adına Petrograd (St. Petersburg)’da görevli Doktor Gregori Alexandrov da kampı ziyaret eder. Daha önce raporlarda bahsedilen durumları gözleriyle görür. Kamp dönüşünde gördüğü sefaleti ancak gözyaşlarıyla anlatabilir. Alexandrov’un “kampta tutulan 8000 esirin 2300’ünün Alman ve Avusturya-Macar geri kalanların ise Türk esirler olduğunu, Türklerin 750’sinin yaşlı, kadın ve çocuk olmak üzere sivil esirlerden oluştuğunu” bildirir. “Salgın hastalıklara yol açan temiz ve sağlıklı olmayan ortamın günde 40 kişinin ölüme yol açtığını, barakalarda dezenfeksiyon yapılamadığını ve bulaşıcı hastalık yuvası barakaların sadece yakılarak ortadan kaldırılabileceğini” ifade eder. Alexandrov, Petrograd’a dönünce gereken düzenin sağlanması ve esirlerin tahliyesi için harekete geçer.

İsveç Kızılhaçı, Nargin adasındaki kamp hakkında iki kez Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’ne bilgi verir. İstanbul’a, Alexandrov’un raporu dışında, Dr. Lindholm’ün 26 sandık ilaçla adayı ziyaret etmesinden sonra tutulan raporların Rus Genelkurmayı ve Rus Kızılhaçına da gönderildiği, bunun üzerine Bakü ile bütün iletişimin kesildiği bildirilir. İsveç Petrograd temsilciliği B-Bölümü’nün kampın boşaltılmasına yönelik adım attığı ancak adaya gönderilen iki İsveç Kızılhaç hemşiresinin adaya alınmayarak geri gönderildiği de eklenir. Ayrıca İsveç Kızılhaçı’nın adayla ilgili bilgi alabilmek için her şeye rağmen oraya bir halk komiserinin gönderilmesi için çalışacağı da belirtilir.

Azerbaycan’ın Kalbi Bakü’de Bir Ada Nargin’den yükselen çığlıkları duyuyor musunuz? - Resim : 4
Vecihi Hürkuş

ADAYA BİR ANIT MEZAR YAPILMALI

Maalesef Nargin kampında herhangi bir düzenleme yapılmaz. Ada tamamen dış dünyaya kapatılır. Oradaki savaş esirleri zulmün pençesindedir. Ancak Azerbaycan Türk halkı kampta yaşananlara kayıtsız kalmaz. Kampa gıda, giysi, para yardımları ulaştırır. Kamptaki esirlerden bazıları gibi Türk pilot Vecihi Hürkuş da Nargin’den yükselen çığlıklara kayıtsız kalmayan Azerbaycan Türklerinin yardımıyla adadan kaçar, kurtulur.

Nargin’den yükselen çığlıkların unutulmaması, esaret şartlarında şehit düşen sivil ve asker Türklerin unutulmaması için o adaya bir anıt mezar yapılması dileğimizdir. Dilerim dost Azerbaycan’ı ziyaret edecek herkes bu dileği dile getirir.

Not: Bu yazı, Tülin Uygur’un “I. Dünya Savaşı’nda Esir Türkler” adıyla Kaynak Yayınları tarafından 2014 yılında kitaplaştırılan doktora tezi temel alınarak hazırlanmıştır.

DİPNOT: [1] Şimdiki İtalya’nın kuzeyinde, Lombardiya bölgesinde Garda gölüne yakın küçük bir yer.

Ulusal Gönüllülerinden Azerbaycan gezisi

Azerbaycan’ın Kalbi Bakü’de Bir Ada Nargin’den yükselen çığlıkları duyuyor musunuz? - Resim : 5

Ulusal Gönüllüleri 5 Ekim’de Azerbaycan’a gezi düzenleniyor. İstanbul çıkışlı olarak gerçekleşecek geziye dünyanın her yerinden katılmak mümkün.

5-11 Ekim 2024 tarihlerinde 7 gün 6 gece sürecek gezi boyunca Azerbaycan’ın Bakü, Gence, Quba şehirlerinin yanı sıra Dağlık Karabağ bölgesinde yer alan, işgalden kurtarılan Şuşa şehri de gezilecek rotalar arasında yer alıyor.

Geziye katılmak ve bilgi almak için iletişim: 0049 1511 895 8982 (WhatsApp ve Telefon)

Azerbaycan Bakü